Türkiye'de muhafazakar dindarlar, milliyetçiler ile sol, ulusalcı Kemalistlerin Atatürk algısı aynı değildir. İki kesim Kurtuluş Savaşı'ndaki Mustafa Kemal konusunda büyük ölçüde anlaşırlar. Ancak, özellikle CHP'nin kurucusu ve siyasetçi Atatürk konusunda uzlaşma yoktur. Hatta sosyolojik olarak Türk sağı (muhafazakar- dindar- milliyetçi) Atatürk'ün kurduğu CHP karşıtı bir siyasal çizgide yer alır.
Kurtuluş Savaşını birlikte yürüten komutanların siyasetçi Mustafa Kemal'den farklılaşmaları, Türkiye siyasetindeki bölünmeyi açıklar niteliktedir. Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa, Refet Pele, Kazım Karabekir, yeni devletin siyasetine uygun olmadıkları gerekçesiyle, siyasetçi Mustafa Kemal tarafından tasfiye edilmiştir. Tıpkı Mehmet Akif Ersoy, Ali Şükrü Bey ve Hüseyin Avni Ulaş gibi. Bu tasfiyeler Türkiye'de büyük bir siyasal farklılaşmaya yol açmıştır.
Ülkenin düşmandan arındırılması ve bağımsızlık konusunda varılan uzlaşma, yeni kurulacak devletin niteliğine gelince farklılaşacaktır. Bu farklılaşmada kritik eşik 1924' tür.
Bugün bile Türkiye siyasetini Atatürk'ün kurduğu CHP'nin Tek Parti Döneminde uyguladığı politikaları karşısındaki tutum belirlemektedir. Bu tutumun sağlıklı analizi için, Türkiye siyasetini oluşturan temel değerler ve tutumlar üzerine sosyolojik analizler yapmak gerekir. Sosyolojik okumalar için fanatizmden uzak durmak en sağlıklı yöntemdir. Eleştirel düşünce ile fanatizmin farkı da sosyolojik bakış ile ortaya konulabilir.
Kemalizm’in temel amacı, modern bir toplum yaratmaktır. "Toplumun yaşam tarzını, dış görünümünü, dilini, alfabesini, dinlediği müziği değiştirmeye yönelik bu dikey müdahaleye ilaveten, dinin bütünüyle devlet denetimine alınarak dini kurumların özerkliğine son verilmesi ve adı konmamış bir ' milli din' yaratılması ideali, Kemalizm’i Jakoben gelenekleri yakınlaştırır. Dinin pozitivist yorumunu benimseyen, ateist olmayıp yaradancı ( deist) olan Jakoben gelenek ve onun temsil ettiği Fransız Devrimi modeli, Kemalizm'in gençlik döneminin önemli esin kaynaklarından birisidir. " ( Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce, Kemalizm, Ahmet İnsel, cilt:2, İletişim yayınları, s:22) Bu düşünceye muhalif olanlar CHP karşıtı siyasal geleneği oluşturur.
Cumhuriyet modernleşmesi aydınlanmacı, pozitivist felsefe ve ilerlemeci bir tarih ve toplum düşüncesini temel almıştır. Bu anlamda Cumhuriyeti kuran modernleşmesi elitlerin temel referansları şunlardır:
1- Fransız aydınlanması
2- Auguste Comte'un pozitivist felsefesi
3- Sekülerizm.
4- İlerlemeci tarih anlayışı( Darwinizm)
5- İslam'ı Ortaçağ skolastik düşüncesiyle özdeşleştirme.
6- Dini devlet hayatından tümüyle, toplum hayatından ise olabildiğince uzaklaştırma.
7- Türkiye'nin yeni kimliği seküler Türklük olarak belirlenmiştir.
Yeni kurulan devleti, bu ilkelerden farklı bir biçimde hayal eden muhafazakar düşünce, yapılan değişikliklere çeşitli düzeyde itiraz etmiştir. Ancak Kemalizm ile muhafazakar düşüncenin ortak yanları da yok değildir. "Kemalizm'in çeşitli versiyonlarında, devlet merkezli bir toplum ve insan tasarımı her zaman baskın oldu. " ( Modern Türkiye’de, Siyasi Düşünce, Kemalizm, Ahmet İnsel, cilt:2, İletişim yayınları, s: 18) Devletin kutsallığını temel alan bu yaklaşım muhafazakarlık ile Kemalizm’i birbirine yaklaştıran en önemli etkendir.
Öte yandan Türkiye'nin modernleşme sürecinde, Atatürk, Kurtuluş Savaşında önemli roller üstlenen silah arkadaşlarından Kazım Karabekir, Refet Pele, Rauf Orbay gibi komutanları pasifize etmiştir. Bu tasfiye Türk muhafazakar milliyetçiliğinde bir tepkiye yol açmış ve Atatürk'ün kurduğu CHP karşıtı siyasi tercihlerde etkili olmuştur.
Türkiye sağı Kurtuluş Savaşımın komutanı olarak Atatürk'e saygı duysa da, siyasal olarak CHP'nin lideri Atatürk'e son derece mesafeli ve muhaliftir. Hatta seküler olmayan milliyetçiliğin ve dindar muhafazakarların ortak noktası CHP'nin( Özellikle Atatürk'ün uzunca bir döneminde başında bulunduğu CHP) iktidar olduğu Tek Parti dönemi karşıtlığıdır.
Son günlerde ortaya çıkan iki gelişmenin siyasal sonuçları olacaktır kuşkusuz. Bu iki gelişme teğmenlerin mezuniyet döneminde attıkları slogan ve Ak Parti seçmenine hakaret eden bir kişiye CHP tarafından sahip çıkılmasıdır. Teğmenlerin mezuniyet töreninde yaptıkları korsan sloganı tevil etmeye kalkışmak, sivil siyaset, demokrasi ve hukuk devleti açısından gerçekten akıl ve mantık dışıdır. Sanki bu ülkede askeri darbeler yaşanmadı, on binlerce insan haksızlığa uğramadı. Ne yazık ki, darbe açısından, askerin geçmişi sabıkalarla dolu. 27 Mayıstan 28 Şubat'a kadar asker Türkiye'de insan hakları ve özgürlük açısından vahim uygulamalara imza attı. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz'u yapanlar bu darbeleri Atatürk, laiklik, Cumhuriyetin temel ilkeleri, Anayasanın ilk maddelerini gerekçe gösterdiler. Sonuçta faşizmin en kötü uygulamalarına imza attılar.
İktidar ne kadar kötü ve başarısız olursa olsun karşısına askerleri çıkarmak ve darbe çağrısı olan bir sloganı savunmaya kalkışmak hukuk ve demokrasi açısından tam bir vahamettir.
İktidara muhalif olanların bu hukuk dışı davranışı çeşitli gerekçeler üreterek savunmaya kalkışmaları iktidar için can suyudur. Ne yazık ki, bazı insanlar bunu göremeyecek kadar kör bir siyasal algıya sahip. Türkiye kötü bir iktidar ve kötü bir muhalefete sahip maalesef.
Özgür Özel'in, Ak parti seçmenine hakaret eden kişiye sahip çıkması ahlaki açıdan doğru değildir. Ahlak, aynı davranışa aynı tepkiyi gerektirir. Yarın CHP seçmenine hakaret eden birisini Erdoğan yanına oturup sahip çıktığında ne olacak? Ahlak birine sahip çıkıp diğerine sesiz kalmayı kabul etmez. Ancak siyaset taraftar mantığı içinde hayat bulduğundan, çelişkiler fazla anlamlı olmuyor. Çünkü karşı tarafa hakaret eden kabul edilebilir bulunuyor.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
- “Bir kimsenin kendi anne-babasına sövmesi büyük günahlardandır”
Seçkin sahabeler:
- Ya Resulullah! İnsan kendi ana babasına hiç söver mi? deyince:
- “Evet, tutar birinin babasına söver, o da onun babasına söver. Birinin anasına söver, o da onun anasına söver” buyurdu. “ (Müslim, İman 146. Ayrıca bkz. Tirmizi, Birr 4)
Siyasal iktidarın Suriye, Mısır ve İsrail siyasetindeki birbirine zıt söylemek ve tavırların eleştirilmesi kadar doğal bir şey yoktur. İktidara yakın yazarlar, iktidarın siyasal pozisyonuna göre yorum yaptıklarından onlardan eleştirel bir bakış beklemek doğru değildir. Ancak bu farklılaşmayı salt konjonktürel değişmelerle açıklamak mümkün değildir. İktidarın çok sıkı bir eleştirel bakışa ihtiyacı var. Bir araştırmaya göre yüzde 33'lük karasız bir kitle var. Bunların çok büyük çoğunluğunun iktidara oy veren seçmen olduğunu tahmin etmek zor değil.
Bu veriler üzerinde düşünmek gerekmez mi? Siyasal iktidarın düşünmesi gereken bu kitlenin neden karasız kaldığı, muhalefetin düşünmesi gereken ise bu kitlenin neden muhalefete yönelmediği konusudur.
Sivil siyaseti ve hukuk devletini savunmak tutarlılık ister. Askerin arkasına sığınarak siyaset yapmak ucuzluğu, aslında siyaset yapmamakla eşdeğerdir.
Siyasal iktidarla mücadele, askerin müdahalesine ima eden ya da bir partiye oy veren vatandaşlara hakaret eden bir söyleme sahip çıkarak yapılamaz. Muhalefet doğru, tutarlı ve ahlaki bir zeminden hareket etmelidir. Bu muhalefetin önündeki tek şanstır çünkü.
Siyasal iktidara muhalefet adalet, demokrasi, hukuk devleti, yolsuzluk, liyakat, gelir dağılım adaletsizliği üzerinden yapılmalıdır. Tek Parti faşizmi ve askeri darbe çağrışımı hareketlere arka çıkarak siyasal iktidara tutarlı bir muhalefet yapılamaz.
Türkiye'de iktidar mücadelesinin adalet, hukuk, yoksulluk üzerinden değil, Kemalizm üzerinden yürümesi, siyasetin temel sorunudur.
Adaletin, hukukun üstünlüğünün, temel hak ve özgürlüklerin, inanç hürriyetinin ve liyakatin askerleri olmak, bu amaç için mücadele etmek gerekmektedir.
ABD Seçiminin Tarafları | Hamza Er
07.11.2024
DİN VE DEVRİM / Muharrem BALCI
14.10.2024
Direnişin Cesur Lideri Şehid Oldu..
18.10.2024
Tarih böyle alçaklık görmedi
16.10.2024
Söz mü Eylem mi.. Nereye? CAVİT OKUR 20.10.2024