Geçtiğimiz hafta Atasoy Müftüoğlu, Araştırma Kültür Vakfı'nda “Sahte Mutlakların Hükümranlığı” başlıklı bir Konferans verdi. Konferans, bir çeşit halimizin tenkidinden ibaretti, zaten başlık da bunu gerektiriyordu.
Dışarıya çıktığımızda arkadaşlardan bir tanesi “Atasoy abi, bizi evire çevire dövdü” diye espri yaptı. Elbette ki tenkitçi bir zihne sahip olmak iyi bir şeydir. Münekkit bir zihne sahip olmanın önemini kabul eden biri olarak söylüyorum; “salt tenkitçi olmak” da pek işe yaramıyor.
Tenkitçilerin her tenkidinin doğru olduğunu düşünmemek gerekir. Bazen tenkitçinin de tenkit edilmesi lazım gelir. Atasoy Müftüoğlu, konuşmasında son dönemde yapılan yeni camileri de tenkit etti, yöneticileri, her tarafa “Propaganda Camisi” yaptılar, diyerek eleştirdi. Neyse ki “Propaganda Camisi” tabiri “Mescid-i Dırar” tabirinden daha yumuşaktı.
Ben de Atasoy Müftüoğlu’nun bu söylemini tenkit etmek istiyorum. Çünkü Ankara’da yaşayan biri olarak yeni yapılan bu camileri pek beğeniyor ve vesile olanlara dua ediyorum. Osman Serdengeçti tarafından haklı olarak “Mabetsiz Şehir” diye isimlendirilen Ankara, bu unvanını yıllarca korudu. Müftüoğlu’nun “Propaganda Camisi” ismini verdiği camilerden biri itfaiye meydanına yapılıncaya kadar, Dışkapı’dan, Çankaya’ya uzanan bulvar boyunca, bir tek cami bile yoktu. Biz, Ankara’da yıllarca yer altındaki mescitlerde, rutubet kokulu mahzenlerde namaz kıldık. Bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliriz.
Hz Peygamber, Mekke'den Yesrib'e hicret ettiğinde ilk iş olarak dört şey yapıyor. Birincisi şehrin adını “Medine” olarak değiştiriyor, ikincisi hemen bir “Mescit” inşa ediyor, üçüncüsü Yahudilerin hükümranlığında olmayan yeni bir “Pazar” kuruyor, dördüncüsü ise “Cennet’ül-Baki” ismi verilen “Mezarlık” yerini tespit ediyor.
İslam tarihi boyunca Müslümanlar, Hz. Peygamberin bu uygulamasını emsal kabul ediyor ve fethettikleri şehirlerde ilk iş olarak, bir yapıyı mescide dönüştürüyorlar. Bunun bir kaç sebebi ve anlamı var elbet. Ama ilk ve en önemli sebep, herhalde camilerin sembolik değeridir. İbadethane ve toplumsal fonksiyon icra etmesi ise daha sonra sayılabilecek sebepler olsa gerek.
Ankara’yı Cumhuriyet’in başkenti ilan edenler, “Yeni Ankara’yı” pozitivizmin hüküm sürdüğü Batı’nın izinden giderek din ile ilgisi olmayan bir şehir olarak tasarlamışlar. Bu yüzden Adnan Menderes iktidara gelinceye kadar Ankara’da sadece “Cebeci Camii” yapılmıştır. Ankara ve İstanbul’da ne zaman merkezi bir yere yeni bir cami yapımı gündeme gelse bir grup, “laiklik elden gidiyor” diyerek buna engel olmuşlardır. Onların buna karşı çıkışlarının sebebi yukarıda işaret ettiğimiz, “Caminin sembolik değeri” ile ilgili olsa gerek.
Atasoy Müftüoğlu’nun tenkidi camilerin içinin doldurulamaması ile ilgili ise, bunu devletin resmi görevlilerinden beklemek zaten doğru değildir. Pek çok dindar, kendi yapması gereken işi de devletten bekliyor ve toplumun ıslah edilmesini yada Müslümanlaştırılmasını devlet görevlilerinden istiyor. Halbuki bu doğru değildir. Halkın Müslümanlaştırılması devletin değil, dinini önemsediğini söyleyen sivil insanların görevidir. İslam, devletin değil, sivil Müslümanların gayretleri ile yayılmıştır.
2002’den beri iktidarda bulunan insanların gayretleri ile elde edilen kazanımların pek çoğu, belki karşı bir iktidar ile yeniden yitirilecektir. Ancak yapılan camiler, kolay kolay yıkılmayacak ve bu toprakların “Müslüman Diyarı” olduğuna şehadet edeceklerdir.
Tıpkı ecdadın bize miras bıraktığı camiler gibi.
Bu yüzden, onlara: “Propaganda Camisi” diyerek karşı çıkmak doğru değildir.
Ali Kaçar ile Derkenar..
01.05.2024
Kibrin Mağlûbiyeti -2 | İlhan Akar
30.04.2024
Ali Kaçar ile Derkenar..
01.05.2024
Suriyeli Mültecilerin Sorunları ORHAN GÖKTAŞ 02.05.2024
Başkası İçin Yaşamak Doç. Dr. MEHMET SAĞLAM 28.04.2024
‘din’darlık meze olunca! MUSTAFA AKMEŞE 03.05.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024