Temsili demokrasi küresel bir kriz yaşıyor. BM Genel Sekreterliği görevi de yapmış olan Annan bu konuda yazılmış bir kitabın önsözünde, "kura" yoluyla yönetici seçmenin bile bugünkü seçim sisteminden daha adil olduğunu iddia ediyor.
Bir süredir toplumsal hareketler ile klasik temsili demokrasi arası ilişki sorgulanıyor.Seksenli yılların başından beri yükselen bir sandık seçim sorgulaması var.Daha anarşist eleştiriler özellikle doğrudan demokrasi arayışını yansıtıyor.Daha yerel inisiyatifler ve karar süreçlerine katılım imkanı sorgulanıyor.Benzer arayışlar Güney Avrupa ülkelerinde particiliği tartışmaya dönüştü.Podemo, Beş Yıldız gibi hareketler sivil toplumsal hareketler olarak başlayıp halk iradesini örgütlemeye yöneldi ve kısa sürede geleneksel büyük partilerden daha önemli ilgi gördüler, başarı elde ettiler.
Bizim parti ve seçim meceramiz Batı dünyası kadar eski değil.İkinci Meşrutiyet dönemini esas alırsak yüz yirmi yıllık bir tarihi arka plana sahibiz.Darbelerle kesintiye uğrayan, manipüle edilen ara dönemleri de ayrıca sorgulamalıyız.
Particiliğin çok katı, sert kavgalara zemin oluşturduğu bir süreci Osmanlı'dan Cumhuriyet'e devraldık.Partiler adeta halk iradesini yansıtma görevi üstlenmek yerine halk iradesi üzerinde ipotek kurma rolüne soyundu.Partiler araç olmaktan çok amaca dönüştü, toplum özne olmaktan çok nesneye, oy deposu olarak görülmeye başlandı.
Yaşadığımız coğrafyanın kültür kodları ve insanlığın evrensel kazanımları bizi aynı noktaya taşıyor.Halk iradesi elbette İslam siyaset felsefesinin eski bir tartışması.Cebriye ekolü ile Mutezile düşüncesinin sarkaci arasında gidip gelen bir tarih ve sosyolojik gerçekliğimiz var.
Daha vasat ve mutedil olan eğilim ise halk iradesinin ne tümden hafife alınıp yok sayılması, ne de abartılı ve sınırsız bir güç atfedilen konuma taşınmasıdır.
Saltanat, Baas Partileri kıskacına sıkışmış 20.yy tarihi Arap baharı ile kalıcı bir arayış ve dönüşüm gibi karşımıza çıksa da kısa sürede hayal kırıklığına evrildi.Tunus bunun en dramatik örneğidir.Bir seyyar satıcının kendini yakarak isyanı ile başlayan süreç Gannuşi'nin tutuklanması ile adeta başa sardı.
Galiba romantik naif demokrasi edebiyatının gölgesinden kurtulup daha gerçekçi güç ve egemenlik paylaşımı konusuna odaklanmamız gerekiyor.Silah ve sermaye gücünü elinde tutanların küresel ve bölgesel müdahale araçları seçimi bir mizansen (temsil/tiyatro) noktasından daha ileri götürmüyor.Medya gücü sandığı ve seçimi kolayca manipüle edebiliyor, seçmen iradesini operasyonlarla yönlendirebiliyor.
Bu durumda en azından iki önemli tartışmayı yapmak zorundayız.Partiler üzerinden körüklenen kutuplaşma ve çıkar çatışmalarının dışında, üzerinde bir ortak toplumsal yarar, ortak akıl inşa edilebilir mi?
Değerler dünyasının kazanımlarını koruyan geliştiren ve moral yükseliş ile insanlığın karşı karşıya bulunduğu çürümenin, toplumsal yozlaşmanın önüne geçmek, sivil toplum siyaset ilişkisinde nasıl bir yere oturur?
Bu can yakıcı sorularla siyasetin amaç araç ilişkisini yeniden masaya yatırmak durumundayız.
Pakistan'ın Cemaat-i İslami deneyimi,Arap ülkelerinde İhvan kökenli particilik ve nihayet Türkiye'nin Milli Görüş eksenli siyasal süreci serinkanlı ama cesur bir muhasebe konusu yapılmalı."Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik" tekerlemesinde ifade edildiği gibi bir arpa boyu yolun hem kazanımlar hem kayıplar hanesini yeniden önümüze koymalıyız.
Mustafa Atılgan ile Derkenar..
12.05.2024
Kibrin Mağlûbiyeti -3 | İlhan Akar
14.05.2024
Ali Kaçar ile Derkenar..
01.05.2024
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
ŞEHİRLERİN ANNESİ YOK MU? Doç. Dr. MEHMET SAĞLAM 11.05.2024
Çığlık Doğudan, Cevap Batıdan DERVİŞ ARGUN 11.05.2024
Anne Sıcaklığı MUSTAFA ATILGAN 12.05.2024
Annesi Ölünce Büyür Çocuklar! AYTEN DURMUŞ 12.05.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
ŞEHİRLERİN ANNESİ YOK MU? Doç. Dr. MEHMET SAĞLAM 11.05.2024
Çığlık Doğudan, Cevap Batıdan DERVİŞ ARGUN 11.05.2024