metrika yandex
  • $32.34
  • 34.52
  • GA17200

Gizli Deizm(İmiz) ve Özgür İrade Felsefesi -4

HÜSEYİN SEVİM
25.08.2023

 

Bu yazı sevgili dostum Nuri Yılmaz'ın yeni yayınlanmış olan "Gizli Deizm ve Özgür İrade Felsefesine Giriş" adlı kitabı ekseninde kaleme alınmıştır. İslami düşünce ve islamcılık tartışmalarına son derece köklü analiz ve çözümlemelerle katkı sunacağına şüphe olmayan bu eser belki de bu bağlamda en somut teorik çerçeve önerisi olarak inşallah hak ettiği ilgiyi görür.

Marks, insanlığın problemlerine dair tespiti ve çözüm önerisi olan isimlerden biridir. Kendi günü için bir analiz yapmış, yaşanan birçok problemi mantık zinciriyle hiyerarşik olarak ilişkilendirmiş, birçok farklı sorunu temel bazı nedenselliklere indirgemiş ve sonuçta bütün problemlerin temelinde “kötülüğü açıklayan ilke” olarak mülkiyet olgusunu bulmuştur.

Üretim araçlarının birileri tarafından ele geçirilmesi sonucu insanların büyük çoğunluğu işçi haline gelmekte, birçok emek tek bir sermayedar için çalıştıkça da işçi fakirleşirken servet gittikçe bir avuç sermayedarın elinde toplanmaktadır. Ona göre dünyadaki kötülüğün, yani gelir adaletsizliğinin, yoksulluğun, açlığın ve çatışmaların temelinde bu yatmaktadır. Sermayedar işçiyi ahlaksızlığa sürüklediği için ahlaksızlığın temelinde bile mülkiyet olgusu bulunmaktadır. Görüşleri  tutarlı ve ikna edicidir.


Günümüzün en yaygın eğilimi olan Liberalizm ise “kötülüğü açıklayan ilke”sini ayıp, yasak ve günah gibi kavramlarda bulur. İnsanlığın bütün problemlerinin baskı altında tutulan ve tatmin edilmemiş arzulardan kaynaklandığını açıklar. Kendini gerçekleştiremeyen insan içine kapanmakta, hastalıklı bir karaktere dönüşmekte ve bu hastalıklı karakter kendisi için mutsuzluk üretirken toplumsal boyutta da türlü suçların sebebi olmaktadır.

Anarşizm ise “açıklayıcı ilke” sini Hegel’den mülhem otorite (efendi-köle çatışması) kavramında bulur. Belli bir azınlığın gücü ele geçirerek (efendileşerek) imkanları gasp etmesi, geri kalan çoğunluğun köleleşmesine yol açmakta, otorite imkanları gasp ettikçe sömürü, zulüm, haksızlık, yoksulluk ve yolsuzluk meydana gelmekte, otoriteye baş kaldırıldığında ise çatışma ve gerilimler doğmaktadır.

“Kötü”yü açıklayan ilkenin din veya felsefede hangi meseleye karşılık geldiği belirlendiğinde, yaşam tasavvurunun üzerine inşa edileceği “kurucu ilke / iyilik ilkesi” elde edilmiş demektir. Bugün bütün dünyada baskın kötülük, liberal-kapitalist düzendir. Bu düzen özgürlük başlığı altında “hazları serbest bırakmakta”, ahlaki alanda sınırsız özgürlük verip bireyleri atomize hale getirmekte ve kitlelerin etkisizleştiği bir vasatta zulmünü gerçekleştirmektedir.

Perde gerisinde kurduğu çıkar ve sömürü ağıyla bütün dünyayı açlığa, yoksulluğa, haksızlığa ve adaletsizliğe mecbur bırakmaktadır. İslami müktesebat ile günümüz dünyasını analiz ettiğimizde, liberal-kapitalist düzen için “kötülüğü açıklayan ilke”nin hazların esiri haline gelmek olduğunu görürüz. Hazlar serbest kaldıkça insanlık ortadan kalkmakta, içerideki hayvan denetimi ele almakta ve her türlü kötülük en temelde buradan doğmaktadır.

Bedensel açıdan insan bir çeşit hayvan olup, diğer canlılardan ayrılmasını sağlayan şey sahip olduğu akıl ve iradedir. Fakat akıl ve irade, sadece varlıklarıyla insanı hayvani doğasından koparmaz. Hayvani doğa ile insanlık veya beden ile akıl arasında sürekli bir çatışma vardır ve insan bu gerilimin malulü olarak vücut bulmuştur.

İrade baskın çıktığında insanlığa yaklaşırken, iradenin denetimi zayıfladığında veya ortadan kalktığında hayvandan farksız bir varlık haline gelir. Çünkü iradenin ortadan kalktığı yerde içgüdüden başka bir motivasyon kalmaz.

Yalın halde içgüdü, canlıları hayatta tutan ve türlerinin devamlılığını sağlayan bir yaşam enerjisidir. Bu içsel enerji insanda;

1- Şehvet,

2- Mal hırsı

3- Güç (iktidar) hırsı yoluyla kendisini gösterir.

Doğal yönelim halinde şehvet, cinslerin birbirine ilgi duymasını sağlayarak türün devamlılığını garanti etmekte; mal hırsı, elde etme coşkusu oluşturarak insanı yaşama bağlamakta ve beslenmeyi, barınmayı, giyinmeyi mümkün kılmakta; iktidar hırsı ise mücadele ve rekabet dürtüsü meydana getirerek gelişmeyi/ilerlemeyi sağlamaktadır.

Bu kuvvetler, insan dışındaki bütün varlıklarda içgüdüsel bir sınıra tabidir; mesela doğal ortamında hiçbir hayvan durmadan yiyip obez olmaz ya da sırf hazlarını tatmin etme duygusuyla bir faaliyete girişmez.

Fakat insan, sırf kendisini tatmin etmek için faaliyette bulunabilen, içgüdüsel her faaliyetini “hırs”a döndürebilen bir varlıktır.“Şehvet”i sapkınlığa, “güç” arzusunu sömürü ve diktaya, “mal” arzusunu ise mülkiyet kavgası, sınıf çatışması ve savaşlara dönüştürebilir.

İslam’a göre yabancılaşmanın (fıtrattan uzaklaşmanın) başladığı yer, hayvani doğa ile insanlık arasındaki gerilimin görünür hale geldiği işte bu noktadır. İrade tarafından kontrol edilemeyen enerji hırsa dönüşür, insanı ele geçirerek hayvanlığa mahkûm eder ve kendisine yabancılaştırır. İçgüdüsel enerjinin serbest kalması her ne kadar liberal kültür tarafından insanın kendini gerçekleştirmesi olarak görülmüşse de İslam bu görüşe katılmaz. İslam’a göre bu durum, adına “özgürlük” denen bir illüzyon, farkına varılamayan bir esaret ve köleliktir. Farkına varılmaz, çünkü uyuşturucunun oluşturduğu yalancı mutluluktaki gibi “tutku (hırs)” insanı esir almıştır. Zevklerin efsunuyla akıl sarhoş, gözler ise kör olmuştur. Ahlaki sınırların flulaştığı, menfaate uyan her şeyin mümkün ve mubah olduğu bir yalan evren oluşmuş ve insan gerçeklikten kopmuştur

Devam edecek.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş