metrika yandex
  • $32.25
  • 34.73
  • GA17500
İtidal

MEZHEBCİLİK FELÂKETTİR

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
30.10.2021

Haksöz Haber’de 23 Ekim 2021’de yayımlanan bir haberde Hz. Hüseyin (r.a.) Türbesi’nin Şii vaizi Murtaza Kazvini Şiilere hitaben; takiyyeyi bırakıp açıktan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e lanet etmeleri çağrısında bulunduğu ifade ediliyor. Devamında da Irak’ta artık Şiilerin hakim olduğuna değinerek Irak Şiilerine takiyye zamanının geçtiğini, gerçek inançlarını açığa vurmaları gerektiğini söylediği kaydediliyor.

Aslında Şii vaizin ortaya koyduğu bu tavır yeni değil. Asırlardan beri aynı şenaati işlemektedirler. Hatta öyle ki Osmanlı döneminde bile 29 Ocak 1590’da İstanbul’a padişahın huzuruna gelen 600 kişilik İran heyetiyle yapılan görüşme ve anlaşma sonrası 21 Mart 1590’da imzalanan mutabakat metninin bir maddesi, Peygamber’in (a.s.) sahabileri, içtihad sahibi imamlar ve Hz. Aişe annemiz hakkında “Şetm u la’n ve kazf u ta’n” (küfür etme, lanet okuma, zina suçlaması ve kınama) olunmaması hükme bağlanmıştı. Keza aynı madde 17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması’nda da yer aldı. Teyiden 17 Ekim 1736’da varılan bir anlaşmada da tekrar edildi.

Şiiliğin ilk temelleri 7. Yüzyılda Küfe’de atılmıştır. İran Şialığı İrak sonrasına rastlar.İran”nın şiileşmesi Safevi döneminde olmuştur. Ancak İran, neredeyse 16.yüzyılın başından bu yana ve özellikle de Safevi-Osmanlı dönemlerinde Irak’ta Osmanlı’ya karşı üstünlük sağlamak için Irak’ı çatışma üssü olarak görmüştür. Hatta gerek Yavuz Sultan Selim ve gerekse oğlu Kanuni sürekli Irak üzerinde İran’la mücadele halinde olmuşlardır. Kanuni’nin 46 yıllık padişahlık süresinin 13 yılı Irak’ta, İran ile mücadele ile geçmiştir. Burada bir not düşmek zaruridir. Irak’taki Şiilik mercileri hiçbir zaman İran’daki Şiilik havzaları kadar mezhepçi olmamışlardır. Irak’taki Arap Şiasında tepkisellikten ziyade Hz. Ali öznesinde Ehl_i Beyt muhabbeti hep önde olmuştur. İran Şiasında ise Hz. Hüseyin öznesinde Ehl-i Beyt muhabbeti öne çıkmıştır. Bugün İran kökenli Kazvini’yi Hz. Hüseyin (r.a.) Türbesinin vaizliğine getiren Sistani ve zihniyeti ile Irak’taki Arap kökenli Şii mercilerle de yeterince örtüşmemektedir. Nitekim Irak’lı Şii mercilerin önderleri İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni işgal girişimlerine karşı o tarihlerde cihad fetvası yayınlamışlardır. (Bkz. Irak’ta Şii Merciliğin Siyasi Rolü, Ziya Abbas, Önsöz Yay. Sh. 381) Irak’ta Saddam sonrası Şia egemenliğindeki şahsiyetlerin söylem ve eylemlerinde bile farkı, farkedebiliyorsunuz.

Allah aşkına Şeyh Hüseyin Fadlallah (Allah rahmet etsin) ile Ali Hamaney’i ya da Ayetullah Cenneti’yi ya da Sistani’yi aynı kefeye koyabilir misiniz? Keza şu anki Irak siyasetinde Mukteda Sadr ile diğerlerini bir tutabilir misiniz? Ya da Lübnan’da Hizbullah’ın ilk kurucu genel sekreteri olan Şeyh Tüfeyli ile bunları mukayese edebilir misiniz? Elbette hayır. Muhabbetlerine şahit olduğum Şeyh said Şaban(sünni) ile Şeyh Fadlallah’ın(şii) aralarında mezhebi ittifak değil tevhidi ittifak vardı. Gönül isterdi ki ne Şiilik ne de Sünnilik ortak paydası yerine İslami Tevhid ortak paydasında bir olalım.

İran Şiası Humeyni’nin: ‘Ne Şiilik ne Sünnilik ancak İslam’ söylemine rağmen mezhepçiliği hep ön planda tutmaya çalışıyor. Mevcut İran yönetiminin ilgi duyduğu başta Irak olmak üzere Suriye, Lübnan, Yemen Bahreyn, Pakistan/Pencap ve benzeri birçok yerlerde ‘Tevhid’ merkezli bir mücadele vermiyor. Ortaya konulan mücadele ve ilgilerinin iki öznesi var: mezhep ve etnik aidiyet. Elbette bu yaklaşım tarihte eşine az rastlanır olan İran İslam İnkılabı ve getirdikleri ile bağdaşmaz.

Tabii ki İran’ın ve Şii mercilerin Türkiye’ye de yakin ilgilerinin olduğu bilinmektedir. Birçok kereler şahit olduğum üzere ilgilendikleri insanların İslami, tevhidi bir çizgiye gelmelerine vesile olmaktan ziyade ve hatta bir gayr-i müslimin İslam’a gelmesine öncelik vermek yerine bir Sünni’nin Şia olmasına öncelik vermektedirler. İsterseniz çevrenize bakınız, sonradan Şii olanların tamamı seküler insanlar değil, kendilerini Sünni kabul edenlerden oluşmakta. Bunanla da Sünniler Sünni, Şiiler Şii kalsın da demiyorum. Kastım hepimiz Allah’ın Kitabı, Resulü’nün (a.s.) Sünneti ve Ehl-i Beyt muhabbetinde bir olalım, beraber olalım. Aksi halde Kur’an’ın şu ikazına muhatap oluruz: “Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her grup kendi katındaki (dini anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.” (Rum Suresi: 32)

Kur’an’ın mükerrer ikazlarına rağmen mezhebi motif ve söylemlerin öne çıktığı ve hatta mezhebin din olarak algılandığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Kur’an ne derse desin bazıları bunu hesaba katmamakta ısrarcı. Kur’an Hz. Aişe validemize ilişkin ortaya atılan ‘İFK’ olayına Nur Suresi 11. Ayetten 21. ayete kadar Hz. Aişe validemizin masumiyetini-suçsuzluğunu, olayı ortaya atanların iftiracı olduğunu belirtmesine rağmen daha halen ona/validemize iftiraya devam edenler var. İşte onlardan birisinin yazdığı söylenen ‘Alisiz Sünnilik’ kitabından birkaç alıntı yapalım:

- Eğer taassubu bir kenara bırakarak gerçeklerin peşinde olursak, Aişe’nin günahlardan masum olduğunu söyleyebilir miyiz? (s. 269)

- Resulullah (s.a.a.) bir gün eliyle Aişe’nin evini göstererek şöyle buyurmuştur: “Fitne işte buradadır, fitne işte buradadır; şeytanın boynuzu buradan zuhur edecektir.” (s. 290)

- Ömer b. Hattab”da Kur’an ve sünnetin dayanılamayacak bir şey olduğuna inanmış olacak ki, hilafeti döneminde, “Su bulamazsak nasıl namaz kılalım?” diye soran birine “Eğer su bulamazsan, namazı boş verin” (s. 225)

- Halk arasında Hz. Ali, Ömer ve Osman’ın öldürüldükleri biliniyor; ancak Hz. Muhammed’in katledildiği bilinmediği gibi; insanlar Ebubekir’in de en yakın arkadaşları tarafından bir siyasi cinayete kurban gittiğini bilmiyor. (357)

- Ömer’le Ebubekir, başlangıçta henüz Hz. Muhammed’i öldürmeden önce halifelik konusunda anlaşarak adım atmışlardı. (s. 362) (Bkz. Alisiz Sünnilik, Mehmet Ünal, İkaz Yay. Ankara, Ekim 2012)

Evet bu ve benzeri birçok ifadeleri gerek sözlü gerekse basılı olarak işittim, gördüm,okudum. Tüm bu olup-bitenlere rağmen yine de çağrımı tekrarlıyorum. Geliniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım, cahili adet ve davranışları terk edelim. Ait olduğumuz mezhepleri din olarak görmekten vazgeçelim. Zira mezhepler sadece dinin yorumudur. Yüce Allah bizleri mezhebimizden değil, Kitap ve onun sahih yorumcusu, yaşayıcısı Hz. Resul’ün (a.s.) Sünnetinden hesaba çekecek. Ve her kim ve mevkii ne olursa olsun mezhebine ve etnik kimliğine çağırıyorsa, bu çağrıya hep birlikte hayır diyelim. (30 Ekim 2021)

Yorum Ekle
Yorumlar (8)
Süleyman ARSLANTAŞ | 10.11.2021 10:14
Evet.Emre Bey Kardeşim bu yazıyı ben yazdım.Ben Said-i Nursi değilim ki bana yazdırılsın!Kardeş!Lutfen tenkidinizi yapınız,başım üstüne.Ama ne olur somutlaştırın.Yazının neresini beğenmediniz,kime hakaret ettim.Delilsiz bir şey mi yazdım,dinimi mi inkar ettim,yoksa mezhebini din edinenleri mi incittim?Tekrar ediyorum.ben mezhebimi dinimin bir yorumu olarak görüyorum ve mezhebini din olarak görenlerden de uzağım.Ayrıca Ehl-i Beyt üzerinden de din istismarı yapmam,yapanlara da dostluğum olmaz.Ayrıca benim Ehi Beyt muhabbetimi de tartmaya kimsenin gücü yetmez. Selamlar.
Emre Keskin-Urfa | 09.11.2021 22:19
Süleyman abi bu yazıyı gerçekten sen mi yazdın, yoksa birileri sana bu yazıyı yazdırdı mı.. tek kelime ile :Yazık !
imdat duru | 05.11.2021 16:39
süleyman beyin yazısını eleştiren kardeslere "İmameyi Şiası Kaynaklırına Göre İlk Üç Halife " kitabını tavsiye ederim. Mehmet salih Arı Düşün yayıncılık ist.2011
Yusuf İzzettin | 04.11.2021 06:15
Afganistanda şii camisine intihar saldırısı 50 ölü,140 yaralı.. Pakistanda saldırı 30 ölü, ırakta saldırı 60 ölü.. Süleyman abi sizin bu makalenize beni gaza getiren bu makalene, ünalı öldürmem lazım.. ama o zaten öldü .. öyleyse çocuklarına zarar vermem lazım.. süleyman abi siz ne yapmaya çalışıyorsun anlayamadım..
Yusuf İzzettin | 02.11.2021 19:55
Süleyman abi ben seni mekli oldun biliyordum, daha emekli olmadın mı.....?
Süleyman ARSLANTAŞ | 02.11.2021 19:23
Murat bey kardeşim! Her şeyden önce yazımla ilgilendiğiniz için ve tenkit hakkınızı kullandığınız için size teşekkür ederim. Sonuç olarak ben de bir insanım, yaklaşımlarımda isabet edebileceğim gibi isabetsizliklerim de söz konusu olabilir. İran islam inkılabını yakından takip eden ve yine bir çok önde gelen şahsiyetlerle görüşme ve tanışma imkanı bulan birisiyim. Dün de bugün de yanlışa yanlış doğruya doğru demeye çalıştım. 1979'dan bu yana ne Ayetullah Kerrubi ne Muntaziri ne Şeyh Fadlallah ne de Muhammed Hatemi gibi şahsiyetlere ve onların görüşlerine bir itirazım olmadı. En son İran'a 2008'de Doğu Konferansı organizasyonu sebebiyle gittim. O dönemde de yine Türkiye'li, sonradan Şia olan bir kardeşimizin "İlahi Risalet Aynasında Sahabe" adlı, mezhepçiliğin tavan yaptığı kitabı okuyarak gitmiştim. Yine Türkiye'de bir gayrimüslimin hidayeti için çalışmak yerine bir Sünni'nin Şia olmasına gayret gösteren insanların yoğun olduğu bir zaman diliminde bu seyahatim gerçekleşti. Seyahat esnasında İran Dış İşleri Bakan Yardımcısı Muhammedi bey ve yine uzun yıllar Türkiye'de Kültür Ateşeliği yapan şahsın da bulunduğu bir ortamda. Sayın Muhammedi'ye; İmam Humeyni'nin İslam İnklabını tevhidde vahdet esası üzerine yaptığını ve fakat bugünkü görünenin mezhebde vahdet boyutuna evrildiğini hatırlattım. Bugün de tetkiklerimde inandığım ve yaşamaya çalıştığım İslam'da yeri olmayan bir söyleme itirazımı ortaya koydum (Irak'ta bulunan İran kökenli şii vaiz Murtaza Kazvini'nin söylemleri). Herhalde siz, Ayetullahların da olduğu bir mecliste Şia olmadığım için, sünni olduğumdan dolayı Allah'ın beni hidayete ulaştırması için yapılan duaya muhattap olmamışsınızdır. İtirazlarınız başım üstüne, elbette dikkate alacağım. Ancak şu bilinmelidir ki hiç bir Allah'ın kulu Kur'an'da ikinin ikincisi olarak zikredilen Hz.Ebu Bekir'e katil diyenleri masum görmemi beklemesin ve yine hiç bir kimse beraati Nur suresinde ortaya konulan Hz.Aişe validemize iffetsizlik isnad eden hadsizleri hoş görmemi de beklemesin. Ben sadece bir müslümanım. Mensubu olduğum hanefi mezhebi dinim değil dinimin yorumudur. Müslüman kimliğimle Şia ile de Sünni ile de ortak paydam Allah'ın kitabı, Resul'ünün sünneti ve Ehl-i Beyt muhabbetidir. Ömrüm boyunca bu inanç ve yaklaşımımdan taviz vermedim. Bundan sonra da vermeyi düşünmüyorum. Ayrıca şahsım masa, kasa, nisa peşinde olmadım, olmayacağım da. Mehmet Ünal'ın kitabı Türkiye'de telif olarak yayınlandı. Bu kitap bir çok beyinlerin de ifsadına sebep oldu. Nasıl olmasın ki ? Ebu Bekir ve Ömer'in Hz.Peygamber'i katletmeden önce ifadesinin yer aldığı bir kitap tenkit edilmeyip de baş tacı mı edilecekti. Bununla beraber o kitaptan yapmış olduğum alıntı neden suç olsun. Yakın bir zamanda yayınlanan "İran'ın Dünü Bugünü" kitabıma Humeyni'nin Gorbaçov'a yazdığı mektup ile başladım. Yine aynı kitapta bir çok İranlı şahsiyetle bire bir görüşmelerim ve röportajlarım da yer aldı. Onlardaki güzellikleri de alıntılamayı ihmal etmedim. 31 Temmuz 1987 Mekke olaylarını bizzat yaşadım ve yaşadıklarımı Tahran'da İslam Ülkeleri Hac Kongresi'nde tebliğ olarak sundum. Mekke olaylarındaki şahitliğim orada bulunan bir çok Şii ve Sünni ulema tarafından takdirle karşılandı. Yani özetle şahsım; hak, doğru neredeyse orada olmaya çalıştım. Selamlarımla...
murat nazlı | 02.11.2021 13:56
Bu yazıyı Süleyman Abiye yakıştıramadım. Hak ile Batılı karıştırmış...kendi düşüncesine destek bulma arayışında...Bir din - mektep - ekol veya siyasete bakarken onun önde gelen muteber insanlarına-önderlerine bakılır o düşüncenin savunucusu veya militanlarına değil.. Çünkü bunlar inandıkları şeyi savunurlar fakat ilmi yetersizlikleri ve siyasi anlayışta tecrübesizlikleri ile toplumsal maslahatlarda bilgisizlikleri vardır... Mehmet Ünal Beyin kitabından alıntı yapacağına neden İslam İnkılabı önderi Ayetullah Humeyni veya şu anki Veliyyi Fakih Ayetullah Hamanei'den alıntı yapılmıyor? Müminlerin annesi Aişe masum değildir fakat ona saygı kuranın emri ve peygamberin de eşi nedeniyle malum. Halk dilinde ve sokak kültüründe Müminlerin annesi Aişe'ye iftira atılıyor diyerek Şia kötülenmiş vs vs.. Çok az bir bilgisi olan biri kaynaklardan ve Şia'nın muteber önderlerinden bu konunun böyle olmadığını bilir. Sayın Arslantaş da çok iyi bilir-tanır ki 1990 lı yıllarda Ankara'da kurulan Endişe Yayınları birçok kitap tercüme etti ve bastırdı. Bunlardan biri de İslam devriminin önde gelen şahsiyeti ve alim Haşimi Rafsancani'dir. Onun Kuran Çerçevesinde isimli eseri ki devrimden önce hapishanede yazılmıştır...Burada Müminlerin annesine zina isnadında bulunanın Müslüman olamayacağı Küfre girdiğini yazmıştır...Yani Şia'da böyle bir şey yok, Kuran ayeti gayet açık fakat cahil halk her şeyi söyler....... Bugün Sünni veya Ehli Sünnet camiada katiller yok mu? Tecavüzcüler terör ile beslenenler veya kullanılanlar yok mu? Bunlara bakarak Ehli Sünnet böyle diyebilir miyiz? Arslantaş istese bulabileceği kendisinin de yeteri kadar tanıdığı ve kaynağa sahipken kolaya kaçarak hem nalına hem mıhına vurarak kendi siyasetine maslahat ve payanda bulacak açıklama yaparak iktidar ve toplumun yanlış düşüncesine meşruiyet kazandırmaya çalışmıştır ki çok yazık................ Hayrettin Karaman gibi bir akademisyen ilahiyatçı nasıl iktidar uğruna ilmi ve hakikatleri gizlemişse, Arslantaş da kendi siyasi düşüncesi ve toplumsal popülarizm uğruna hakkı ve hakikatleri görmezden gelerek gerçeklerin üstünü örtüp kolaya kaçmıştır vesselam..!!!!
hasan tahsin | 02.11.2021 11:53
evet...hem de büyük felaket.sadece mezhebcilik değil tüm ci cilık,cu culuk...hepsi büyük felakeletler...