Bir hafta önceydi. Aynı işyerinde çalışan Zerrin ve Yeliz öğle arasında yürüyüş yapmak üzere dışarı çıkmaya karar verdiler. Çantalarını almak için fazla eşyalarını bıraktıkları küçük odaya girdiler. Zerrin kapının yanında duran büyük naylon poşete baktı ve söylenmeye başladı:
‘Vallahi bu durum normal değil kardeşim! Psikolojik hastalık ’
Yan odada çalışan Hale’nin ayakkabılarının poşetine şöyle bir göz attı ve söylenmeye devam etti:
‘Bak işte bak, öğlen arası için yine ayakkabı değiştirmiş. Akşam giyeceği ayrı bir ayakkabı daha getirmiş. Su kızla biri konuşsun, akıl versin, bu ne ya hiç yoksa 500 tane ayakkabısı var. Her gün yanında 3-5 ayakkabı taşıyor. Yeliz’ciğim Hale’nin arabasının bagajını bir görsen ağzına kadar ayakkabı dolu. Bütün parasını çarçur ediyor, ayakkabıya harcıyor. Hani kendini böyle beğendirmeye çalışıyor desem zaten güzel kız, kaşı gözü ağzı burnu yerinde. Ama 35'ine gelmiş, evlenmemiş, neden bilmem!”
Çantalarını aldılar ve dışarı çıkıp yürümeye başladılar.
Yeliz yumuşak bir ses tonu ile Zerrin’e döndü:
‘Zerrin’ciğim, Hale’yi yargılama böyle! Eksilen, olmayan, kaybedilen şeylerin yerini doldurmak zordur.” dedi.
‘Ne kaybetmiş? Ne olmuş? Çocukken ayakkabı mı yokmuş? En güzel ayakkabılarını mı kaybetmiş? Babası ayakkabı mı almamış? Çaldırmış mı yoksa ayakkabılarını? Hastalık, hastalık bu, bazı kişilerde var bu hastalık. Ayakkabı hastalığı diyorlarmış buna, böyle kişiler sürekli ayakkabı alırlarmış.’
Yeliz’in yüzü iyice buruklaştı ve kısık bir sesle:
“Hale ayakkabılarını bir ustaya özel olarak yaptırıyor” dedi.
Zerrin kaşlarını yukarı kaldırdı ve şaşırarak sordu:
‘Neden? Ayakkabıcılar ne güne duruyor?’
‘Bunu sana söylemeli miyim bilmiyorum ama bu konuda Hale’nin kalbini kırarsın diye korkuyorum”
Zerrin iyice afalladı. Soru dolu gözlerle arkadaşına bakıyordu.
Yeliz durakladı, nasıl diyeceğini bilemedi ve kekeleyerek:
‘Hale’nin sağ ayak parmağının üçü ve ayağının bir kısmı yok ‘ dedi.
Zerrin yolun ortasında dikildi kaldı.
‘Aaaaa aaaa, ne ne ne olmuş a a ne olmuş?’ diyerek şaşkınlık içinde önünden geçtikleri bankanın duvarına doğru geriledi. Küçük dokunuşlarla elini ağzına vurarak:
‘Gerçekten mi? Allah’ım! Aman Allah’ım, ne olmuş? Neden olmuş?’ diye arka arkaya sorular sormaya başladı.
Yeliz başını öne eğip yavaşça:
‘Küçükken bir araba çarpmış, sağ ayağı tekerin altında uzun süre kalmış ve ezilmiş. Epey tedavi görmüş ama olmamış. Parmaklarını ve ayağının bir bölümünü kesmişler, rahat yürüyemiyor.’ diyebildi.
Zerrin arkasındaki duvara yaslandı ve eli ağzında kalakaldı. Uzun süre konuşamadı. Boşluğa bakan donuk gözlerle kendi kendine söylemeye başladı.
‘Allah’ım, ah yazık, ah çok acı, demek bu yüzden… Demek rahat yürüyemiyor… Demek belli etmek de istemiyor. Bendeki şu acımasızlığa, yargılamaya, arsızlığa, bilmişliğe bak. Tövbe, tövbe, tövbe, aslını astarını bilmeden… Allah’ım sen affet beni, Allah’ım sen beni affet Allah’ım sen beni affet, beni af…”
İsrail Stratejik Bir Yenilgi İçinde
16.04.2024
Devlet mevzuuna giriş|Sait Alioğlu
26.03.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
İran’ın İsrail’e Saldırısı SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 17.04.2024
Siyasal Olanın Dönüştürücü Gücü… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024