metrika yandex
  • $32.46
  • 34.71
  • GA18240

Çağrımız Kendimize Değil, Hakikatlara Olmalı

MUSTAFA YILDIZ
23.09.2018

Günümüzün insanı içinde yaşadığı toplumun sosyal ve siyasal konumu hakkında bilgileri aktarırken, çevresiyle ilgili olsun veya beşeri ilşkilerine dair olsun söz ederken, sıkıntılarını ve şikayetlerini daha fazla öne çıkardığını görürüz.

Huzursuz olduğunu, hoşnut olmadığını ifade ederken, sebebinin de (Kendisi hariç) hep ötekilerden kaynaklı olduğunu kendinden emin olarak ifade eder.Öncelikli olarak toplum tarafından anlaşılmadığından, beklediği ve hak ettiği saygıyı görememekten, yaptıklarının karşılığını bir türlü alamadığından, değerinin bilinmediğinden v.s.gibi sitayişleri sıralar.Kahir ekseriyetle insanımızın verdiği görüntü de bu minval üzeredir.

Örneklemek gerekirse; ana-babalar çocuklardan, çocuklar da onlardan, öğretmen öğrencisinden, öğrenci de öğretmeninden, işveren işçisinden, işçi de işvereninden, doktor hastadan, hastalarda doktordan, büyükler küçüklerden, küçükler de büyüklerden, komşular biribirleri ile, trafikte, sokakta, pazarda v.s.hasılı her yerde herkes biribirinden bir şekilde şikayetçi. Buralarda elbette istisnalar olabilir, ancak genel itibariyle toplumun fotoğrafı budur.

Bu huzursuzluk toplumun genelini kapsadığı, yaygın ve salgın olduğu için, insanlar arasında günlük bire bir konuşulan ve söz konusu edilen mevzuların da genelde bu türden yakınmalardan ibaret olduğu görülür.

Müşteki kişiler kendilerince çözümlerini sıralarken de ağız birliği yapmışcasına aynı noktalara vurgu yaptıklarını, benzer çözümleri sunduklarını, aşagı-yukarı aynı şeyleri gündem yaptıklarını görürüz.Var olan şikayetlerde de kendilerinin hiç bir katkılarının olmadığını, hep te başkalarının duyarsız ve tutarsız davranışlarından kaynaklanan sorunlar olduğunu dile getirirler.

Üsttelik size, olması gerekenler hakkında çok ta makul ve mantıklı çözümleri maddeler halinde sıralarlar.Sizde bir anda gayri ihtiyari içinizden şöyle geçirirsiniz; “Madem ki herkes olanların farkında ve çok da güzel teşhisler koyuyor, tedavi hususunda da çok makul ve mantıklı çözümler/öneriler de sunuyor, peki o zaman toplumu şikayetler yumağı yapan, söz konusu olan olumsuz davranışları sergileyenler kim! acaba.”? Toplumun huzurunu bozanlar, ifsada çalışanlar neden ortada hiç görünmezler.? diye kendinize sorma gereği duyarsınız.

Elbette insanımız kısa zaman zarfında bu hale gelmedi.Geçmişten günümüze kadar ihmaller yapılarak ve ötelenerek gelen sorunların artık saklanamadığı gerçeği ile yüzleşme gereği hasıl olmuştur.Görünen şu ki, böyle gelmiş ama artık böyle gitmeyecek gerçeğidir.

Konu çok yönlü ve bütünlük arz ettiğinden, biz sadece bir hususunu ama belkide en önemlisine işaret etmek niyetiyle çok kısa değinmek ve parmak basmak istiyoruz.

Şöyle ki;hiç kimse bu olanlardan benim de payım olabilir.Ben de gücüm nisbetinde şurasından/burasından tutsaydım veya üzerime düşeni sağıma-soluma bakmadan yerine getirseydim bu gün belki böyle olmayabilirdi.Dolayısıyla azda olsa benim de mesuliyetim var.Diyeni maalesef göremedik/göremiyoruz da.Hep şikayet ve karanlığa küfür etmek var.Mum yakanımız olmadığından, karanlıklar da bir türlü aydınlanmıyor.Halimiz de orta da zaten.

İnsan olmamız hasebiyle bu bireysel tavrımız aynı zamanda da hayırlı hizmetler yapan kurumlarımıza da fotokopi olarak  sirayet ediyor.Onlara göre de suçlu olan hep ötekiler.

Anlaşılan şu ki herkes kolay olanı tercih ediyor.Geçerli ve kabul gören felsefe şu; kimseyle beraber olmamak için karşındakileri daima “Dışla” ki o gayrı meşru olsun.”Küfür”le itham et ki! yardım etmen de caiz olmasın.Müstehak oldu de ki! herkes “Bırak adelet yerini buldu.” desin.Düşman ilan et ki! onunla savaşman farz olsun, tekfir etmen kolay olsun.Hain ilan et ki! öldürmen caiz olsun.Hep küçük ve parça olarak kal ki, itibarın korunsun.Bir araya gelmeye dair delilleri değil, ayrı kalmaya dair deliller bul ki! etrafın dağilmasın…v.s..gibi.Yazık!

Herkes karşıdan bağırıyor.”Aman bölünmeyin kuvvetiniz gider.” Tamam da, nerde toplanacağız.? koro halinde aynı ses “Benim şemsiyemin altında.” Peki Rab’imiz hep “Biz” diye hitap ediyorken, sen niye hep ben diyorsun.? Biz demeyi ne zaman öğrenecek ve söyleceksiniz.? Nesilden nesile devredilen bu miras ne zaman son bulacak.? Bu imkanları her zaman bulmayabiliriz.Niçin pergelin ucu hep sizde? merkez hep sizsiniz.

Doğru olduğuna inandıklarını savunman elbette gayet normal ancak, “Bundan başka doğru yok.” demen anormal, es geçip göremediğimiz galiba bu.Acaba terk edilen, unutulan, arka plana atılan, bizi biz yapan değerlere yapılan nankörlüğün bedelini ödüyor olabilirmiyiz.?

“Siftahımı yaptım, ikinci ürününü bitişikteki komşumdan al.” diyebilen, meslektaşını korumak için kurulan “Ahi” teşkilatları, susamaya dayanamadıkları için sahibi olmayan Bağ’dan yedikleri üzümün parasını asmalara asan, “Yapılan Minare eğri” diyen çocuğun gönlünü hoş tutma adına minareye ip atıp çekecek kadar mütavazi olan bir nesil, acaba gerçekten bu topraklarda mı yaşamış? hayret…

Şayet, tarihimiz abartılarak bizlere nakledilmiş ise, en kısa zamanda “Yalan söyleyen tarih” bizden özür dilesin.Yok eğer tarih gerçeği söylemiş ise, o zaman bu günün mirasyedileri atalarından özür dileyip, kendi yazdıkları tarihi okutsunlar ki gelen nesilde bilsin ve hangi kuşak neyi ne kadar hak etmişse o kadarla anılsın.Başkalarıyla övünmek hataları örtmenin aracı olmasın artık.

Nereye dönelim.? diye yön aramaya gerek yok.Kendimize dönelim yeter.O zaman zaten çok şey çözüme kavuşur inşaallah.  

Mustafa YILDIZ

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş