metrika yandex
  • $32.25
  • 34.41
  • GA17200

Kırıkhan İzlenimleri-3

EYÜP MEDET
29.04.2023

Kırıkhan’da yaptığımız faaliyetlerden birisi de merkezimize ulaşan insani yardımların dağıtımının yapılmasıydı. Bu dağıtımlar sırasında görüldü ki bu alanda da bir koordinasyon eksikliği var. Hangi sivil toplum kuruluşu hangi bölgede ne dağıtıyor. Kimin neye, ne kadar ihtiyacı var? Bunlar hiç bilinmiyor dağıtımlar rastgele bir şekilde yapılıyordu. Bu durum hem dağıtım yapanda hem de bu insani yardımdan faydalanmak isteyen kişilerde istenmeyen, pek de hoş olmayan durumların oluşmasına neden olmaktaydı. Bu şekilde yapılan dağıtımdan özellikle çocuklar ciddi anlamda olumsuz etkileniyorlar. Örseleniyor, talepkâr bir tutum içerisine giriyor, isteyen, doymayan, hatta bazıları yapılan dağıtımdan alamadığı için ebeveyninden azar işitiyorlardı. Halbuki bu yardımlar hem nitelik bakımından hem nicelik bakımından günlük ihtiyacı karşılayabilecek yeterlikte olduğu kanaatindeyim. Ama organizasyon eksikliği nedeniyle kime ne verildiği, ne kadar verildiği bilinmiyordu. En önemli sorunlardan birisi de nasıl verildiği idi. Dinimizde verenin de alanın da bir edep içerisinde olması gerektiği birçok kaynakta belirtilmiştir. Dağıtım sırasında oluşan karmaşadan dolayı sesler yükseliyor belki ihtiyacından, belki ortamın getirmiş olduğu karmaşadan, belki depremin verdiği kaygıdan, gelecek endişesinden dolayı insanlar dağıtılan her şeyden ihtiyaç analizi yapmadan almak istiyorlar. Hatta bazıları aynı üründen tekrar tekrar almak istiyor. Bu durumu gören dağıtıcı belki adaleti sağlamak, herkese fayda ulaştırmak kaygısıyla zaman zaman sesini yükseltiyor itiş kakış oluyor, pek hoş olmayan durumlar ortaya çıkıyordu. Belki depremin ilk bir, iki haftasında Kontrollü dağıtım yapılamayabilir ve hatta temel insani ihtiyaçlar için en hızlı dağıtım neyse o tercih edilebilir. Ancak üçüncü, dördüncü haftadan sonra kesinlikle ihtiyaç tespitinin yapılması, ihtiyaca göre dağıtım yapılması gerekmektedir. Nezaketsizlik hem ihtiyaç sahibinde hem de dağıtım yapılan kişide işin ruhuna uygun olmayan bir durumdur. Biz öyle hikayeler okuduk ki ihtiyaç sahibi mahcup olmasın diye ihtiyaçlar geceleyin kapılara bırakılırdı. Paketi bırakan kişi bilinmezdi. İhtiyaç malzemesi sessizce kapıya bırakılır, kapı çalınıp uzaklaşılır, uzaktan gözlenerek malzemelerin alındığı tespit edilirdi. Bir şekilde bu nezaketin tekrar tesis edilmesi yolunun bulunması gerekmektedir. Yoksa güzel bir şey olan paylaşım tam tersi güzellik değil gerçekten bir çirkinlik oluşturuyor hem veren için hem alan için.

Biz de bu sahnelere şahit olduktan sonra yardım dağıtma faaliyetlerinin başka bir yöntemle yerine getirilmesi gerektiği kanaatine vardık. Bu amaçla daha önce tanıştığımız ve bizim faaliyetlerimize de ciddi katkılar sağlayan, yerel bir dernek olan ve yıllardır oluşturduğu bir kayıt sistemi bulunan, Kırıkhan'da yaşayan kişiler tarafından yönetilen Umuteli Derneği ile irtibata geçtik. Kendilerinden bize ulaşan insani yardım malzemelerinin kayıt sistemleri doğrultusunda dağıtımlarını yapması talebinde bulunduk. Onlar da bu işi yapabileceklerini bildirdiler. Biz de bize teslim edilen malzemelerin gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılacağı kanaati ile rahatladık. Buradan şöyle bir sonuca ulaşmak da mümkün. Kesinlikle yerel dernekler, mahalli organizasyonlar çok önemli. Hem saha hakimiyeti, hem vaka tespiti, hem de doğru işin doğru zamanda yapılabilmesi için buna ihtiyaç var. Bu nedenle mahalli yapıların güçlendirilmesi gerekmektedir. Kamu kaynakları ile özellikle bilgi paylaşımı konusunda desteklenmesi gerekmektedir.

Tabi Kırıkhan’da güzel anılar da yaşadık. Unutamayacağım hadiselerden birisi de gene bir dağıtım sırasında bir mahalle parkında kurulan çadırlarda yaşadım. Bu çadırların yanına 4, 5 tane de konteyner da yerleştirilmişti.  Bu konteynerin birinde kaldığını öğrendiğim bir genç yemek almak için nezaketle yanımıza yaklaştı. Getirdiği kapların çok küçük olduğunu gördüm ve kaç kişi birlikte yaşadıklarını sordum. 3 kişiyiz evde dedi. Hangi çadırın kendilerine ait olduğunu sorunca “babam yatalak hasta bu nedenle bize öncelik tanıdılar ve bir konteynere yerleştirildik. Çok şükür şu anda bir konteynerde yaşıyoruz” dedi. Babanız yatalak hasta olduğuna göre engelli evde bakım ücreti alıyorsunuzdur diye sordum. Hayır almıyoruz dedi. Neden almadıklarını sorunca ihtiyaç duymadık, gelirimiz ihtiyaçlarımızı karşılayacak yeterlilikteydi dedi. Ne iş yaptığını sorunca bir muhasebe bürosunda çalıştığını ancak işten ayrıldığını halen işsiz olduğunu söyledi. Bana teslim edilen ve bölgede ihtiyaç sahibi olduğunu gözlemlediğim kişilere verilmesi istenen bir miktar nakit para vardı. Bu gence bendeki yardım için verilen paranın durumunu anlatıp bir miktar nakit para vermek istediğimi söyleyince “bu konuya ben tek başıma karar veremem ev ile görüşmem gerekir” diyerek teklifimi reddetti. Ben de kendisine ben biraz bekleyebilirim istersen ailen ile bir görüş eğer şu aşamada ihtiyacınız varsa bir miktar maddi destek verebileceğimi söyledim. Hemen evine gitti. Bir müddet sonra geri döndü evdekilerin şu aşamada böyle bir yardımı kabul edebileceklerini söyledi. Bu tutum bu karmaşa içerisinde beni gerçekten etkilemişti.

Yine başka bir unutamayacağım durum da bir teyze ile yapmış olduğum konuşmadır diyebilirim. Yemek dağıtımı sırasında yaşı yetmişlerin üzerinde olduğu anlaşılan bir teyze elinde küçük bir kap ile geldi. Genelde kalabalık aileler olduğu için istenilen yemek miktarları da çok oluyordu. Bu kalabalığın nedeni akrabaların yeni koşulların belki zorunlu bir sonucu olarak bir arada yaşamaya başlamış olmalarıydı.  Teyzenin elindeki küçük kabı görünce yalnız mı yaşıyorsun diye sordum. Yalnız yaşadığını söyledi. Evinizin durumu nasıl diye sorunca “evladım evin ne önemi var” dedi. “Oğlum Antakya’da polis idi.  Eşiyle beraber ve bir torunum depremde vefat ettiler. Diğer torunum da halen Konya’da yoğun bakımda durumunun ne olacağı hakkında kesin bir bilgi yok benim evin durumu nasıl olsun ki, bu durumda insan nasıl olabilir ki” dedi. Söyleyecek hiçbir şey bulamadım. Ama hayat devam ediyordu. Teyzenin bu yemeğe ihtiyacı vardı. Onun da çok gönülsüz de olsa şu aşamadaki hem psikolojik durumu hem de yaşam koşulları evde yemek hazırlamaya elverişli olmadığı için dağıttığımız yemekten alması gerekiyordu. Kendisine başsağlığı diledim. Allah sabırlar versin dedim. Yapabileceğimiz bir şey varsa bize hiç çekinmeden iletebileceğini, yarın da geleceğimizi taleplerini karşılamak için çaba harcayacağımızı, çözüm bulabileceklerimizi kendi imkanlarımız ile çözüm bulamadığımız olursa da konuyu ilgili birimlere ulaştırabileceğimizi bildirdim. Allah sabırlar versin.

Kırıkhan yerli nüfusunun 120.000 civarında olduğunu öğrendik. Ayrıca Kırıkkan’da 60 binden 100 bine kadar değişen rakamlarla verilen sayılarda Suriyeli kardeşimizin yaşadığı söyleniyor. Ancak gezdiğimiz bölgelerde yoğun bir Suriyeli nüfusunun olduğu göze çarpıyordu. Bunun nedenini Kırıkhanlı dostlarımıza sorduğumuzda yani “Kırıkhan'da yaşayan yerli nüfus Kırıkhan’ı terk mi etti. Bölgede sadece Suriyeliler mi kaldı?” diye sorduğumuzda durumun öyle olmadığını anlattılar. Yerli nüfusun önemli bir kısmının yakınlarda bulunan köylerine yerleştiğini, köylerdeki evlerde üçer dörder aile birlikte yaşadıklarını bildirdiler. Aslında Kırıkhan’dan ayrılanların sayısının çok az olduğunu söylediler. Sokaklarda çok sayıda Suriyelinin görülmesinin nedeni ise Suriyeli kardeşlerin gidecekleri bir yerinin olmamasıdır dediler. Burada yaşamak zorundalar. Suriyeli yoğunluğunun nedeninin bu olduğunu belirttiler.

Kırıkhan depremden yoğun etkilenen ilçelerden birisi. Yemek dağıtımı vesilesi ile cadde ve sokaklarının büyük çoğunluğunu gördük diyebilirim. Ekibimizdeki genel kanaat şuydu ki şehirde bulunan binaları en az yüzde 75’i yıkılmak zorunda. Hasar her haliyle çok büyük.

Bizim Kırıkhan’da olduğumuz süre içerisinde şahit olduğumuz hadiselerden biri de hayatın normale dönme süreci idi. İlk gittiğimiz günden sonraki her gün çarşı biraz daha kalabalıklaşıyor, daha çok sayıda esnaf ticarete başlıyordu. Her geçen gün insanların kaygı ve korkuları biraz daha azalıyor cesaretleri artıyor, yeni duruma göre pozisyon almaya başlıyorlardı. Az ve orta hasarlı görünen dükkanlar faaliyete başlıyor, ihtiyaçların karşılanabilmesi için yeni imkanlar oluşuyordu. Mahalli esnafın bir an önce faaliyete geçmesinin toplumsal güvenin gelişmesine olumlu bir etkisi oluyor. Ayrıca yerel esnafın ticarete başlaması hem devlet tarafından hem de STK ve şahıslar tarafından yapılan maddi yardımların ilçe içerisinde bir döngüye dönüşmesini sağlayacaktır. Bu kaynağın ilçe içerisinde değerlendirilemediği durumda etkisi çok sınırlı olacaktır. Bu nedenle mahalli esnafın desteklenmesi önem arz etmektedir.

Aşevine ulaşan bir miktar insani yardım malzemesinin Hatay’ın Defne ve Yayladağı İlçelerinde bulunan iki adrese teslim etmemiz gerekti. Bu vesile ile depremden en çok etkilenen Antakya, Defne ve Yayladağı bölgelerini görme imkanı bulduk. Gerçi Yayladağı’nı tam olarak göremedik. Teslimat adresi daha yakın bir bölgede olması ve acil dönüş yapmak durumunda olmamız nedeni ile ilçenin kenarından geri dönmek zorunda kaldık. Defne ve Antakya’yı biraz daha yakından görebildik diyebilirim. Özellikle Antakya’da afet tüm ağırlığı ile hissettiriyor kendisini. Şehrin içerisinden geçerken neredeyse yıkılmamış yapı göremiyorsunuz. Tam bir enkaz yığını haline gelmiş caddeler, sokaklar, mahalleler. Aynı şekilde Defne İlçesi neredeyse hasarsız bina kalmamış durumda. Bu kadar büyük bir yıkımın altından nasıl kalkılır, bu şehirler nasıl tekrar hayat bulur şaşırtıyor insanı doğrusu.

Dönüş istikametimizi Kahramanmaraş üzerinden yapma kararı aldık. İstikametimiz üzerinde olduğu için önce İslâhiye ilçesine uğradık. Şehir merkezini araçla turlayarak geçtik. Burada da durum daha önce gördüğümüz Kırıkhan ve Defne’den farklı değildi. Çok sayıda enkazın yanında binaların büyük çoğunluğunun ağır hasarlı olduğu görülüyordu. Enkaz kaldırma çalışmaları başlamış bayağı da mesafe alınmıştı. Sonraki uğrağımız Nurdağı ilçesi oldu. Buradaki durum da İslahiye’den farklı değildi. Enkazlar ve yıkılmayı bekleyen kocaman yapılar. İki ilçenin de yeniden kurulması gerekiyor gibiydi. İkindi vaktine doğru Kahramanmaraş’a ulaştık. Önce Üniversite Kampüsünde İnsan Vakfı tarafından kurulan aşevini ziyaret ettik. Kampüs içerisine bir çadırkent kurulmuş ve konteyner kurulma çalışmaları devam ediyordu. Yine İnsan Vakfı tarafından kurulan ve çalışmalarına yeni başlayacak olan çocuk etkinlik çadırını gezdik. İlk etkinlik çalışmaları devam ediyordu ve sabırsız çocuklar çadır önünde bekliyordu. İnsan Vakfı faaliyetlerine katkı vermek için yurdun çeşitli yörelerinden gelen gönüllüler ile tanıştık. Sonrasında İnsan Vakfı tarafından Kahramanmaraş Deprem Koordinasyon Merkezi olarak kullanılan 15 Temmuz Şehitleri Anadolu Lisesine geçtik. Oldukça büyük bir okuldu ve Kahramanmaraş’a ulaşan insani yardım malzemeleri burada muhafaza ve tasnif ediliyordu. Bir hocamızın rehberliğinde Kahramanmaraş’ı gezdik. Depremin ağır bilançosuna bir kez daha şahit olduk.

Ankara’ya doğru yola çıktığımızda araçtaki arkadaşların ortak düşüncesi bu büyük enkazın altından nasıl kalkılacağı kaygısı idi.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Tahir Gökmen | 17.02.2024 21:11