Evet, “Sessiz Devrim”di. Ülke kaynaklarını kurutan maddî maliyeti, ölçülemez oranlarda manevî maliyeti ile askerî vesayet sisteminin siyasal yüzü, 24 Haziran 2018 seçimi ile bertaraf edildi.
Ama, geride büyük bir yıkım bıraktı. Kemalist darbeci mantığın yönetim tarzı ve idarî tasarrufları; on binlerce ülke insanını enkaz altında bıraktı.
1980 darbesinden bu yana fert ve toplum bünyesinde açılan yaralar kapanmış değil.
Yürek yarası acının rengi resimler, kapıları açılmaz dört duvarların biricik hatırası oldu.
Ölüm, aklını yitirme, ailelerin dağılması, ülkeye ve geleceğe dair umutların yitirilmesi…
Memurlar, öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, subay, astsubay, uzman askerler ve daha niceleri…
İşinden atılmış askerlerin çaresizlikleri, eşleri/çocukları/aile büyükleri karşısında ne diyeceklerini bilememeleri, mesleklerinin sivil hayatta çoğunlukla karşılığının bulunmaması, dertlerini dinleyecek sorunlarını çözecek bir siyasî iradenin olmaması; onmaz yaralara, derin sızılara neden oldu.
Dışarda tabutuna son çivinin çakıldığı askerî vesayet sisteminin içerideki izleri aynen duruyor.
Ordu ve diğer kurumlar nezdinde çıkarılmış kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgeler uygulanmaya devam ediliyor.
Mağdurlara yönelik çıkarılacak kanunlar, idarî tasarruflar, darbecilerin bıraktığı mevzuata takılıp kalıyor.
Askerî vesayet sisteminin cenazesini kaldırmış olabilirsiniz ama, bıraktığı enkazın altında kalanları artık canlı cenaze olmaktan kurtarmalısınız!
Özellikle askeri personelin tâbî olduğu tüm mevzuat kontrol edilmelidir.
İç Hizmet Kanunu, 926 sayılı Kanun başta olmak üzere…
Sicil sistemi subjektif ölçütlerden arındırılmalı, astların kaderi üstlerin dudaklarına mahkum edilmemeli! Özellikle uzman erbaş ve erlerin sicil ve sözleşme yenileme ölçütleri adil/objektif bir çizgiye getirilmeli!
Amirlere verilen aşırı yetkilerin istismar vesilesi olabileceği, ehliyet ve liyakatin yerini menfaatin, ideolojik guruplaşmanın alabileceği unutulmamalı!
Askerî okullarda yenilenme çabaları olmasına karşın; kışla, orduevi, lojman üçgeninde değişen bir şey olmadığı ifade ediliyor.
FETÖ bahane edilerek dindar personelin tasfiyesinin devam ettiğine dair duyumlar alıyoruz.
Biz, farklı renkleriyle bütün olması gereken bir ülkeyiz. Kimse düşünce, inanç, siyasal tercih, etnik ya da mezhebi yapısı dolayısıyla ayırıma uğramamalı!
Tüm bürokratik değerlendirme kıstaslarını hukuk devleti normlarına uygun ve şeffaf hale getirmeliyiz.
Yeni Türkiye’nin ordusunun bagajında OYAK olmamalı!
Yüksek Askerî Şura kararlarıyla atılan subay astsubayların verilmemiş hakları gecikmeksizin verilmeli!
Kaldırılan Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin, sicil yoluyla re’sen emekli edilmiş personele ilişkin kararları, bu yönde komuta kademesinin tasarrufları gözden geçirilmeli!
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurularak, idarenin kararlarının denetlenmesi, adâletin tesisi için yerinde bir adımdı.
Bugün, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşen öncelikli ve tarihi bir görev var: Darbe, Yüksek Askerî Şura ve Askerî Vesayet Sistemi mevzuatının mağduru re’sen emekli personel için adâleti tesis edecek adımların atılması…
Hemen, “Askerî Vesayet Sistemi İşlemleri İnceleme Komisyonu” kurulmalı! Aldığı kararlar uygulanmalı!
Adâlet bekleyen mağdurların vicdanlarını rahatlatacak, bu ülkeye ait olmaktan mutlu olacakları çabalara çok ihtiyaç var.
Psikolojik, sosyolojik, ekonomik, dinî içerikli kıyamet savaşının sesleri yükselirken, ayakta kalma yolunda adımlar atmalıyız.
Tarihe dönmek, bizi tek düşman ilân eden Batı Medeniyeti/Kültürü/Dini karşısında konuşlanabilmek iman, duygu, akıl ve tefekkürle olacaktır.
Galipleri taklit eden mağlup psikolojisinden sıyrılmalıyız.
Küresel güç merkezinin yaktığı ateş herkes için tehdittir.
Adâlet, dürüstlük, ehliyet ve liyakati hâkim kıldığımızda sosyolojik kopuşları engelleyebilir, farklı yapılardaki insanlarımızla aramızda köprüler kurabiliriz.
Batının devşirdiği çocuklarımız; asker, bürokrat, gazeteci, işadamı, öğretim üyesi ve diğerlerinin ‘Eve dönmesi’ için ahlâkî bir zemin inşa edebiliriz. Partizana değil, ahlâklı insanlara ihtiyacımız var. Birbirimize düşman olmak, emperyalist/sömürgeci/ oryantalist güç odaklarının biricik hedefidir.
Ordudan atılmış bir gurup dindar ve sosyalist subayın ‘birlikte ne yapılabilir’ toplantısında, tanışma, bilişme, değerlendirme sonrası oluşan havada, kurulan cümlelerden biri:
“Meğer kedilerimizin miyavlaması bile aynıymış.” (Gülüşmeler)
23.07.2018
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024