metrika yandex
  • $32.22
  • 34.4
  • GA17200

Kader Ya Da ‘Senin Yüzünden!’ Demenin Dayanılmaz Çekiciliği

AYTEN DURMUŞ
17.04.2024

Dünya üzerindeki her olay, olgu ve durum, birtakım nedenler sonucu ortaya çıkar. Bunların değiştirilemez ve müdahale edilemez olanına ‘ilahî kader’, değiştirilebilir olanına ‘insanî kader’ demek mümkündür. İlahî kaderin içine evrenin yasaları, kişinin fiziksel varlığı, kendilerinden doğduğu aile, yaratıldığı yer, zaman, ülke, mensup olduğu millet gibi durumlar girer. Bunların hiçbirinde kişinin az ya da çok etkisi, yetkisi, seçimi yoktur. İnsanî kader ise bunların dışında kalan ve kişinin en az ‘2’ seçeneğinin bulunduğu; kullansın, kullanmasın, kullanamasın ‘seçim’ hakkının olduğu durumlardır.

Kişinin seçim hakkını kullanıp kullanmaması, bu durumun sonuçlarına katlanıp katlanamaması bu yazının konusu değildir. Bu önemli konu, ayrı bir başlık altında ele alınarak üzerinde durmayı gerektirmektedir. Bizim üzerinde durmak istediğimiz konu ise insanın ‘beşerî kader’ alanına giren konularda istemediği durumlar ortaya çıktığında kimi sorumlu tuttuğu veya kimi suçladığıdır. Çünkü insanlar, iradelerini kullanmaları gereken durumların sonucu istedikleri gibi olmayınca çoğu kere ya ‘Kader!’ diyerek Allah’ı ya da ‘Senin yüzünden!’ diyerek hayatlarında etkili olan kimseleri suçlamayı tercih ederler. İnsanın ‘Senin yüzünden/Onun yüzünden’ deme anlayışına sahip olması, başkalarını suçlamayı alışkanlık haline getirmesine neden olur. ‘Kader’ veya ‘Senin yüzünden’ deme algısını, iradeyi doğru kullanma, yanlış kullanma, hiç kullanmama’ üzerinden ele almak mümkündür. Bu yazıda bu konudaki örneklerimiz; Âdem ve İblis, Süleyman ve Karun; Meryem ile Firavun, Nuh ve Lut’un eşleri; Musa ve Firavun olacaktır.

Eylemlerde Âdem ve İblis olmak: Bu konuda şu bilgiler verilmektedir: Allah, Âdem’i/insanı yarattı ve meleklerin ona boyun eğmesini buyurdu. İblis dışında hepsi boyun eğdiler. İblis, insanın çamurdan olması nedeniyle ateşten yaratılan kendisini ondan üstün görüp Allah’ın buyruğuna boyun eğmedi. Asilerden sayılarak Allah’ın rahmetinden dışlanmasının sorumluluğunu Allah’a yükledi ve bunun cezasını ‘senin yüzünden’ dediği insana kesme kararı aldı. (Araf 7/11, 12; İsra 17/61; Taha 20/116). İblis ve yandaşlarının düşmanlığı konusunda Allah, Âdem’i uyardı ancak Âdem şeytanın sözlerine kandı. (Taha 20/ 117, 120, 121). Bu süreç sonrasında İblis yaptığı yanlışı savunmayı sürdürürken Âdem yanlışından dönmeyi seçti, Allah da Âdem’in tövbesini kabul etti, Âdem böylece Allah katında aklanan kişi oldu. (Bakara 2/37).  İblis ise seçimin söz konusu olduğu ve kendi seçiminin sonucunda ortaya çıkan durumlarda ‘kendi dışında sorumlu belirleyerek’ kendi kendisini aklayan sorumlu/sorunlu varlık oldu.  

Âdem ve İblis örnekleri ne demektedir: Kendi yanlışlarını bilmek ve düzeltmeye çalışmak kişiyi doğruya ulaştırır.  Bunun örneği, ‘Âdem ve İblis’ arasında yaşananlardır. Yukarıda özetlendiği üzere bu süreçte Yüce Allah, meleklere ‘Âdem için secde edin’ dediğinde aralarından biri bu emre itaat etmeyerek İblis olmuş ve emre itaatsizlik kendi kararı olduğu halde bunun sorumluluğunu üstlenmemiş, bunu ‘ilahi kader’ görerek suçu Allah’a yıkıp şöyle demişti: ‘Senin beni azdırmana karşılık olarak senin dosdoğru yoluna oturacağım.’ (Araf 7/16) ‘Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından yaklaşacağım, böylece sen de onların çoğunu sana şükreder bulamayacaksın.’ (Araf 7/17). İblisin yanlışını Allah’a yıkma çabası Kur’an’da ‘Rabbim, senin beni azdırmana karşılık’ (Hicr 15/39) şeklinde yeri geldikçe tekrar hatırlatılmaktadır. İşte bu tavır, iblisleşme yöntemidir. Çünkü o yaptığı yanlışın sorumluluğunu ‘Beni sen azdırdın eğer sen bana böyle bir emir vermeseydin ben de emre uymayarak azmazdım.’ diyerek yaratıcısı ve sahibi olan Allah’a yıktı. Sınanmayan hiçbir durumun hakikati bilinemez. İblisin bu tavrı karşısındaki örnek kişi Âdem’dir. Âdem, yasaklandığı ağaçtan yedikten sonra ‘Beni sen isyan ettirdin eğer sen bana böyle bir yasak koymasaydın ben de yasağa uymayıp isyan etmiş olmazdım’ dememiş, ‘güç ve sonsuzluk’ isteğiyle kabul ettiği yanlışları düzeltmeye yönelmiştir ki bunun adı tövbedir/dönüştür. Âdem ve İblis, eylemleri konusunda insan için iki uç örnektir. Tarihin her döneminde tüm insanlar eylemleri açısından ‘Âdem ve İblis’ olmak arasındaki basamaklarda hangisi gibi olma konusunda sürekli seçim yapmakla hayatlarını bitireceklerdir. Kader bu konudaki seçimdir.

Zenginlik ve güçte Süleyman ve Karun olmak: Hz. Süleyman’ın gücü ve zenginliği hakkında şu bilgiler verilmektedir: ‘Süleyman’ın emrine de fırtına şeklinde esen rüzgârı boyun eğdirdik.’ (Enbiya 21/81). ‘Şeytanlar ve cinlerden bazıları da onun için dalgıçlık edip denizaltındaki cevherleri çıkarıyor ve daha başka işler de yapıyorlardı.’ (Enbiya 21/82). ‘(Süleyman dedi ki) Ey insanlar! Bize kuşların mantığı öğretildi ve bize her güzel şeyden bir nasip verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur.’ (Neml 27/16). ‘Günün birinde cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan orduları emri üzere Süleyman’ın huzurunda toplandılar.’ (Neml 27/17). Karun’un zenginliği hakkında ise şu bilgiler verilmektedir: ‘Karun, Musa’nın kavmindendi. Fakat Firavun’la iş birliği yaparak onlara zalimce davranıyordu. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki sadece anahtarlarını taşımak bile güçlü kuvvetli bir topluluğa zor geliyordu. Toplumu kendisini şöyle uyarıyordu: “Şımarma! Şüphesiz Allah şımaranları sevmez!’ (Kasas 28/76). Karun (üzerinden tüm zenginler) şöyle uyarılmaktadır: ‘Allah’ın sana verdiği serveti onun yolunda harcamak suretiyle ahiretini kazanmaya çalış. Dünyadan da nasibini unutma. Allah sana nasıl ihsanda bulunduysa sen de başkalarına öylece ihsanda bulun. Ülkede bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez!’ Kasas 28/77). Karun’un kendi zenginliğini açıklaması ise şöyledir: ‘Bu servet bana verilmişse ancak sahip olduğum bir bilgi sayesinde verilmiştir.’ (Kasas 28/78). Karun’un sonu da şöyle açıklanmaktadır: ‘Sonunda biz Karun’u da evini barkını da yerin dibine geçiriverdik. Öyle ki artık Allah’a karşı ona yardım edebilecek hiç kimse yoktu, kendi kendine yardım edecek durumda da değildi.’ (Kasas 28/81)

Süleyman ve Karun örnekleri ne demektedir: Karun ve Süleyman insan için zenginlikte iki uç örnektir. Süleyman, sahip olduğu benzersiz gücü kendisine verenin farkındaydı: ‘Dedi ki: Bu Rabbimin bana bağışlarındandır, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamaktadır.’ (Neml 27/40). ‘“Rabbim! Bana, anama ve babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve hoşnut olacağın doğru işler işlemeye beni muvaffak kıl. Rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat!” diye yalvardı.’ (Neml 27/19), kendisine verilenlerle iyi ve doğru işler yapmaya çalışarak şükür yolunu tuttu. Karun ise zenginliğini, kendi bilgisiyle elde ettiğini düşündü, takdiri yok saydı ve zenginliğiyle gösteriş yaptı. (Kasas 28/79). Dünya hayatının geçiciliğini unutanlar onun malına imreniyor, unutmayanlar ise Allah’a inanmanın ve doğru işler yaparak yaşamanın çok daha değerli olduğunu açıklıyorlardı.  Sonunda tüm varlığı yerin dibine batırıldı çünkü o, kendisine verilenleri gösteriş için kullanarak nankörleşti. Güç ve zenginliğin en uç iki örneği Süleyman ve Karun’dur. Tarihin her döneminde tüm insanlar güç ve zenginlik açısından ‘Karun ve Süleyman’ olmak arasındaki basamaklarda nasıl yaşayacakları hakkında sürekli seçim yapmakla hayatlarını bitireceklerdir. Kader, bu konudaki seçimdir.

Kadınlıkta Meryem, Asiye veya Nuh ve Lut’un eşi olmak: Bu kadınlardan Kur’an’da şöyle söz edilmektedir: Meryem hakkında ‘Kitap'ta Meryem'i de zikret.’ (Meryem 19/16). ‘Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık.’ (Müminun 23/50). ‘O iffetini çok iyi korumuştu, biz de ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin sözlerini ve kitaplarını hep doğruladı. O, gönülden bağlı olanlardandı.’ (Tahrim 66/12) denilmektedir. Firavun’un eşi hakkında ‘Allah, iman edenlere de Firavun’un eşini örnek verir. O: “Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap! Beni Firavun’dan ve yaptıklarından kurtar; beni bu zalimler topluluğundan kurtar!” diye yalvarmıştı.’ (Tahrim 66/11) denilmektedir. Nuh ve Lut’un eşleri hakkında ‘Allah, inkâr edenlere Nuh’un eşiyle Lut’un eşini örnek vermektedir: Onlar kullarımızdan iki erdemli kişiyle nikâhlıydılar ama onlara ihanet ettiler. Bu nedenle eşleri de Allah’tan gelen cezaya karşı onları koruyamadı ve kendilerine, “Haydi, diğer girenlerle birlikte girin ateşe!” dendi.’ (Tahrim 66/10) denilmektedir.

Meryem, Asiye veya Nuh ve Lut’un eşi örnekleri ne demektedir: Meryem; evli olmadığı halde bir çocuk dünyaya getirmiştir, yalnızdır. Firavun’un eşi (Asiye) ise ülkenin en güçlü erkeğinin eşidir ancak o da inanç düzleminde yalnızdır. Nuh ve Lut’un eşleri ise Allah’ın iki elçisiyle evli olmalarına rağmen bu durum onlar için hiçbir anlama sahip olmamış, herkesin yaptıklarına göre değerlendirileceği sonsuz yaşamlarında kurtulmalarını sağlayamamıştır. Bu dört kadın, farklı ortamlarda ve koşullarda yaşayan tüm kadınlar için örnektir. Tarihin her döneminde tüm kadınlar, eş olmak açısından yukarıda kendilerinden söz edilen kadınların da bulunduğu basamaklarda nasıl olacakları hakkında sürekli seçim yapmakla hayatlarını bitireceklerdir.  Kader, bu konudaki seçimdir.

İlahi kaderde Hz. Musa olmak: Hz. Musa için kendisine verilen elçilik görevi gereği Firavun’a tebliğ için geldiğinde ona şöyle denilmektedir: وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى: Seni sınadıkça sınadık, Medyen halkı içinde yıllarca kaldın sonra da bir kader üzere geldin ey Musa’ (Taha 20/35). Çünkü o bir elçidir ve her insanda olduğu gibi onun için de beşerî kaderi kuşatan ilahi bir kader vardır.

İlahi kaderde Musa örneği ne demektedir: Sınırsız bilginin tek sahibi olan Allah, olmuşu ve olacağı bildiğinden tüm insanlığın, varlığın, evrenin hayatıyla ilgili ilkeler koyar. İşte bu ilkeler ilahi kaderin çerçevesini oluşturur. İnsanın ilahi kaderi, beşerî kaderini kuşatır ve yönlendirir. Hz. Musa’nın kişiliği tıpkı yaşamı gibi, saraydaki yöneticilikle koyun çobanlığı arasında biçimlenmiştir. Bu sürecin sonunda da tüm görevlerden daha zor olan ‘elçilik’ göreviyle görevlendirilmiştir. Konum ve görev olarak en üst ve en alt yerler arasındaki bir örnektir Hz. Musa. Tarihin her döneminde tüm insanlar toplumsal konum açısından ‘en alt ve en üst yerler’ arasındaki basamaklarda nasıl yaşayacakları hakkında sürekli seçim yapmakla hayatlarını bitireceklerdir. Kader, bu konudaki seçimdir.

Allah’ın buyruklarına teslimiyet ve isyan arasındaki basamaklarda, teslimiyet, Âdem’e rahmet, İblise zahmettir. Zenginlik Süleyman’a rahmet, Karun’a zahmettir. Kadınlardan Meryem ve Asiye olmak onlara rahmet, Nuh veya Lut’un eşi olmak onlara zahmettir. Tufan, geminin içindekine rahmet, dışındakine zahmettir. ‘Veren el’ olmak, verebilene rahmet, veremeyene zahmettir. Güç iyide olduğunda rahmet, kötüde olduğunda zahmettir. Özetlersek insan, ‘ilahi kader ile beşerî kader’ arasında kendisine verilen ‘yaşam’ adlı sürede, seçimlerini nasıl yaptığından, neler yaptığından ya da yapmadığından sorgulanacağı bir süreci yaşayarak hayatını ‘rahmet ve zahmet’ arasında bitirecektir. İnsanın kesin olan tek kaderi ise ölümdür.  

Not: Dilimizde ‘evli kadın’ için kullanılan ‘karı’ sözcüğü, süreç içerisinde olumsuz anlamlar da yüklendiğinden, bu yazıda ‘karı’ yerine, dilimizde evli kadın ve erkeği tanımlayan ‘eş’ sözcüğü kullanılmıştır.

 

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Süleyman ARSLANTAŞ | 22.04.2024 10:28
Kader üzerine yazdığınız ve Kur'an merkezli yorumladığınız makale güzel ve öğretici.Kaderi ;"İlâhi kader","insani kader" şeklinde ki tasnif doğrusu izaha muhtaç.Zira Kur'an;kader konusunda;'Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.'(isrâ/23) Ya da;'Biz herşeyi bir kader üzere yarattık'(Kamer/49) buyurmakta.Yani kader Kur'an'a göre Allah'ın eşyada yarattığı özelliklerdir.İnsan bir kader üzere yaratılmıştır.İnsanın kaderi çeşitli uzvi ve içgüdüsel ihtiyaçlarla yaratılmasıdır.En genelde yeme-içmesinden,Allah'a ya da bir başka varlığa tapınması da insanın kaderidir.İnsanın imtihanı kaderinde varolanı tatbik cihetinde seçeceği yoldadır.Bu yol insanın hükmü altında bulunan yoldur.Buna kader diyebiliriz.İnsanın iradesi dışında ve insanı hükmü altında bulunduran dairede meydana gelen her türlü olay-fiil "Kaza"dır.İnsan, kaderin muktezasından sorumlu oldukları halde,KAZA'nın muktezasından(sonucundan) sorumlu değillerdir.Dikkat çekmek istediğim nokta;'İlâhi kader','İnsanî kader' tasnifi yerine,KAZA ve KADER tasnifinin yapılmasıdır.Zira bu tasnifin daha anlaşılabilir olduğunu düşünüyorum.Selamlar.
Ahmet YAHYA | 18.04.2024 06:39
HOCAM VAR OL.TEŞEKKÜRLER