metrika yandex
  • $32.34
  • 34.52
  • GA17200

Haberler / Sivil Toplum

MAZLUMDER, Ankara Nallıhan'da inşaat işçilerine yönelik şiddet raporu yayınladı

04.07.2017

Mazlumder Ankara Şubesi , 11 Haziran 2017 akşamı Ankara Nallıhan'da, TOKİ inşaatında çalışan çoğu Bingöl’lü Kürt işçilerin ve Kürt olmadığı halde onları çalıştırdığı için şiddete maruz kalan diğer vatandaşımızın yaşadıkları şiddet olayı sebebiyle bir raporu olayın mağdurları ve ilçe yetkilileri görüşüp   raporlaştırdı ve kamuoyu ile paylaştı..

 

Raporun girizgahında  “Aklın, izanın ortadan kalktığı bu şiddet olayının internet basınında yer bulması ile haberdar olan Mazlumder Ankara Şubesi, konunun tüm yönleriyle ortaya çıkarılabilmesi adına, iki kişilik bir heyet oluşturmuş, yapılan saha çalışması sonucu bu raporu yayınlamıştır” denildi.

 

Raporda, bu tür olayların tekrarlanmaması için ve  olayda ihmali bulunan kurum ve kuruluşların ihmallerine dikkat çekilmek istenilerek, ayrıca bir linç kültürünün müesseseleşmesinden duyulan endişeler dile getirildi.

 

Sonuç ve öneri bölümünde ise; 

 

Siyasetin ötekileştirici dilinin toplumsal yansımalarının tehlikeli noktalara vardığının dikkate alınmasına dikkat çekildi ve  Siyaset, Diyanet ve çeşitli eğitim kurumları vasıtasıyla Türkiye'nin tek etnik köken, tek din, tek dil, tek mezhepli bir toplum olmadığı farklılıkların bulunduğu ve bu farkların bizim ülke olarak zenginliğimiz olduğunun toplumsal düzeyde sıklıkla ifade edilmesi, bu anlayışın içselleşmesinin sağlanması gerektiğine vurgu yapıldı.

 

RAPORUN TAM METNİ AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDEDİR:


11 Haziran 2017 tarihinde Ankara ili Nallıhan ilçesinde bir grup inşaat işçisine yönelik şiddet raporu

 

 

ÖNSÖZ


İnsana yaratılışı itibari ile “ben” duygusunun verilmesi iyinin (birr) ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği gibi meşru ve makul düzeyde tutulmaması ise hevayı harekete geçirip kötünün (fahşanın) ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Birey enesinin sonuçları ne kadar tehlikeliyse, toplumsal enenin ulaşacağı nokta bundan çok daha vahim sonuçlar doğurabilmektedir.


"Bu devletin, bu toprakların sahibi ben ve benim gibi düşünenlerdir, gayrisi hain!" gibi bir yaklaşım,  kollektif bir fiile ulaştığı anda; ötekileştirici, birlik ve bütünlüğe mugayir, ayrılığa ve kamplaşmaya hizmet eden sonuçları beraberinde getirmektedir.


Toplumsal travmalara sebebiyet veren bu linç kültürünün, nasıl oluştuğu ve nasıl önleneceği gibi konular üzerine özellikle kamu düzenini sağlamakla mükellef devlet otoritesinin çokça zihin yorması gerekmektedir.


11 Haziran 2017 akşamı Ankara Nallıhan'da, TOKİ inşaatında çalışan çoğu Bingöl’lü; Kürt işçilerin ve Kürt olmadığı halde onları çalıştırdığı için şiddete maruz kalan diğer vatandaşımızın yaşadıkları; aklın, izanın ortadan kalktığı elim bir saldırıdır.


Bu olayın internet basınında yer bulması ile haberdar olan Mazlumder Ankara Şubesi, konunun tüm yönlerini ortaya koyabilmek adına, iki kişilik bir heyet oluşturmuş, yapılan saha çalışması sonucu ortaya bu rapor çıkmıştır.


Bir daha böyle olayların yaşanmaması için adil ve etkin bir soruşturmanın gerekliliği muhakkaktır. Faillerin ortaya çıkarıldığı ve cezalandırıldığı etkin bir soruşturma umuduyla...   
 

Abdurrahman ÜNLÜ (Mazlumder Ankara Şube Başkanı)


Ali DALAZ (Mazlumder Genel Yönetim Kurulu Üyesi)
     


                        

AMAÇ


Bu çalışmayla Ankara ili, Nallıhan ilçesinde 11 Haziran 2017 akşamı vuku bulan ve 9 vatandaşımızın yaralanması ile sonuçlanan etnik temelli bir şiddet olayının tüm boyutları ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu tür olayların tekrarlanmaması için olayda ihmali bulunan kurum ve kuruluşların ihmallerine dikkat çekilmiş, ayrıca bir linç kültürünün müesseseleşmesinden duyulan endişeler dile getirilmiştir.

 

YÖNTEM


Bu rapor; yaralanan işçiler, bölgede yaşayan yerel halk, konuyla ilgili kişiler, çeşitli kamu kurum yetkilileri ile gerçekleştirilen mülakatlara dayanmaktadır. Ayrıca raporda olay esnasında ve sonrasında yaşananlarla ilgili çekilmiş fotoğraflar yer almaktadır. Bu fotoğrafların bir kısmı raporlama heyeti tarafından çekilirken bir kısmı da görgü tanıklarından olay sonrasında temin edilmiştir.


Mülakatlar esnasında, ilçe insanına olaya şahitlikleri hakkında çeşitli sorular sorulurken, bunun yanında ilçede daha önceden bu nevi olaylar yaşanıp yaşanmadığı, medyaya yansımaları ve bu yaşananların ülke gündemiyle olan ilişkilerine dair sorular soruldu. Ayrıca muhatap ve yetkililerden beklentilerine dair bilgiler alındı.

 

Özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmesi esasıyla ve olası güvenlik risklerine karşı görüşme yapılan kişilerin kimlik bilgilerine raporda yer verilmezken, isimler yalnızca risk taşımayan gerekli durumlarda kullanıldı.


Raporlama ekibi, bir kısım basında olayla ilgili haberlerin ortaya çıkması üzerine 15 Haziran 2017'de ilçede görüşmeleri gerçekleştirmiştir.

 

11 HAZİRAN 2017 TARİHİNDE YAŞANAN TOPLU ŞİDDET OLAYLARI

 

a. Olayın Başlangıcı


    Nallıhan'da mukim veya mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan Kürt kökenli kimsenin bulunmadığı yalnızca TOKİ şantiyesinde bir kısım inşaat işçisinin çalışıp orada kaldığı, bu işçilerin şantiyede çalıştıkları süre zarfında diğer işçilerin şahitliğine binaen herhangi bir örgüt propagandasında bulunmadığı, bilakis şantiyenin çatısındaki Türk bayrağını bu işçilerin astığını, şantiye çalışanlarının ekseriyetini Türk kökenli vatandaşların teşkil ettiğini, şiddete maruz kalan işçilerin herhangi bir örgüt propagandası yapmalarına Nallıhan sakinlerinden önce şantiyede ki diğer işçilerin müsaade etmeyeceklerini ve bu işçiler aleyhine hiçbir şahitliğin bulunmadığını ancak daha önce güneydoğudan gelen bazı  işçilerin inşaatta çalışırken “PYD Suriye’de destan yazıyor”, şeklinde ifadeleri kendi aralarında kullandıklarını yapılan görüşmeler ve gözlemler neticesinde tespit ettik.


İlçede akli dengesi yerinde olmayan bir kişinin sıklıkla TOKİ şantiyesine gittiği ve orada ki işçiler tarafından kendisine yemek verildiği, bu kişinin ise Nallıhan ilçe merkezine giderek "Yaşasın Kürtler" gibi ifadeler kullandığı, “Kürtler karnımı doyuruyor” dediği, bu ifadelerden, bazı yerel vatandaşların şantiyedeki Kürt işçileri ima ederek "acaba bölücü propaganda mı yapılıyor" şüphesine kapıldığı, 11 Haziran 2017 tarihinde Nallıhan ilçesine komşu Beypazarı ilçesinde şehit asker cenaze defin töreni nedeniyle başta Nallıhan Ülkü Ocakları başkanı olmak üzere bir kısım vatandaşın bu törene iştirak ettikleri, aynı günün akşamı Beypazarı'ndaki bir iftar programı sonrası bir kısım Beypazar’lı vatandaşın da,  iştiraki ile Nallıhan'a dönen ve Nallıhan'dan da katılım ile yaklaşık 100 kişiyi bulan bir grubun TOKİ şantiyesini bastığı anlaşılmıştır.  

 

2-Olayın Gelişimi


11 Haziran 2017 pazar saat 23.00 sularında TOKİ şantiyesine ansızın gelen grup ellerinde sopalarla (demir ve tahta), Bingöl'den çalışmak üzere gelmiş olan işçileri bir şekilde bulup sorgusuz sualsiz darp etmeye başlarlar. Bu arada Rizeli olan şantiye şefini de "Neden bunları burada çalıştırıyorsunuz" diyerek darp ederler.


Memleketlerine gönderilen işçilerden Y.K o gece yaşadıklarını yaptığımız telefon görüşmesinde şöyle anlattı;


"İftarımı açmış,  kendi koğuşumda arkadaşlarımla beraber oturuyordum. H.G, M.G ve A.T ile televizyon izliyorduk. Saat 23.00 idi birden bire gürültü ve küfür sesleri geldi, sonra koştum merdivenin penceresinden aşağı baktım; 50 veya 60'a yakın araba ile  5 veya 7 tane motosiklet vardı. Sayıları 100 -150'ye yakın olan bu grup hakaretler, küfürler yağdırarak bulunduğumuz üç katlı binaya geldiler ve bizim Şef’in ofisine girdiler. Siz burada Kürdistan sloganları atıyorsunuz der demez onu ofisinde darp ettiler, sonra yukarıdaki koğuşlara saldırdılar. Alt katta bulunan dört arkadaşımızı sorgusuz sualsiz döverek dışarı çıkarttılar,  sonra bizim kata çıktılar, biz ise  kapıyı kilitledik ve ışığımızı söndürerek balkona gizlendik. Devriye atan iki polis,  şans eseri denk geldi. Olanlara hiç bir müdahale etmediler. Karakolu aradık.


Göndereceğiz dediler, ama kimse gelmedi.  Daha sonra, bulunduğumuz odanın kilidini kırıp içeri girdiler. Balkona da gelip küfür edip sorgusuz sual siz ellerindeki cop ve demir çubuklarla dövmeye başladılar. Beni balkonda dövüp aşağı attılar. Binanın ön tarafı üç kat oluyor arka tarafı iki kat. Ben arka tarafa düştüm diğer arkadaşlarımı döve döve aşağı indirdiler. Adil adlı arkadaşım kafasından darp edildi, orada bayıldı ve öldü zannedip bıraktılar. Sonra bizi o meydanda öldürürcesine ellerindeki aletlerle dövdüler sonra o halimizle yerden kaldırıp, bozkurt işareti yaptırıp İstiklal marşı okuttular ve bayrak astılar. Yanlış anlamayın, ben ülkemi ve bayrağımı seviyorum ama onlar bizi vatan haini ilan ederek bu hale getirdiler.


İnsan insana bu vahşeti yapar mı?


Bu olayın sebebi de aklı dengesi bozuk bir genç vardı ona her gün yemek veriyorduk oda bize "Yaşasın Kürtler" diyordu ve bu çarşıya gidip orda da "Yaşın Kürtler! Ne mutlu Kürdüm diyene!" demiş sonra bunu dövmüşler "kim sana bunları öğretiyor" diye sorduklarında "şantiye işçileri" diyor. Biz ona hiç bir şey demedik sadece yemek verdik ona, biz işçi adamlarız, gurbetçiyiz, bizim derdimiz bize yeter, ne işimiz olur siyasetle. Bize yakın bir ilçeye şehit askerler gelmiş bunlarda o haberi alıp daha da alevlenip geldiler. O şehit düşen askerin ilçesinden de gelenler vardı Alperenler ve Ülkücülerdi. Nallıhan'daki ilçe başkanları da aralarındaydı. Bunlardan maddi ve manevi davacıyım."


H.C ise görüşmemizde olay gecesini şöyle anlattı;


    "Pazar gecesi saat 23.00 sıraları yasandı bu linç girişimi. Kaldığımız yer üç katlı müstakil bir ev. Biz ilk katta yatıyorduk o sırada dört arkadaşla. Bir arkadaşımız gürültülerden uyanmış. Bizi tam kaldırırken kapıyı kırıp daldılar içeriye. On beş yirmi kişilerdi, ne olduğunu anlayamadan demir sopalarla, coplarla saldırmaya başladılar.  Anlatmaya çalıştık ama nefesimiz kesilmişti,  artık konuşamadık; daha sonra dışarı sürüklediler bizi. O ara diğer odalara da girmişler. Doğu’lu kim varsa dalmışlar, bir arkadaşımızı balkondan atmışlar, birini balkonda öldüresiye dövüp bayıltmışlar,  öldüğünü sanıp bırakmışlar, tabi biz o sıra dışarıda linç ediliyorduk. Tam kestiremesem de polis vardı orda. Ne zaman geldiğini bilmiyorum ama müdahale etmedi bastan sona. Bizi içeri aldılar,  tam o esnada  bir arkadaşımızı aralarına alıp öldüreceklerken, polis ilk kez ateş açtı havaya. Sonra dışarı çıkartıp İstiklal Marşı okuttular. Medyaya da söyledim; Bayrağımla Marşımla sorunum yok, ülkemi seven birisiyim ; ama orda çok ağırımıza gitti. Bozkurtt işareti yapıp İstiklal Marşı okutmaları, "biz size aş verdik siz içine ettiniz" demeleri! Defolup gidin buralardan ülkemizden demeleri… Ve bir o kadar da yetmiş yedi ceddimize küfür etmeleri.


Bu  Ramazan ayında, olay niye çıktı tam bilmesem de, terör propagandasıyla uzaktan yakından alakasının olmadığını kendi adım gibi söyleyebilirim. Çünkü linç edilenlerin hepsini 20 günde de olsa tanıdım. Onu yapmazlar hele ki TOKİ şantiyesinde çalışanların çoğunun Türk kardeşlerimizin olduğu yerde. İki şey söyleniyordu orda; biri Ankara'da şehit varmış doğudan. Bu milliyetçiler toplanıp gelmiş. Diğeri de zihinsel engelli bir kardeşimiz şantiyeye geliyormuş hep bizimkiler de buna yemek veriyormuş bu da meydana çıkıp Kürtler iyidir, yaşasın Kürtler tarzında söylemler de bulunmuş, yemin edebilirim; ne bir bayrak asıldığını gördük ne bir propagandayı. İnsandık insan! Yurt dışına gitmek için Üniversite biter bitmez para biriktirmeye gelmiştim. Her birimizin ayrı telaşesi vardı. Hiç birimizin böyle bir meseleden haberi yoktu."


Raporlama için Nallıhan'a gittiğimiz gün Kaymakam bey bir köye gittiğinden görüşemedik. Belediye başkanı İsmail ÖNTAŞ ile yaptığımız görüşmede ise;
Olayın çok yanlış ve kabul edilemez olduğunu, Nallıhan'da etnik temelli böyle bir olayın ilk kez yaşandığını, Beypazarı'ndan ciddi bir katılımla bu olayın gerçekleştiğini tahmin ettiklerini ifade etti.


Cumhuriyet Savcısı Abdulaziz ARSLAN' la yaptığımız görüşmede ise;


"Yaralıların 9 kişi olduğu, Nallıhan'daki toplam polis sayısının olayı gerçekleştirenlerin sayısının yarısı kadar bile olmadığı, TOKİ şantiyesinin Nallıhan merkezinden biraz uzak olduğunu, polis olay yerine ulaştığında işin boyutunun fark edildiğini ve buna binaen jandarmadan destek istendiğini, ancak bu süreçler zarfında olayı çıkaranların olay yerinden uzaklaştıklarını, olayın gece gerçekleşmesi nedeniyle faillerin teşhisinin güçleştiğini, halihazırda bir kişinin teşhisinin gerçekleştiğini ve o kişinin de ifadesin alınması sonrası serbest bırakıldığını, Nallıhan'da Mobese sisteminin kurulmakta olduğunu, kamera kayıtlarının bu yüzden bulunmadığını, ancak var olan başka kayıtların incelendiğini, Beypazarı'ndan gelenlerin tespit edilmeye çalışıldığını, dosyanın emniyette tamamlanıp kendisine geleceğini, henüz dosya gelmediği için çok fazla bilgi verecek durumda olmadığını, işçilerin tedavilerinin ardından memleketlerine gönderildiğini, faillerin bulunması için gayret göstereceklerini" ifade etti.

 

İsmini vermek istemeyen şantiyedeki Nallıhan’lı bir işçi ise;


"Bu yapılan zülümdür. Eğer failler bulunup gerekli cezalar verilmese bu Nallıhan için hiç iyi olmaz. Çünkü bu teşvik edici olur. Ülkü ocağı başkanı üzerinden gidilerek faillere ulaşılabilir fakat oda serbest bırakılmış durumda. Bu işçiler vatanına devletine bağlı insanlardı. İnançlı kişilerdi. İkinci kattan aşağı atılan işçi elinde Kur'anla aşağı atılmış. Bizler oruç tutmazken bu işçiler oruç tutup bizi de tutmaya teşvik ediyorlardı. Biz bu işçilerden yanlış bir ifade duymadık. Yazık oldu. Çok yazık. İnşallah olayın üstü kapatılmaz."


c- Olaylar Sonrası Durum


Yaralı işçiler hastanede tedavileri yapıldıktan sonra memleketlerine gönderilirler. Kendileri ile telefon ile iletişime geçtiğimizde olay sonrası sağlık durumları ile ilgili çektikleri fotoğrafları ve yaşananları bizimle paylaştılar. Aldığımız bilgiye göre o gece Emniyet Müdürü açığa alınıp yerine yenisi görevlendirilmiş.

 

Görevlendirilen emniyet müdürü işçileri ziyarete gelmiş. Olayın hemen sonrasında Kaymakam, Jandarma Komutanı, Ankara Vali Yardımcısı işçileri ziyaret gelmişler.


Olayı organize ettiği hakkında kuvvetli şüphe bulunan ve işçiler tarafından teşhis edilen bir kişi serbest bırakılmış, başka bir kimsenin de tespit edilemediği gerekçesiyle başkaca gözaltılar yapılmamış/yapılamamıştır. Bu durum gerek işçiler gerekse de vatandaşlar arasında tatmin edici bulunmamaktadır.


SONUÇ: TESPİT ve ÖNERİLER


Olaylara karışan kişilerin tespit edilmeleri ve bir an önce yargılanmaları için geniş çaplı bir çalışma gerçekleştirilmesi,


Polisin olaya müdahalede çok geç ve yetersiz kaldığı, bu durumun soruşturularak ihmali bulunanların cezalandırılması ve kesinlikle sumen altı edilmemesi,
Zarar gören işçilerin zararlarının tazmin edilmesi,


Zarar gören işverenin zararlarının giderilmesi,


Siyasetin ötekileştirici dilinin toplumsal yansımalarının tehlikeli noktalara vardığının dikkate alınması,


Siyaset, Diyanet ve çeşitli eğitim kurumları vasıtasıyla Türkiye'nin tek etnik köken, tek din, tek dil, tek mezhepli bir toplum olmadığı farklılıkların bulunduğu ve bu farkların bizim ülke olarak zenginliğimiz olduğunun toplumsal düzeyde sıklıkla ifade edilmesi, bu anlayışın içselleşmesinin sağlanması,


Bölünme, parçalanma gibi tehlike algıları bu tür şiddet olaylarına sebep oluyorsa, esas bölünmenin ötekileştirmekle, şiddetle olacağının, bilakis kapsamakla, farklılıkları kuşatmakla ancak bir arada yaşamanın mümkün olabileceğinin siyaset, bürokrasi, basın-medya ve sivil toplum örgütleri tarafından işlenmesi.
Eğitim politikalarının belirlenmesinde bu konuların dikkate alınması önem arz etmektedir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş