uzun yolda gece arabanızla hızla giderken
denk gelmişsinizdir, bilirsiniz;
bazen dağın başında asfalttan yolun karşı tarafına geçen tavşan.
birden farlarınıza takılır
adeta büyülenmiş gibi ışığa bakıp ortalıkta kaldığını görürsünüz.
hayvanı korna ile uyarsanız da mıhlanmış gibi durur ve…
birde avcılardan duymuştum;
arabalarının üst kısımlarına yerleştirdikleri uzun ve güçlü farları
arazide avlıyacakları tavşanın üzerine tutar ve o ara ışıga takılan hayvan
benzer akıbetle karşı karşıya kalır avcı da vururmuş tavşanı.
güçlü kör edici ışığın gözlerini alınca kaçamayan tavşanın ölmesi değil sıkıntı dost
acı olan kaçma imkanı varken üzerine düşen ışığa bakıp hayvanın takılıp kalması.
kapatıverse gözlerini kurtulacaktı belki kimbilir.
bu avlanma hikayesi inanın sadece hayvanların başına gelse çok sorun değil.
benzeri tıpkısı biz insanlarda yaşar dururuz.bilmez misiniz.?
bu topraklarda müslüman halklarının içindeki
şu ‘’aydınlanmış adamların!’’ başına gelenden bahsediyorum.
sanayi devrimi sonrası batının devasa kalkınması ve maddeci akımına gözlerini çevirip ‘’tavşan’’ gibi ortalıkta kalanların durumundan söz ediyorum .
ne kadar çok benzerliği var ışığın karşısında körleşen tavşanlarla.
müslümanların her alanda geri düşmesi ve topraklarının işgallere uğramasıyla
sınırlı kalmadı yenilgimiz.
batının gelişmiş şehirleri,silahları, zenginliği içimizdeki önce aydın kesimin gözlerini aldı !.
ortalığa saçılan ışık öyle güçlüydü ki dost aydınlandılar! arkadaşlar
bütün gönül dünyalarını kapladı
akılları yerinden fırladı ve kurtuluşun onlar gibi olmaktan geçtiğine inandılar .
önce toplumun eli kalem tutanları, sanatcısı,okuyanı,siyasetcisi ve askeri bürokrasisi tavşanlaştı.!
onlar tavşanlaşınca
onların sahip olduğu güç ve iktidar nedeniyle
işaret edilen ‘’çağdaş muasır medeniyete’’ ulaşmak için
müslüman halkların istikametlerini kol burkarak değiştirildiler ve
tüm halk olarak yüzümüzü o kör edici ışıga çevirdik.
sanki büyülenmiş gibi olduk
inançlarımız, kültürümüz binlerce yıl ilmek ilmek işlenen toplumsal kabuller,
birden karanlık içinde kalan kısma düştü
etrafımızda ki o karanlığın çok kötü olduğu ve bizi yutacak ve
geri bırakacak olduğuna inandırıldık.
kaybedeni
belli olan bir maçın takımı olduğumuz kesinken
bu topu niye oynuyoruz, niye bu oyunun ve sahanın mahkumuyuz diye düşünmüyoruz.
sonucu belli olan bir oyunu ısrarla oynamaya devam ediyoruz.
bu oyunda olacaksınız, olmazsa olmaz dediler. inandık.
bu yarışta olmazsak aç kalırız dediler, açlıkla korkuttular
bu eğitim den başka yok, mecburuz diye söylediler, alternatifi yok diye kabullendik ,
böyle kazanacak ve harcayacaksın, mutluluk böyle gelir insana dediler
mutluluğu öğretilen sınırların içinde aradık ve bekledik gelsin diye umutla ,
gelmedi işte…
hastalıklarımızı ilaç firmaları buldu, onlar ilaçlar keşfetti ama bir türlü
şifa bulamadık
reçete edende, satanda, kullananda
ne oluyor? diyemedi.
oynayacaksınız bu oyunu ve boyun bükecek
verdiğimize razı olacaksınız dediler, sorgusuz kabullendik…
kesin bir inançla iman edince ‘’büyük yalana’’
hayat oyunun başka oynanmadığına ikna olduk.
bu kısır döngüden çıkmaya akıl erdiremeyen bizler
gözlerimiz kan çanağına da dönse de !
üzerimize düşürülen ışıktan alamıyoruz kendimizi
yumuversek gözlerimizi bizim yönümüzü belirleyen gücün cenderesinden
kurtulma imkanımız olacak
farkedecek ve farklı kurtuluşun yollarını keşfedeceğiz,
belki de karanlıklar içinde kaybettiğimiz doğrularımızı göreceğiz.kimbilir…
‘’ortaya atılan iplerin yılan oluşunun büyüsünü’’ bozacağız
kapatsak gözlerimizi şöyle karanlık denilen boşluk aydınlanacak
ve inanın orası bizim kurtuluşu bulduğumuz yer olacak…
meczup görür gibi sanki‘’karanlığa’’ bakarken söylendi!;
kapatın gözlerinizi
tüm oyunların ışığı sönsün
büyü bozulsun
ki
karanlıklar içinde kaybedilen
yeniden keşfedilsin.
dedi ve
sustu…
batının ışığıyla aydınlanan
şu tavşan türklerle kürtleri konuşsak
ne güzel olurdu..
sonra
belki..