metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

İSLAMİ HAREKET ÜZERİNE 4 / MUHTEMEL OLUŞUM MANZARALARI

İSA ÖZÇELİK
06.01.2019

28 Şubat sonrasında ciddi motivasyon kaybına uğrayan İslami oluşumlar, devletin müdahalelerine karşı özgün çizgisinde kalarak cevap üretebilme noktasında ciddi zaaf içerisinde olduklarını idrak etmiş olmalıdırlar. Bundan ötürü olmalı ki Ak Partinin ilk çıkış yaptığı evrede, yerel ve küresel çevreler ile uzlaşması camiada çok ciddi bir tepki görmedi.

Zamanla iktidarın oluşturduğu görece özgürlükçü ortam İslami kesimin gasp edilmiş bazı haklarını kazanmalarına yol açarken, birtakım ahlaki yozlaşmanın da önünü açtı. Kişilik değerleri, aile ve toplum büyük bir ahlaki çürüme ile karşı karşıya geldi. Yalnızca dindarlar değil toplumun her kesiminde değer erozyonu hissedilir boyutlara ulaştı. Doğal olarak bu durum İslami oluşumların fikri ve örgütlenme şekline de yansıdı.

İslami camia ilk yıllarda dernek, vakıf gibi kurumsal yapıları tartışmış ve bunu olgunlaştırıp makul bir sonuca ulaştırma becerisini de göstermişti. Daha sonra İslami Hareket, cemaat ve stk formunu tartışmaya başladı ve bu konuda da farklı açılımlar gerçekleştirdi. Kanaatimce bu tartışma neticelenmiş gözükmemektedir. Ama stk formunun başlı başına bir İslami hareket olamayacağı, olsa olsa hareketin bir cüzü olacağı görüşü daha gerçekçi ve kabul edilebilir gözükmektedir.

15 temmuz sonrası ise ‘’Cemaat’’ kavramı/olgusu üzerinden tüm İslami oluşumların temellerini sarsma operasyonlarına tanıklık etmekteyiz. Bu tazyik devam ederse normal bir vatandaş, yalnız cemaatsel yapılarla değil her türlü İslami kurum ve faaliyet ile arasına bir mesafe koymaya başlayacaktır. Bu tavırla kendi geleceğini! Teminat altına aldığını zannedecektir.

İşin tuhaf tarafı bu çekingenliğin ve çıkar hesaplarının, kendini muhafazakar ve dindar diye tanımlayan kişilerce de ortaya konuluyor olmasıdır.

Devletin, Diyanet, Afad, Kızılay vb. kurumlara yeni misyonlar yüklemesi, kadın, gençlik ve farklı alanlarda çok sayıda stk üretmesi önümüzdeki günlerde birçok İslami faaliyetin devlet güdümlü ya da onun himayesinde yürütüleceği ile ilgili ciddi bir veri/endişe oluşturmaktadır. Anadolu insanının kutsal devlet anlayışını genetik olarak bünyesinde taşıması, muhalefet kültürünün zayıf oluşu bu süreci besleyen en önemli etkenler olacaktır.

Devletin bu yaklaşımı mevcut örgütlü yapıları, daha çok da geleneksel ve kapalı cemaatleri daha bir içe kapanık ve tutucu hale getirme riski taşımaktadır.

Bu totaliter yaklaşıma radikal tepkilerde yükselebilir. Bu tepki iki zıt kutuptan gelebilir ki, biz bunun işaretlerini fazlası ile görmekteyiz. Birinci tepki ağırlıklı olarak orta ve üst sınıf muhafazakar çevrelerden ve çoğunlukla da Ak Parti ya da eskimiş İslamcıların okumuş çocuklarından gelecektir. Gezi olaylarında azımsanmayacak sayıda dindar-İslamcı! Gencin, bu kalkışmanın özellikle ilk evresinde direk ya da dolaylı olarak yer aldığı ile ilgili ciddi iddialar bulunmaktadır. Ak Partinin izlediği liberal politikalar, kendi çocuklarının bu tip savrulmalara maruz kalmasına yol açmıştır.

Şu ana kadar bu gençler, hissedilir bir oluşum ortaya koyamadılar. Anti - kapitalist Müslümanlar şeklinde kısa bir süre boy gösterseler de ülkenin içinden geçtiği süreç, onların kurumsal bir kimlikle ortaya çıkmasına şimdilik izin vermedi. Ama çok sayıda gencin sol/liberal melezi bir anlayışa ve Türk/Kürt milliyetçisi bir çizgiye kaydığı ile ilgili iddialar bulunmaktadır.

İkinci sert tepki ise, onca müşahede edilen olumsuzluğa rağmen, gözle görünür ve etkin bir İslami muhalefet dilinin olmamasından dolayı, dindarlığı daha yüksek gençlerin, tekfirci ve şiddet yanlısı hareketler yolu ile kendini ifade etme riski olacaktır. Bu tür arayış içinde olanların ciddi bir kısmı şu ana kadar tepkilerini Suriye gibi bölgelerde dışa yansıttılar/yansıttırıldılar. Türkiye’de ise kısmen şiddet eylemleri ile gündeme geldiler. Yaşanılan haksızlıklar ve yanlış uygulamalara Müslümanlar makul tepkileri üretemezlerse, şiddet eylemine girmeyen ama bu potansiyeli taşıyan bazı tekfirci oluşumlar farklı odakların kullanım alanına girme riski ile karşı karşıya gelebilecektir.

Şia yayılmacılığına karşı tüm bölgede yükselen tepkiler Türkiye’de kendisini Ehl-i Sünnetçi cephe olarak göstermeye yatkın gözükmektedir. Bunun ilk nüvelerini bazı hocalar ve cemaatler bir araya gelerek gösterdiler. İktidar bu noktada frene basmış gözükse de, zamanla bu cephe nasıl bir hal alır bilinmemektedir. Bu cepheyi besleyen diğer bir iç dinamik ise hadis inkarcılığı yaptığı iddia edilen çevreler olsa gerektir.

Bazı bidat ve hurafeleri öne sürerek yalnız tarihi geleneği değil, hadis külliyatını da tüm bozulmaların ve sapkınlıkların kaynağı olarak gören bir çizginin de geleceğin Türkiyesi’nde görünür olma ihtimali yüksek gözükmektedir. Daha önce mealcilik şeklinde dar bir çevrede bu akımın ilk dalgalarını görmüştük. Şimdi ise Hindistan’da ve Mısır’da ortaya çıkan Kuraniyyun ismi ile anılmaya başlandılar. Bazı ilahiyatlarda daha önce de dile getirilen bu fikirler şu an milyonların seyrettiği tv ekranlarında ifade edilmektedir. Yine önceleri laikçi ve öteki mahallenin adamı olarak görülen kişilerin söylemleri, camidan kabul edilen kişilerce dile getirilmektedir. Karşılarında kendilerine bol miktarda malzeme sunacak çok sayıda aktör bulan bu çizgi, içerisinde farklı birkaç damar barındıran bir ekole dönüşmesi mümkün gözükmektedir. Yakın dönemdeki güncelleme tartışmaları da bu damarı güçlendirecek bir atmosfer oluşturma ihtimali taşımaktadır.

Günümüzde ‘’Butik cemaat’’ olmak, gençler için daha cazip bir seçenek olarak kabul görmektedir. Üniversitelerde küçük arkadaş grupları ile cafe ve benzeri yerlerde İslami etkinlik yapmak daha özgürce bir faaliyet olarak kabul edilmektedir. Bir cemaat ya da stk çatısı altında düzenli bir etkinlik ve sorumluluk alma yerine daha gevşek ve rahat bir faaliyet tarzı daha bir hoşlarına gitmektedir. Zaman zaman diğer üniversitedeki gruplarla da bir araya gelerek kendi iç tatminlik derecelerini yükseltme çabası gözden kaçmamaktadır. Bireyselleşmeye karşı da tepkili olan kişilerce bu yöntem gelecekte daha bir sistemli hale getirilebilir gözükmektedir.

Sanal cemaatler ve/veya sosyal medya cemaatleri geleceğin en büyük grubunu oluşturma potansiyelini taşımaktadır. Dernek vakıf çalışmalarının dahi medyadaki görsellikle sınırlı kaldığı bir dönemde tamamen sanal ve/ya yarı sanal bir çizginin GERÇEK olması muhtemel gözükmektedir.

Batının ürettiği tek kişilik aile garabetinin, İslami faaliyetlere yansıyan şekli olarak ‘’tek kişilik cemaat’’ anlayışı gelecekte kendine daha fazla taraftar bulabilecek gözükmektedir.

Bu gelişmeler karşısında İslami hareketler, gerekli tedbirleri alamaz ve güçlü çatılar kuramaz ise kendi çevrelerini dahi koruyamayacak bir tehlike ile yüz yüze gelecektir. Bundan dolayı, kurumsal kimliklerini güçlendirip, kardeş yapılarla beraber, hayata dokunan çeşitli platformlar oluşturmaları beklenilen bu yapıların, ümmete yön verecek bir inşa hareketini başlatması beklenmektedir.


 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş