“Sınıf öğretmenliğine başladığım ilk yıllardı, bir köy okulunda göreve başlamıştım. İlkokul birinci sınıfları okutuyordum ve sınıfımda bir kız öğrencim vardı. Peş peşe birkaç gün beslenme saatinde bu kız öğrencimin sürekli çökelek ve ekmek yediğini fark ettim. Bir gün yanına oturup çökelek çok lezzetliymiş, bunun yanında birazda tereyağı olsa ne güzel olurdu dedim. Öğrencim gayet rahat ve gülümseyerek öğretmenim annem tereyağını yalnızca abimin beslenmesine koyuyor dedi”. Bu olayı yıllar önce bir sınıf öğretmeninden dinlemiştim. Son günlerde Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi kapsamında MEB tarafından yürütülmüş olan projenin gündeme gelmesi bana dinlediğim bu olayı hatırlattı.
Doğrusu coğrafyamızda kadın ve erkeğin insani şartlarda eşit olduğunu söylemek zor. Kadın aleyhine yaşanan bir sürü olumsuz örnek bir çırpıda sayılabilir. Geldiğimiz noktada özelde ülkemizde genelde ise özellikle Müslüman ülkelerde bu eşitsizliği gidermek üzere batı menşeili çalışmaların yoğunlaştığını, aynı oranda tepkilerin de oluştuğunu görebiliyoruz. MEB’in uyguladığı ancak aslında Avrupa Birliği tarafından finanse edilen projeyi ve ona karşı oluşan hassasiyeti de biraz bu pencereden okumak gerekir. Olaya bir başka noktadan yaklaşmakta fayda var. Niye bu projeler batılı merkezler tarafından üretiliyor. Cevap açık bizim toplumlarda biz bu konuyu sorun olarak görmüyoruz. Kız çocuklarımız erkek çocuklarımız kadar şanslı değil, tercih haklarını hep erkeklerden yana kullanıyoruz, ahlaki öğretilerimiz hep kadınlar üzerinden veriliyor, namus sadece kadınlarla eşleştirilen bir kavram… vs bu örnekleri daha da arttırabiliriz. Biz bu konuları dert edinip çözüm aramadığımız sürece birilerinin görünürde kadın ya da insan hakları söylemleri üzerinden toplumu yeniden inşaa çalışmalarına da kızmaya hakkımız yok. Üstelik son yıllarda “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı altında yapılan çalışmaların kıyısında, köşesinde, bazen ortasında LGBT’lerin yer alması ise dikkat çekici bir başka nokta. Tam da bu noktada yetkili ve sorumlu kurumların özenine ihtiyaç var.
Kadın ve erkeğin biyolojik olarak farklı, insan olarak eşit iki varlık olduğunu, cinsiyetlerin insani hakları sınırlandırmayacağını kabul etmek gerekir. Toplumun farklı kesimlerinde ve özellikle henüz zihinleri karışık olan çocuklara bu konuda yapılacak çalışmalarda büyük bir özene ihtiyaç var. Özellikle Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’ne karşı oluşan tepkinin nedenlerini iyi anlamak lazım. Kavramları başkaları tarafından oluşturulan ve önümüze konulan bu tip projelerin uygulayıcılarının kim olduğuna, hangi hassasiyetleri taşıdıklarına bakmak gerek. Bu projenin uygulanması temelde erkek ve kız çocuklarının eşit haklara sahip iki birey olduğunu aktarmaya dönük olduğunu anlıyor ancak diğer taraftan toplumu cinsiyetsizleştirmeye, biyolojik gelişime uymayan cinsel yönelimleri normalleştirmeye ya da özendirmeye dönük faaliyetler konusunda da dikkatli olmak gerek, zira kaş yaparken, gözü çıkarabiliriz.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet SAĞLAM
"Online tetikçi pazarı oluştu"
05.09.2025
Papa, katil Herzog ile görüştü
05.09.2025
Umran Dergisi:Üniversiteler Nasıl Ölüyor!
06.09.2025
Google'dan İsrail katliamına destek!
06.09.2025
Mehmet Doğan ile Derkenar
17.08.2025
İKTİDAR VE SERVET YUSUF YAVUZYILMAZ 08.09.2025
Kaybetmek Yok Hep Kazan-Kazan FEYZULLAH AKDAĞ 09.09.2025
Harabe Binalar ve Virane Bağlar OSMAN KAYAER 11.09.2025
Umut; Varlıktan Bilgiye… ABDULAZİZ TANTİK 13.08.2025
Musa'nın Haykırışı KADİR ÇİÇEK 20.08.2025
Türk'üm Demek Ayıp Mı? YUSUF YAVUZYILMAZ 19.08.2025