metrika yandex
  • $42.38
  • 49.15
  • GA40280

Haberler / Yorum - Analiz

Anlatı Hayata Uymadığında: İsrail Propaganda Savaşını Kaybetti | Ömer Carullah

03.11.2023

 

Dönemin ABD başkanı George Bush’un Ukrayna savaşı hakkında konuşurken yaşadığı dil sürçmesi çok şey anlatıyordu: “tek bir adamın, tamamen haksız ve gaddarca Irak’ı işgal etme kararı” hemen düzeltti kendisini, yarım ağız bir gülümsemeyle; “Yani Ukrayna’yı”. Dil sürçmesini bir espriyle tamamlamayı da ihmal etmedi “Irak’ı da, her neyse..” Gülüşmeler… Bu espri bir milyondan fazla insanın yaşamına mal olmuştu.

Yirmi yıl önce Irak’ta kitle imha silahları bulunduğuna dair ABD’nin iddiası yanlışlanabilir değildi. Dünyanın en kuvvetli askeri yapısının istihbaratının bir anlamı olduğu düşünülebilirdi. Böyle olunca dönemin ABD dışişleri bakanı Colin Powell BM’de meşhur konuşmasını yaparken oldukça sakince delilsiz iddialarını sıralamıştı. Bu yalanın ortaya çıkması ise yıllar aldı.

Bugünse İsrail elçisi Gilad Erdan, BM genel kurulunda Powell kadar sakin değil. Her gününü canlı izlediğimiz Gazze’ye açtıkları savaşı meşrulaştırma biçimine ikna olmayışımızı sorguluyor. Yalnızca bir yüzyıllık çatışma tarihini 7 ekim’le başlatmakla yetinmiyor İsrail’li elçi. Bu, propaganda savaşının ilk aşamasıydı. 7 ekimden sonra yaşananlara ilişkin anlatısının da kabul görmemesine büyük bir öfke duyuyor.

Ancak bu öfkenin kaynağı biraz da İsrail’in anlatısının hakikatle olan giderilemez çelişkisi. Üç haftadır İsrail resmi organları büyük çelişkiler içerisinde bir propaganda savaşı yürütmeye çalışıyor. En büyük iddialardan birisi El Ehli hastanesine yapılan saldırıya ilişkindi. İsrail, saldırı öncesinde hastanenin boşaltılması yönünde talimat vermişti. Hatta dünya sağlık örgütü hastane boşaltma taleplerini “hasta ve yaralılar için ölüm cezası” olarak nitelendirmiş, HRW İsrail’in hastaneleri beyaz fosfor bombası ile bombaladığını rapor etmişti. Kısacası hastanelerin bombalanması Gazze’deki yaşamın olağan akışına uygundu.

Ancak İsrail işgal güçlerinin her gün gerçekleştirdiği sivil katliamlara eklenen bu yeni saldırı dünya çapında büyük bir öfke ile karşılaşınca, İsrail saldırının Filistinli direniş örgütlerinden kaynaklandığını duyurdu. Önce Filistinli direniş gruplarının konuşması olduğu iddia edilen bir kayıt yayınlandı. Daha sonra bu kaydın düzmece olduğu ortaya çıkınca bu paylaşımı silip yenisini yüklediler. Gazze savaşının gidişatını takip eden herkes Filistinli direniş örgütlerinin elinde bu güçte bir silah olmadığını biliyordu. Daha sonraki deliller de gösterdi ki hastane saldırısı İsrail tarafından gerçekleştirilmişti. Aynı günlerde, önde gelen medya kuruluşlarında İsrail’in hastane bombalama ve sivil öldürme eylemlerine meşruiyet kazandıracak haberler çıktığını da hatırlamak gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde ise Benjamin Netanyahu, resmi X hesabından Gazze’nin en büyük sağlık kompleksi Şifa Hastanesinin altında Hamas karargahı olduğuna dair bir video yayınladı. İnsan zekası ile dalga geçen bu videodaki tek kanıt İsrailli grafik tasarımcıların hazırladığı bir animasyon. Bu video hastaneye yönelik olası bir saldırının meşrulaştırılması çabası olarak değerlendirildi.

Hastane saldırısından önce ise kafası kesilmiş 40 bebek iddiası ortaya atılmıştı. Öyle ki bu iddia Biden tarafından tekrar edildi. Hiçbir somut delil ortaya konulamaması bir yana bizzat İsrail askeri yetkilileri iddianın doğru olmadığını söyledi. Ancak hala önde gelen pek çok İsrailli yetkili bu konuyu tekrar etmekte bir beis görmüyor.

Bunlara karşın ana akım medya ve sosyal medyadaki karartmaya rağmen her gün önümüze katledilmiş çocukların ve masum sivillerin videoları, fotoğrafları düşüyor. Bu şartlar altında Amerikan yönetiminden Gazze sağlık bakanlığının verilerinin güvenilir olmadığına dair bir açıklama duyabiliyoruz. Buna karşın sağlık bakanlığı, bir yandan katliamla mücadele ederken bir yandan hayatlarını kaybeden Gazzelilerin isim listesini açıklıyor.

Son olarak, İsrail güçlerinin 7 ekim günü yaşanan asker ve sivil ölümlerinin önemli bir kısmından sorumlu olabileceğine dair kuvvetli iddialar bulunuyor. Olayların hemen ardından yayınlanan haberlerdeki tanık ifadeleri İsrail güçlerinin 7 Ekim’de esirlerin olduğu bilinen binaları hava ve tank atışları ile vurduğuna ilişkin kuvvetli şüpheler taşıyor.

Öbür taraftan not etmek gerekiyor ki bu çökmüş propaganda stratejisi İsrail’in her gün yüzlerce masum Gazzeli ve Batı Şerialı’yı katletmesini engellemiyor. Avrupa’lı ülkelerin çoğunun ve ABD’nin İsrail propagandası ile uyumlu hareket ettiklerini de görüyoruz. Bir başka deyişle pek çok önemli karar alıcı için İsrail başarılı bir propaganda süreci yürüttü.

Ancak Londra, İstanbul, Kahire ya da Mumbai meydanlarındaki kalabalığa, yasaklara rağmen sokaklara dökülen Fransız ve Almanlara bakarsak, dünyanın önemli bir kısmı egemen söyleme ikna değil. Egemen anlatı artık yeterince egemen değil. Bu anlatı dünyanın gözü önünde gerçekleşen soykırım operasyonunun parçası olarak kayıtlara geçiyor.

Propagandanın başarısızlığının altındaki iki faktör dikkat çekici. İlk olarak, İsrail gündelik hayatın akışına dair bir kurgu sunmaya çalışıyor. Bu, Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğunu ispatlamaya göre çok daha büyük bir halkla ilişkiler eforu gerektiriyor. Ancak öbür yandan gelişen teknolojinin yalnızca devletlerin gözetim ve istihbarat faaliyetlerine destek olmadığını, aynı zamanda dünya çapında insanlara hakikati keşfetmeye dair kayda değer bir güç verdiğini görmek gerekiyor. Böyle olunca Irak’la ilgili iddiaların çürütülmesi yıllar alırken İsrail’in propaganda makinesi günler, bazen saatler içinde ifşa ediliyor.

İsrail’in Gazze’ye saldırısı küresel dengelerde önemli bir fay hattına işaret ediyor. Bölgesel bir çatışma endişesi boşuna değil. Ancak küresel sistemin gerilimi ABD ile İran’ın, Rusya ile batı bloğunun ya da Çin’le Amerikan ekonomisinin yaşadığı çatışmanın çok ötesinde. Batı başkentlerinde yüzbinler küresel kuzeyin hakim güçlerinin anlatısını benimsemiyor. Hakim güçler yalnızca küresel politik ekonomik çıkarları yönünden bir mücadele içinde değiller. Kendi halkları dahil olmak üzere dünya kamuoyuna karşı inandırıcılıklarını yitirmiş gözüküyorlar. Bu durum asırlara yayılan batı medeniyeti egemenliğinin Gazze’de olanların çok ötesinde bir krizin içinde olduğunu gösteriyor.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş