metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yorum - Analiz

Gazze'de çocukların açlıktan ölmesini engelleyemiyorsak hepimiz sorumluyuz, hepimiz suçluyuz!|Ayhan Bilgen

24.01.2024

Gazze'de İsrail saldırıları sonucu 10.000'in üzerinde çocuk hayatını kaybetti. Bugün de Filistin'li çocuklar açlıktan ölüm tehlikesi ile karşı karşıya yaşıyorlar.

Elbette bu tablo sadece Filistinlileri ilgilendiriyor olamaz. Öncelikle Araplar, İslam dünyası ve tüm insanlık bu vahşet tablosunun suç ortağıdır, hayatını kaybeden her çocuğun sorumlusudur. İdeolojiler, siyasal sistemler çocukların açlıktan ölmesini engellemiyorsa ne için varlar? İnsanlığa ne vaat ediyorlar! Dünyanın karşı karşıya bulunduğu hangi tehdidi önleyebiliyorlar?

(Ayhan Bilgen)

Bugün Filistin'de ortaya çıkan tablo insanlık için tarihi bir yol ayrımını ortaya koyuyor. Dünya barışını korumak, insanca yaşanabilir bir dünyayı kurmak iddiası Birleşmiş Milletler başta olmak tüm  uluslararası mekanizmalar açısından güven veren bir iddia olmaktan  çıkmıştır.Bu yol ayrımında özellikle siyasetin yeniden sorgulanması, insanlık için, halklar için ne vaat ettiğinin masaya yatırılması gerekir. Bir tarafta lüks ve şatafat devam ederken yanı başında açlıkla sınanan insanların varlığı elbette önce inanılan ahlaki öğretileri sorgulatır.

Adaleti tesis edemeyen bir bir dünyada huzur ve güven hiç kimse için kalmayacaktır. Küreselleşme ile dünyanın büyük bir köye döndüğü iddiası söz konusuyken, küçük bir coğrafyada yaşanan bu insanlık dramına çare üretemiyor olmak tam bir iflas halidir. Dünyaya yeni bir insanlık çağrısı yapmak, insanlığa dönüşümüzü sağlayacak bir yüzleşme yaşamak zorundayız. Bu olağanüstü duruma rağmen, hayatın kendi rutin akışı içinde devam ediyor olması çok daha büyük felaketleri beraberinde getirecektir.

Türkiye iç siyasetinde de masaya yatırılması gereken bu insani dramın çaresi olabilecek bir yeni sözün, yeni bakış açısı ve anlayışın hayata geçirilmesidir.

İsveç'in NATO üyeliği ile genişleme kararının  oylamasına TBMM'de 346 milletvekili katıldı.287 milletvekili evet 55 milletvekili hayır oyu kullandı.

Bu oylama bir kez daha Türkiye'nin muhalefet sorununu ortaya koydu.Bazen muhalefet boşluğunu da doldurmaya niyet eden bir iktidar bloku karşısında, kendini iktidar zanneden muhalefetimiz var.Zaman zaman iktidar ve devlet yönetimi, kimi denge ve mecburiyetleri gözetmeyi zorunlu kılabilir. Muhalefetin ülke yararına olan konularda iktidarla birlikte hareket etmesi elbette anlaşılır bir tutumdur.  Dünyanın çılgın politikacılar eliyle  üçüncü dünya savaşına sürüklendiği bir  ortamda NATO'nun genişlemesi sadece Türkiye'ye yönelik riskin de büyümesidir.

Sol ve sosyalist görünümlü siyasetçilerle birlikte kimi muhafazakar partilerin de  "evet" oyu vermesi, ülkemizde siyasetin geleceği açısından büyük bir tehlikenin işaretidir. DEM partisinin komisyonda çekimser tavır takınması, CHP'nin genel kurulda destek oyu kullanması, DEVA ve Gelecek partilerinin bu tabloya katkı sunması, siyasete güven krizinin de bir kez daha kendini göstermesidir.

Tüm insanlık için adaleti, özgürlüğü, barışı sunacak bir yeni öğreti, Türkiye'nin de tek çıkış yoludur. Siyasetin sadece koltuk kapma yarışına döndüğü, rantı kontrol etme anlayışı ile şekillendiği  bu ortamda   yeni bir siyasal duruş geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bu bakış açısıyla çıktığımız yolda önümüzdeki yerel seçimleri değişim açısından önemli bir adıma çevirebiliriz.

Parti fanatizmi ve kişisel çıkar kavgasının tüm değerleri istismar edip tükettiği bir siyasal atmosfer yaşıyoruz. Siyasetin hala ideoloji ve kimlik kavgası ekseninde seyrediyor olması yarınlarımızı da tehdit ediyor. Yerel seçimlerde en önemli kriter ve tercih gerekçesi yerel kaynakların toplumsal fayda için kullanılması ve yerel hizmetlerin sunumunda kayırmacılığın son bulması olmalıdır.

Siyasi partilerin belediyecilik sınavını güven sarsacak düzeyde kötü vermesi, partiler üstü, şehir öncelikli bakışı geliştirmeye hepimizi mecbur etmektedir. Yarınlarımızın, kaynaklarımızın, şehirlerimizin daha fazla yağmalanmaması, talan edilmemesi için sorumluluk üstlenmeli, insiyatif geliştirmeliyiz.

Siyasi partilerin güçlü oldukları yerlerde, garanti kazanılacağını düşündükleri şehirlerde keyfi tercihlerde bulunup,  daha nitelikli adayları  riskli şehirlerde çalışmaya teşvik ediyor olmaları, bir politik öncelik meselesidir. Toplumu, ülkeyi, şehri öncelikli gören siyaset anlayışı tam tersini gerektirir. Halkın teveccüh gösterdiği destek verdiği illerde daha nitelikli adaylarla yarışa girmek seçmene ve onun iradesine saygının gereğidir. Bu alışkanlık ve şımarıklığa sandıkta verilecek dersle güçlü bir uyarı yapmak yapmalıyız. Parti taassubunun beslediği yozlaşmaya karşı, şehrini, ülkesini seven herkes ben de varım demek zorundadır. Siyasetin öznesi partiler değil o şehirde yaşayan yurttaşlar olduğu gerçeği mutlaka  görülmelidir. Biz 31 Mart seçimlerinde bu anlayışı toplumsallaştıracak her türlü çabayı önemsiyoruz. Bu yaklaşımla hareket edecek adayları desteklemeyi, cesaretlendirmeyi bir siyasi sorumluluk olarak kabul ediyoruz. Bağımsız adayların Türkiye genelinde güçlü bir alternatif olmasını umut ediyoruz. Nitelikli ve şehir yararını öncelikli gören adayları destekleyeceğimizi ifade ediyoruz.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş