metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yorum - Analiz

Koruma Çadırları Mı Düşünce Evleri Mi? | Ali Bedir

04.05.2024

Bugünkü cemaat ve gruplar bir tür barınak gibidir. İnsanlar bu çadır içinde korunup kollandıklarını düşünürler. Hiç kuşkusuz insanoğlunun temel ihtiyaçlarından birisi de güvenli bir ortamda hayatını sürdürmektir. Buraya kadar denecek hiç bir şey yok. Ancak bu barınak ve muhitlerin bir çeşit düşünce evlerine dönüştürülememesini bir sorun olarak görüyoruz. 

Dahil olup içinde mutlu olduğumuz muhit ne düşünüyor, nereye gidiyor kimlerle iyi geçinip kimlere mesafe koyuyor veya saldırıyor bunları sorgulamadan yaşıyorsak olup bitenlerden sorumluyuz demektir. Bu kadar ilgisiz gözü kara/kör olamayız. Bir bildikleri vardır gibi pasiv savunma argümanlarına sığınmamız gülünç olur. 

Düşünce, hiç bir soru sormadan, bir kritik veya eleştiri yapmadan eski sözlerin tekrarını güzellemelerle tekrar etmek olamaz. Yeni bir bakış açısı başka bir söylem veya farklı bir öneri teklifiyse anlamlı ve değerli olabilir. Eski emek ve gayretleri değersiz bulup çöpe atmadan ama onları olgunlaşmış ve mükemmmel görmeden cesurca değişime ve geliştirmeye açık olmak ilerlemesi bir gidiştir. Ancak böyle toplumsal değişim ve gelişme olabilir. Kişilik merkezli düşünce kalıplarıyla yetinmek aşamadığımız değişim ve gelişmenin önündeki engellerden biridir. Çünkü bir kişinin yetkinliğinin tartışmasız kabul edilmesi, etrafında sırlı bir ambias oluşturulması insanları büyülemek için yeterli oluyor. Oluşturulan bu kült dilden dile aktarımlarla daha da kemikleşip sahte bir teolojik kimlik kazanıyor. Bu her çağda olagelmiş toplumsal bir gerçekliktir. O zaman diyebiliriz ki sağlıklı ve sürdürülebilir bir düşünce evreni oluşturmak o kadar da kolay değil. 

Kült kişiliklerin her teklifi, öneri ve dediği vahiy denmese de tartışmasız kabul edilip üstüne lâf edilemeyip yorumlarıyla bir mutluluk ortamı oluşturulur. Bu gibi oluşumlar büyük kitlelere dönüşünce manyetik etkileri ve başkalarını yok sayıcı üstenci tutumları köpük gibi daha da kabarır. Kendilerini merkezi bir konuma yerleştirerek başka seslerle alay edip onları kısan veya engellemek için olmadık kara propakandaya başvuran gerekirse tehdit dilini kullanan bir devlet tavrına bürünürler. Bu gidişle nereye kadar yol alabileceğimiz meçhuldür. Kendi küçük kabilemizle/grubumuzla  övünüp mutlu olabiliriz. Ancak dünyadaki herkese yetecek bir nefes ve söz üretmek hiç de kolay değildir. Tekliflerimizin insanların dikkatini çekmesi doğal insanî olanı ne kadar açık edip sunduğumuza bağlıdır. 

Eklektik, geniş bir okuma ve anlama anlayışı geliştirmeden bu gibi oluşumlardan kurtulmak imkânsızdır. Çünkü tek düze ve aynı kulvarda yapılan okuma biçimleri farklı düşüncelere hep yabancı kalacakları için ötekini gâvur/sapkın görme hastalığından asla kurtulamazlar. Düşünce emek gerektiren soylu ve kutlu bir eylemdir. Aynı zamanda bariyerleri  atlayarak yolda kalmadan yolculuğu sürdürme becerisidir. İdeolojik saplantılara ve dar geçitlere aşık olmadan kucaklayıcı bir tutumu bayraklaştırmaktır. Her düşünce bir maya tutabilir elbette. Ama mayanın kalitesi mayalanmanın sonunda ortaya çıkan ürünü ağız tadıyla bir tiksinti ve ürküntü duymadan yiyip sindirmemize bağlıdır. 

Diğer taraftan söylenen söz kadar söyleyenin biyografisi dahası varlığı, toplumu nasıl anlayıp yorumladığı, düşünce ve toplumlarla, politik ve ekonomik yorumları dikkate alınmalı. Yoksa bizi bir sandığa koyup ordan oraya taşımaları irademizi işlevsiz kılmaları mukadder olur. Ama ne yazık ki şekerlenmiş söylemlerle beslenenler işin tehlikesini sezemezler. 

Düşünüyorum ve inanıyorum ki sağlam bir kozmoloji paradigması kuramayan toplumun habitus unu derinlemesine keşfedemeyen insanların kısır düşünceleri geniş kitlelere ilaç olamaz. Burada tamamen evsiz barksız, yersiz yurtsuzluktan söz etmiyorum. Tabi ki bir mahallemiz, takıldığımız çevremiz olmalı. Sınırları belli kaybolmayacağımız kişilik ve kimliğimizi kaybetmeyeceğimiz bir dost grubumuz olabilir. Buna ihtiyaç olduğunu da söyleyebilirim. Herhangi bir topluluğa dahil olmayı bir türlü beceremeyen kişilerin kendi yalnızlık mağaralarında mutsuz bir yaşam sürdüklerini söyleyebiliriz. Fakat hastalıklı bir aidiyet abartılmış bir hamaset üzerinden yapılan manipülasyonların tuzağına da düşmemek gerekir. 

Aslında bizim geçici korunma, barınma çadırlarına değil düşünce evlerine ihtiyacımız var. Başımızı zevkle her sokup girdiğimizde yine mutlu bir şekilde kafamız ve gönlümüz dolarak çıktığımız mekânlar bize yeni keşif kapıları açar. Bunun ihmali önünü alamayacağımız akıl ve düşünce krizlerine sebep olur. Aklı selim, sakin düşünüş ve sorgulamalarla bazı şeylerin üstesinden gelebiliriz. Biraz geri çekilip olup bitenlerin doğru bir analizini yapmak için canımız yansa da kuşku imkânını kullanmalıyız. 
    
  

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş