Devletlerin yazılı tarih metinlerine baktığımızda, başarıları, ders alınacak olayları ile ibret alınacak vaka’ları daha fazla yer işgal ettiğini görürüz.Toplumsal Sosyolojileri tetkik edildiğinde, toplumu dizayn etme faaliyetleri arasında sayılan sözlü yapılmış nasihatlardan ziyade, yaşanmış musibetlerin daha kalıcı, daha ders verici ve insan belleğinde daha derin izler bıraktığını görüyoruz.An itibariyle yaşadığımız şu günlerde de emsali ve benzeri daha önce tekerrür etmemiş, şahit olunmamış bir illete düçar olan insanlık “Toplu bir travma hali”ni yaşadığını görüyoruz.
Beklenmeyen belkide bekletilemeyen, ellerinde patlayan bir bela olması insanlar üzerinde bir panik havası yarattı.Komplo teorisi üretmekle vazifeli kişiler arasında da “Vaka’da fren patlaması yaşanıyor” algısı oluşmaya başladı.Onlarda fazla bilgi çeşitliliği ile farklı yönlerden esen haber bombardımanına maruz kalmaları sonucu zorlama çözümler üretmeye başladılar.
Yaşanmakta olan bu kaotik hale olumsuz taraftan bakanların daha fazla öne çıktıkları muhakkak.İnsan tabiatı gereği korku anlarında komplo teorilerine karşı zaafını ve ilgisini bilenler fırsatı ganimet sayarak kıyamet seneryoları yazmaya başladılar bile.Halbu ki, ”Olanda hayır vardır”, “Bir musibet bin nasihattan daha hayırlıdır.” gibi deyimlerimizin de belirttiği işaret ettiği gibi, yaşanmış her türlü musibetin topluma ve insanlığa bıraktığı/bırakacağı muhtemel bazı kazanımları da olabileceği unutulmamalıdır.
Derin bilgi, tecrübi birikimi ile toplumda temayüz etmiş kişiler ile son derece beliğ/belegatlı konuşabilen hatiplerin insanlığı “İyiye, güzele ve hayra davet etme, kötülükten men etme” gibi irşadi hareketleri tarih boyu hep vaki olmuştur.Üsttelik bu çalışmalar ekseriyetle de dini bir görev, yapılması zorunlu bir ibadet addedilerek günümüze kadar halen de devam etmektedir.Mesela;Kur’anda Musa (as)ın Harun (as)mı kendine kardeş ve yardımcı olması için Rab’bına dua ve niyazda bulunması, Harun (as)mın belagatli konuşma kabiliyetine sahip olması ve görevini bilhakkın yapma endişesinden dolayı olduğu rivayet olunur.
Hemen her dönemde toplum içinde yaşayıp son derece güzel konuşan, kelimeleri tesbih gibi dizebilen hatip, şair ve yazarlar hep var olmuştur.Bu hasletlere haiz kişilerin gerek toplumsal bazda ve gerekse bireyselde bir çok kişiye olumlu yönde fayda ve yararları da olmuştur.Ancak, insan ve toplumun hafızasında derin izler bırakan, tarihe geçen, anlık heyecan ve ürperme yaşatan güzel söz ve belagatli konuşmalardan ziyade, insan yaşadığı musibeti, belayı, uğradığı zarar-ziyanı, hoşnut olmadığı ve “Felaket” olarak saydığı şeyleri daha fazla hafızasında tuttuğu, unutmadığı/unutamadığı vakalardan daha fazla etkilendiğini görüyoruz.
Zira güzel konuşma genellikle insana umut aşılar, ümidi yeşertir, yaşama sevinç katar, anı yaşatır, hayata tutunmaya teşvik eder, eşyayı, malı-mülk sevip korumayı ve daha fazlasına sahip olma hırsı ve hıncını körüklerken, bu hali ona aynı zamanda “Görevini yapmış kul olma” duygusunu da yaşatarak, düşüncesinde ve inancında tereddütler ve vesveseler bile oluşturabilir.
Çünkü, kazanımlarını kendi gayret ve emeklerinin ürünü olarak görür ve öyle inanır.Fiillerinin öznesi artık kendisi olur.Ben kazandım, ben emek verdim, ben zekamı kullandım gibi zanlara kapılarak amelleri ona hoş gösterilir, farkında olmadan kuvveti ve kudreti kendinden menkul bilmeye başlar.Düşünce dünyası artık madden kazanma üzerine yoğunlaşır.Bundan sonra da hedefi bir adım daha öteye ulaşma, bir adım daha yukarı çıkma olur.Toplumla arasında manevi duvarlar örülür.
Sürekli kazanmaya şartlanan insan, bu birikim ve kazanımları bir şekilde elinden çıksa, tehlikeye girse veya kaybetme riski ile karşılaşsa bir anda mevcudu koruma ve sahiplenme refleksi devreye girer, müsebbip gördüklerine karşı içten içe kin duymaya başlar, sahip olduklarına yeniden kavuşma uğruna hırsı onu dosdoğru istikametten kaydırarak başka tercihlere bile yöneltebilir.Zira insan refah ve konfor ortamına çabuk adapte olurken, sade olmayı, düşüşü bir türlü hazmedemez, kabüllenemez.
Bolluk ve refah içinde yaşam çoğu insanın başını da döndürebilir.Çünkü, kazanımlarını kendi gayret ve emeklerinin ürünü olarak görür ve öyle inanır.Özne artık kendisi olur.Ben kazandım, ben emek verdim, ben zekamı kullandım gibi zanlara kapılarak amelleri ona hoş gösterilir.Farkında olmadan kuvveti ve kudreti kendinden menkul bilmeye başlar.Düşünce dünyası artık kazanma üzerine yoğunlaşır.İşler yolunda gittiği sürece de hedefi bir adım daha öteye ulaşmak olur.
Oysa topluca yaşanan musibetlerde film öyle bitmez.İlk başta bir ölüm korkusu sarar her yanı.Artık her türlü kazanımları kişi için fazla değer taşımaz.Varlığını koruma, hayatiyetini devam ettirme kişinin öncelikli gündemi olur.O durumlarda hiç kimse varlığına karşılık değer de biçemez.Korku, endişe, panikleme ve kaybetme korkusu bütün moral değerlerini çökertir.Gözü kendinden başkasını görmez olur.Canından başka her şey gözünde değersizleşir.Kazanımları ona lezzet vermez, yediği-içtiği ona tat da vermez.Vucudun kimyası bozulmuştur artık.Mücadele azmi, çalışma şevki kırılmıştır.Eli iş tutamaz olurken, çok sevdiği lüks hayat bile gözüne görünmez olur, ayaklarda dermen kalmaz kendini bile taşıyamaz hale gelir.Hülasa bedenen ve ruhen direnci kalmaz adeta çöker.Aciz ve zayıf olduğunu bütün hücreleriyle hissetmeye başlar.
Umumu kapsayan musibetlerde söz konusu kişinin kendi hayatı oluncada dinamik devam eden hayatı aniden frene basar ve yavaşlar, hırsı tükenir, kazanımlar artık ona yük olur.Bu defa kaybetme duygusu ve faydalanama inancı ona acı verir, şevki kırılır, düşüncelerinde kırılmalar yaşanır, düşünce dünyası yön değişerek sorgulama üzerine kurgulanır.Ufku açılınca da görecektir ki, meğer kendi de toplumun bir elemanı, bir ferdi ve bireyi imiş.Tefekkür etme zarureti hasıl olur.Birlikte hareket etmeyle kurtuluşa ulaşılacağı, toplum ile beraber ortak adım atılınca da sonuç alınacağını fark eder.Bireysel öngörülerini içinde yaşadığı toplumla örtüşmesini canı gönülden ister.Hatta ırkına, rengine ve tenine bakmadan tüm insanlığın kurtuluşunu temenni etmeye başlar.Daha önce hiç yaşamadığı bu duyguları yoğun olarak yaşamaya ve iliklerine kadar da hissetmeye başlar.
Hoşumuza gitmeyen, temenni de etmediğimiz iştahı kaçıran her türlü olumsuz vakanın vukua gelmesini elbette kimse arzu etmez/etmemelidir de.Ancak başa gelince de çevreye yansıyacak olası olumsuz yönleri öne çıkarıp, sadece olumsuzlukları gündem edip onlardan bahsederek toplumun moral değerlerini aşağıya çekmenin, mücadele azmini kırmanın da en azından zamanlama açısından kesinlikle doğru bir davranış olmadğı da kabül edilmelidir.
Musibetlerin bazen nasibi olan insana şahsiyet şuurunu hatırlatması, toplumu birlikte düşünmeye sevk etmesi, yardımlaşmayı, paylaşmayı ve ortak bir payda da buluşmayı sağlaması, merhameti ve insancıl duyguları kabartması gibi terk edilmiş bazı insani hasletlerin yeniden görünür hale getirilmesine vesile olmasını kazanım olarak görmeli ve ayrıca da insan tabiatında mevcut bu alışkanlıkları bu kadar kısa sürede yeniden ortaya çıkarması, kültürümüzde zaten var olan temizliğin tekraren bu dozda içselleştirilmesini bile büyük bir kazanım olarak görmelidir.
Zaman tünelini de geri döndürme imkanımız olmadığına/olamayacağına göre, mecburen önümüze bakacağız.Hepimiz an itibariyle hesap ödemek için kasada sıradayız, ne kadar hesap çıkar tahmin etmek istemiyorum.Kazanımlara bakacağız artık.Biribirini karşılarsa ne ala.Hayatımıza yeni Ritüellerin gireceği de kesin.İnşaallah yüzleri rahmana dönük olur.
Bu musibet, zamanı o kadar hızlı ileri sardı ki kısa sürede insanlar terk edilmiş bir çok alışkanlığı yeniden hatırlamaya, nefsini levm etmeye başladı.Bu günler elbette son bulacaktır.İnşaallah başta Müslümanlara sonra insanımıza ve topluma kalıcı ve yararlı alışkınlıklar bırakarak terk eder.
Abdulaziz Tantik ile Derkenar…
15.04.2024
Norveç:Filistin'i Tanımaya Hazırız
13.04.2024
Derviş Argun ile Derkenar..
20.03.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
Bir Şehide Şahitliğim MUSAB AYDIN 15.04.2024
Biz Şeriatçilar CAVİT OKUR 15.04.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
EBU HAMİD EL- GAZALİ- 2 HASAN KANAT 19.03.2024