metrika yandex
  • $38.48
  • 43.67
  • GA29200

YÜZLEŞME MUHALEFET VE MİLLETVEKİLİ TRANSFERLERİ

YUSUF YAVUZYILMAZ
23.02.2025

Türkiye solunun ( Özellikle CHP'nin) sorması ve yüzleşmesi gereken temel soru şu: " Biz bu insanlara(dindarlara ve muhafazakarlara) ne büyük kötülük ettik ki, karşılaştıkları bütün olumsuzluklara karşın bizi tercih etmiyorlar" Kuşkusuz bu sorunun doğru analiz edilmesi, tarihsel bir özeleştiri, ezber önyargılardan öte köklü bir yüzleşme yapmayı gerektiriyor.

En büyük muhalefet partisi olan CHP’nin özellikle, dindarların çok sıkıntı çektikleri ve sayısız hak ihlaline uğradığı, Tek Parti dönemi ve 28 Şubat uygulamalarına verdiği destek dindarların gözünde CHP'yi ötekileştirmiştir. Dolayısıyla CHP, Tek Parti Dönemi faşizanlığı, yaşanan mağduriyetler ve hukuk ihlalleri ile yüzleşmedikçe, muhafazakar dindarların sempatisini kazanması zor gözüküyor.

Öte yandan muhafazakar dindarlarla barışma konusunda eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı helalleşme konusu da şimdilerde terk edilmiş görülüyor.

Sonuç olarak CHP, seçim kazanmak istiyorsa Kürtler ve dindarlarla sağlıklı bir zeminde diyalog kurmak zorundadır. Bu durum, şimdilerde partinin en önemli meselesi haline gelen, cumhurbaşkanı adayından çok daha önemli bir meseledir. Çünkü seçim kazanmak, şimdiye kadar kendilerini tercih etmeyen seçmenlerin tercihlerini değiştirmelerine bağlıdır. Bu sosyolojik gerçek yerine enerjisini adayın kim olacağına yoğunlaşmış bir tutum, CHP açısından kaybetmekle sonuçlanabilir.

CHP, DEM seçmenini elinden kaçırdığı an seçim kazanması bir hayli zordur.

Dolayısıyla önümüzdeki seçimin anahtar partisi DEM, anahtar oyları da muhafazakar dindarlar olacak. Kürtlerin ve muhafazakar dindarların desteğini alan parti ve aday seçimi kazanacaktır.

CHP, DEM olmadan seçim kazanabilir mi? DEM ile işbirliği CHP'nin seçim kazanma şartı değil, tek şartıdır. Bu yüzden İmralı görüşmelerinin sonucu ve DEM'in alacağı pozisyon ( CHP'den ayrılma ya da bağımsız kalma) gelecek seçimin sonucunu büyük ölçüde belirleyecektir. Kuşku yok ki, mevcut iktidarın dış politika ve ekonomide seçimin yapılacağı zamana kadar göstereceği performans da önemli olacaktır.

Öte yandan Türkiyeli muhafazakar seçmenin oy tercihinde solun din karşısındaki tavrı önemli ölçüde belirleyici olmuştur. Türkiye solunun din karşısındaki reddedici, ötekileştirici, aşağılayıcı ve küçümseyici tavrı, muhafazakar dindarları hiç hak etmedikleri halde milliyetçi sağ partilerin kucağına itmiştir. Dolayısıyla dindarlar kendilerini dışlayan ve yol sayan sol ile istismar eden sağ arasında kalmıştır.

Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli entelektüellerden biri olan Said Nursi, bu zorlu tercihi şöyle açıklamıştır: "CHP kafamızı, DP kolumuzu istiyor." Muhafazakar dindarlar, yıllarca, kafaları yerine kolunu feda etmeyi tercih etmişlerdir. Bu tercih zaman içinde dindarların siyasal hafızasını belirleyen en belirgin parametre olmuştur.

CHP'nin mürteci, irticacı, gerici diye kodladığı muhafazakar dindarlar ile yeni ve kucaklayıcı bir dil üzerinden konuşması gerekir. Bu konuda önündeki en büyük engel Tek Parti Döneminin olumsuz siyasal kültürü ve bu kültürün ürettiği zihniyet dünyasıdır. Çünkü bu kültürün, söz konusu dönemde büyük acılar yaşamış olan, Kürtler ve dindarların siyasal hafızasında olumlu bir yanı yoktur. CHP'nin geleceğini, dindarların hafızasında olumsuz bir çağrışım yapan, bu siyasal kültürü aşma potansiyeli belirleyecektir.

Türkiye siyaseti, parti değiştiren milletvekilleri konusunda ikircikli bir tavır içindedir. Bu durumun nedeni niceliğin niteliğin önüne geçmesidir. Türkiye siyasetinin milletvekillerinin parti değiştirmesi konusundaki genel algısı şudur: Bizim partiye katılan dürüst, ahlaklı, ilkeli; karşı partiye katılan ise üç kağıtçı, ahlaksız ve ilkesiz. Ahlak ve ilkesel tutarlılık kimsenin umurunda değil. Siyasal partiler bu konuda ilkeleri öne çıkararak ahlaki bir tutum takınmak zorundadır.

Çok kısa bir süre önce acımasızca eleştirdiği bir yöntemle bu duyguyu paylaşan insanların oyunu alarak milletvekili seçilen birinin, bir süre sonra eleştirdiği partiye katılması kuşkusuz ahlaki bir sorunu içinde barındırmaktadır. Bir diğer önemli konuda, ona bu konumundan dolayı oy veren seçmeni atlatmasıdır. Bu konuda yapılacak olan, partisinden istifa eden bir milletvekilinin o seçim dönemi boyunca görevini bağımsız olarak tamamlamasıdır. Özellikle küçük yerleşim bölgelerinde muhalefet partisinin Belediye Başkanları, daha iyi hizmet etmek ve devlet yardımlarından yararlanmak anlamında iktidar saflarına katılmak baskısıyla karşı karşıya kalmaktadır.

 

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
A. Dalkılıç | 23.02.2025 23:20
Bu yazının en önemli önerisi: 'Partisinden istifa eden bir milletvekilinin o seçim dönemi boyunca görevini bağımsız olarak tamamlamasıdır.' cümlesidir. Ancak bu yöntemi her parti yeri geldikçe kendi çıkarına kullandığı için bu konunun doğru şekilde ele alınması mümkün görünmemektedir. En kötüsü: Seçmenin kendisini seçiyorum sanması. Kendisinin tamamen dışında oluşan bir kurumun belirlediği, kendisinin hiç tanımadığı kişilere oy veriyor ve kendisini seçiyorum sanıyor. Adın ne diyorlardı? Demokrasi mi :(