metrika yandex
  • $28.98
  • 31.32
  • GA2000

Acı ve Istırabı Enfüs Yolculuğuna Vesile Kılmak

OSMAN KAYAER

06.02.2023

Her birimiz zaman zaman şu ya da bu sebeple acı ve ıstırap çekeriz. Ama pek çoğumuz sadece buna sebep olana bühtan etmek ile yetiniriz. Onu bir tefekkürün vesilesi kılmak ise pek azımızın yapabildiği bir iştir. Mesela bir yakını hastalandığında ya da öldüğünde neredeyse hepimiz acı çeker hüzünleniniz. Ama aramızda bundan hareket ile kendi hastalık halini ve ölümünü düşünen pek az kişi vardır.

Kur'an-ı Kerim, ana hatlarıyla insanın hikayesinin cennette başladığını, dünyadaki macerasının ise oraya dönebilme mücadelesinden ibaret olduğunu anlatır. Kur’an’da yazdığına göre insan, İblis’in yalanına kandığı için bir süreliğine dünyaya gönderilmiştir. Benim bu anlatılanlardan çıkardığım ise insanın dünyaya gönderilmesinin sebebi de “Dar’es-Selam”da (cennette, selamet, huzur, uyum ve ahenk yurdunda) yaşayacak olgunluğa erişmemiş olmasıdır. Araf Suresi’nde Âdem ve eşinin Şeytan’a uyması halinde cennetten çıkarılıp dünyaya gönderileceği orada yorulacağı ve öğlen sıcağına maruz kalacağı anlatılır. Bu yüzden dünyaya gelen her insan buradaki zorluklardan nasibini alır, çeşitli güçlükler ile karşılaşarak çile çeker.

Kur'an-ı Kerim, putperest olan babası ile tartışan İbrahim aleyhisselamın “göklerin ve yerin melekutu”nu kavraması için düşüncelere salındığını söyler. Başka bir ayeti kerime ise insana dünya hayatında iken “afak” ve “enfüs”te Allah’ın ayetlerinin gösterileceğinden bahsedilir. (Bu arada afak kelimesinin ufkun çoğulu olduğunu enfüs kelimesinin ise insanın iç dünyasını ifade ettiğini söylemek konunun anlaşılması bakımından faydalı olacaktır.)

İşte bu düşüncelerden hareket ederek şunu söyleyebiliriz: “İnsan bu dünyada, olgunlaşmak için afak ve enfüse doğru yolculuk yapmalıdır. Başka bir deyişle söyleyecek olursak, insan, yer ve gök hakkında tefekkür etmeli, içinde yaşadığı melekut ile uyum içinde yaşamayı öğrenmelidir. Dünyadaki fiillerini buna göre yapamayan insan Dar’us-Selam’a geri dönme vizesi alamayacak daha çok eza ve cefa çekeceği ateş diyarına alınacaktır.

Elbette doğup büyüdüğü ülkenin dışına hatta yaşadığı şehrin dışına çıkmamış bir adam ile kendi ülkesinin bütün vilayetlerini gezmiş, Asya’nın, Afrika’nın, Ortadoğu’nun, Atayurdu’nun, Balkanlar’ın, Avrupa’nın hatta Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının pek çok şehrine gitmiş birinin dünya ve alem tefekkürü bir olmayacaktır. Üstelik buralarda gördükleri sadece dış dünyanın unsurları değil aynı zamanda hemcislerinin farklı yanları üzerinden kendi cevheri olacaktır.

Böyle bir tecrübeyi yaşayan insanlar, içinde hayat sürdüğü mevcudat hakkında bilgi sahibi olurlar. Kendisi gibi Allah tarafından yaratılmış tabii şartlar ile uyum içerisinde yaşamayı öğrenirler. İçinde yaşadığı tabiatın farkında olmayanlar neye uyum sağlayacaklarını bilmeyeceklerinden onlar için uyum ve ahenkten söz etmek işe yaramayacaktır. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim müminlere şöyle seslenmektedir: “Yeryüzünde gezin, dolaşın mücrimlerin akıbeti nasıl olmuş görün.” Büyük Müslüman alim Biruni, “beni ilme ve araştırmaya yönelten şey ‘… göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler’ ayetidir” der.

İnsanoğlunun afaka doğru yolculuk yapması ve dış dünyayı anlaması ve kavraması nispeten kolaydır. Asıl zorluk, insanın kendisini fark etmesi ve kendisi hakkında düşüncelere dalmasıdır. Ben neyim ya da kimim? Bu dünyaya nereden geldim, neden bir süre sonra ölüyorum ve hemcinslerim bedenimi neden yakıyor ya da gömüyor, buradaki görevim nedir? gibi cevabı dış dünyada bulunmayan sorulara ikna edici cevaplar bulmak gerekiyor. Bu yüzden Müslümanlar, “Kendini bilen, Rabbini tanır” sözüne büyük itibar göstermiştir. Büyük hekim (feylesof ve tabib) İbn-i Sina “Ne öğrendiysem secdede öğrendim” diyerek yukarıdaki sözü açıklığa kavuşturmuştur. Lakin kendini bilmek, alemi bilmekten daha zordur. Çünkü kendi içine doğru yolculuk yapmak bir başka boyuta doğru yolculuk yapmak anlamına gelir. Bunun nedeni ise nefsin (benliğin) biyolojik yanımızdan öte ruhumuz oluşudur.

İnsanın kendi içine doğru yolculuk yapması, çile çekmeye başlaması ile doğru orantılıdır. Nasıl ki uyuyan bir adamı uyandırmak çoğu zaman dışarıdan birinin dürtmesi, güneşin doğması veya horozun ötmesi ile olur ise insanın kendini fark etmesi de dışarıdan gelecek bir zorluğun acısı ile başlar. Bu yüzden çile zannedildiği gibi sadece bir zorluktan ibaret değil, aynı zamanda bir farkedişin de başlangıcıdır. Üstat Necip Fazıl’ın şiirlerini “Çile” adlı bir kitapta toplaması boşuna değildir.

Ezcümle, hayatta karşılaştığımız zorlukları sadece zahmet olarak görmez o esnada çektiğimiz acı ve ıstırabı içimizde de bir şeyler var diyerek fark edip, enfüse doğru yapacağımız bir yolculuğun ilk müteharriki olarak görebilirsek bundan biz kazançlı çıkarız. 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş
Çok okunan haberler
Çok okunan yazılar