Kassam komutanlarından “Yoldaki Mühendis” isimli otobiyografi kitabının müellifi, 67 müebbet ve 5.200 yıl hapis cezasına çarptırılan ve halen İsrail zindanlarında bulunan Abdullah Galip Bergusi, “Eli kalem tutan bu davayı yazsın. Hitabeti güçlü olan bu davayı konuşsun. Herkes bir şey yapsın ama sakın sessiz kalmasın. Çünkü sessizlik öldürür” diyordu.
BM Genel Sekreteri Guterres’in, 7 Ekim’in hemen sonrasında yaptığı bir konuşmada, Filistinlilerin ve Gazze’nin yaşadığı on yıllara sâri acılardan dolayı HAMAS’ın 7 Ekim operasyonunun çok da gerekçesiz olmadığını söylediği anlarda, İslam dünyasında şehit Yahya Sinvar’ın kimin adamı olduğu tartışılıyordu. İran’cı diyenlerden, İsrail adına çalışıyor diyenlere kadar birçok iğrenç itham ve iftiralar yazıldı, konuşuldu. Guterres’in gördüğü gerekçeleri göremeyen yine İslam dünyasından kimileri ise, 7 Ekim operasyonunu kıyasıya eleştiriyor, HAMAS’ı ve top yekûn direnişi cürmü üzerinden kınıyorlardı.
Bu büyük acıyı bitirmesi gereken güçler, tam 24 aydır bu acının anatomisini tartışırlarken 7 Ekim, zulme ve Siyonist barbarlığa karşı küresel bir uyanışın meşalesine dönüştü. İspanya, İrlanda, Fransa ve İtalya halkları başta olmak üzere tüm Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinde Gazze ve Filistin, iktidarları sarsacak düzeyde halkların birinci gündemi haline geldi. Batıda neredeyse her gün, İsrail'in soykırımını tüm dünyanın yüzüne çarpan esaslı mitingler yapılıyor.
Netice, batı halklarındaki bu duyarlılık, March to Gaza ve Global Sumut Flotilla’da olduğu gibi Müslüman ve batı toplumlarının Siyonist soykırıma karşı işbirliğine dönüştü. İsrail kontrolündeki medya tarafından görmezden gelinse ve engellense de dünya halklarınca en önemli gündem olarak salonlarda, sokaklarda ve meydanlarda dahası her yerde Siyonist soykırımcı barbarlar ve destekçilerinin yüzüne yüzüne vurulmaya devam ediyor. Bu dalganın büyüyerek, hatta Siyonist bir gazetecinin deyimiyle, Yahya Sinvar’ın bir öngörüsü olarak, İsrail’in varlığını yok eden bir sonuca dönüşmesi de çok mümkün.
Çünkü 7 Ekim’in hemen sonrasında Tel Aviv’e gidip, Netenyahu ve çetesine şartsız desteklerini sunan batılı liderler, halklarında yaşanan büyük değişimle, Gazze ve Filistin konusunda toplumlarını ikna edecek bir arayışın içine girdiler. Batı’da ayağa kalkan insanlık, liderlerinin siyasi akıbetlerini de etkileyecek ve onları panikletecek düzeyde bir erdeme doğru koşarken, İslam ülkelerindeki sessizlik, tam da Bergusi’nin dediği gibi bizleri ecel terleri döken ruhen ölü bedenlere dönüştürdü.
Zulmün karşısında susan, mazlumun çığlığını duymayan ve gerçeği öldüren sessizlik, işgalin ve soykırımın aktif ya da dolaylı en büyük destekçisine dönüşmek demektir. Her ne kadar Katar’ın bombalanması ile tablo değişiyor gibi olsa da İslam dünyasının niteliksiz çıkan sesi, esasen bir sessizliktir ve zalimin zulmünü meşrulaştıran görünmez bir mühürdür. Bu mührü kırmanın ve işgalci Siyonistlere hakkı olanı vermenin zamanı da, İslam dünyası açısından Gazze’nin direnme gücünün tükenmesiyle maalesef imkânsızlığa doğru gitmektedir.
Bu barbarlık nasıl biter sorusunun cevabı herkes için açıktır. Daha önce de defalarca söylendiği gibi İsrail, sadece güçten anlar. Trump üzerinden ABD’yi esir alan, ABD üzerinden BM’yi etkisizleştiren bir Siyonist işgalci, soykırımcı güçle karşı karşıyayız. Telkinle durdurmanın imkânsızlığı ortada. Sahada, hamile bir kadını kaldırdığı uçaktan attığı füze ile vuran bir barbarlık ve hoyratlık var. Telkin ve ikna ile oyalanmanın faturasını Gazze halkı ödüyor ve maalesef üzerinden tam 24 ay geçen vahşi bir soykırımın tanıkları olduk.
Son BM toplantısından çıkan fotoğraf, yeni ve esaslı bir çözümün de üretilmediğini çok açık biçimde ortaya koyuyor. HAMAS’ı tasfiye ederek, silahları da teslim alarak çözüme ulaşmak fikri yeni değil ve HAMAS tarafından kabul edilmesi de bilinen verilerle imkânsız. HAMAS, İsrail’i 7 Ekim’den sonra tecrübe etmedi. 1948’den bugüne işgal, tehcir ve soykırım devam ediyor. ABD ve BM’nin İslam ülkelerini de ikna ederek sorunu, HAMAS’ın tasfiyesi ve görünüşe göre sadece Netenyahu’nun cezalandırılması üzerinden çözme çabası, işgalin 1948’den bu yana devam eden sistematik yapısını görmezden gelmek demektir. Bilinmelidir ki Netenyahu, Hayim Weizmann ve David Ben-Gurion’la başlayıp bu günlere kadar gelen bu sistematik yok edişin güncel failidir.
Abdullah Galip Bergusi’nin dediği gibi öldüren sessizlikten kaçmanın yolu, sesimizi çıkarmaktır ama bu belki sadece bizim diri kalmamızı sağlayabilir. Gazze’nin ölmemesi için yapılacak olan, İsrail’in anladığı gücün kendisine tattırılmasıdır.
Ama nasıl?
Sumud Filosu Saldırıya Uğradı
24.09.2025
Savunma sanayii verileri Telegram’da satıldı
23.09.2025
Zorlu CEO'su geri döndü
01.09.2025
KONYA OLAYI VE AYRIMCILIK YUSUF YAVUZYILMAZ 31.08.2025
Dil, Kabalık, Kavga ve Cinayet OSMAN KAYAER 21.09.2025