metrika yandex
  • $36.25
  • 37.77
  • GA23865

SURİYE’DE NE YAPILMALI?

YUSUF YAVUZYILMAZ
25.01.2025

Suriye'de yeniden yapılanmaya gidilirken uzun süren ve toplumsal dokuyu zedeleyen, etnik ve mezhepçiliği kışkırtan BAAS yönetiminin neden olduğu gerginlikler unutulmamalıdır. Azınlık bir dini anlayışa dayanan yönetimin uygulamaları, diğer toplum kesimlerinde büyük bir öfke birikimine neden olmuştur. Bundan dolayı yeni yönetim, hiç kimsenin kendini dışarıda hissetmediği, adil ve katılıma dayalı bir model oluşturmalıdır

Suriye'nin yeniden yapılanmasında dış müdahalelerin olumsuz etkisinden uzak durulmalıdır. Suriye uzun yıllardır, İran, Rusya, İsrail, Amerika ve Türkiye'nin, çeşitli düzeylerde müdahil olduğu bir savaş arenasına dönüşmüştür. Bu ülkelerin Suriye'yi kendi stratejik beklentileri doğrultusunda belirleme çabası, diğer ülkelerle karşı karşıya getirmiştir.

Türkiye, tarihi ve kültürel nedenlerle yanı başındaki olaya kayıtsız kalamazdı. Olayın bir yönü de Türkiye'de yaşayan Suriyeli mültecilerdir. Suriye'nin istikrara kavuşması Türkiye'nin de yararınadır.

Yeniden yapılanmada BAAS faşizmine karşı çıkarken, mezhep çatışmasına yol açacak bir dil kullanılmamalıdır. İran'ın yaptığı hatalar Şia karşıtlığının köpürtülmesine zemin olarak kullanılmamalıdır. Suriye Şii ve Sünni mezhep gerilimine kurban edilemez.

BAAS rejiminin en büyük kozu, İsrail emperyalizmine duvar oluşturduğu iddiasıdır. Tarihsel olarak BAAS yönetimini meşrulaştıran bu ilke dikkate alınmalı, yeni yönetim, Hamas ile olan ilişkilerini sürdürmelidir.

Yeni gelişmeler Suriye'de Rusya- Esad Suriye’si- İran hattının kaybettiğini gösteriyor. İran, kendisinden beklentiler yüksek olsa da, nihayetinde bir ulus devlettir. Stratejik çıkarları gereği yeni yönetimi zor durumda bırakacak hamleler yapabilir.

Suriye'nin Türkiye ve Türk askerlerine büyük bir sempati beslediği algısı doğru değildir. Nihayetinde İslam dünyasının ulus devlet yapılanmasının yarattığı bölünmüşlük ve kimlik vurgusu, milliyetçiliğe dayalı ideolojik söylem, devletleri ve halkları birbirinden uzaklaştırmıştır. Ancak Suriye yönetimiyle Türkiye arasındaki ilişkilerin üst düzeyde olduğunu kabul etmek gerekir.

Suriye yeniden yapılanırken karşımızda duran en önemli engel, İslam dünyasının tarihsel ve kültürel geleneğine uygun olmayan, halkları birbirinden uzaklaştıran, ulus devlet yapılanmasının varlığı ve yaygınlığıdır. Yeni yapılanma çalışmalarında tarihsel, dini ve kültürel çoğulculuk kuşatılmalıdır. Asla azınlık ya da çoğunluk bir mezhebe dayalı bir model olmamalıdır. Klasik modern ulus devlet yapılanması çoğulculuğa uygun değildir. Esasen İslam ülkelerinde milliyetçiliğe dayalı ulus devletler sorunun kaynaklarından biridir. Sorun yaratan bir modelden çözüm beklemek hayalcilik olur.

Suriye'deki gelişmelerin İsrail'i rahatlattığı ve yayılmacılığının önündeki engeli rafa kaldırdığına dönük iddialar yaygındır. Bu tezi haklı çıkaracak icraatlar yapılmamalıdır. İsrail ideolojisi bölge barışının önündeki en önemli tehditlerden biridir.

Suriye'nin esas sorununun uzun süredir iktidarda bulunan BAAS askeri totaliter yönetiminin yol açtığı katliamlardır. Bundan dolayı bu rejimin icraatlarını hatırlatacak davranış ve uygulamalardan uzak durulmalıdır.

Kuşku yok ki, Suriye’nin bu hale gelmesinin sorumlularından biri de dış faktörlerdir. Başta Amerika ve Batılı güçler Suriye'de kan almasını durduracak askeri, ekonomik ve siyasal yeterlilikleri bulunduğu halde bunu uzun süre yapmadıklarını görüyoruz. Bunun nedeni, Suriye’nin geleceği konusunda, emperyal hedeflerini sürdürülebilir kılacak bir model üzerinde anlaşmamalarıdır.

Suriye'ye Batı tarafından yapılan müdahalede Türkiye'nin manivela olduğu yolundaki iddialar üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. Uzun yıllardır birbiriyle anlaşamayan Suriye'deki tarafları neyin bir araya getirdiği sorgulanmalıdır. Türkiye'nin öncülük ettiği ve rejimi ön günde çökerten ve Suriye'de etkin olan tarafların ciddi bir muhalefet göstermediği sürecin asıl nedeni nedir sorusu anlamlıdır kuşkusuz. Bu durum Türkiye'nin süreçte etkin bir rol oynadığı, İran'ın etkisini büyük ölçüde kırdığı ve denklem dışına ittiği ve stratejik bir başarı kazandığı gerçeğini değiştirmez.

Türkiye, Batı ülkeleri tarafından oluşturulan yeni emperyal projenin ortağı olmamalıdır. Türkiye hem bölge ile tarihsel ve kültürel bağları olan hem de Batı bloğu içinde yer alan, zaman zaman gerginlik yaşadığı Amerika ile stratejik ortaktır. Bu iki farklı olayı uzlaştırmak bir hayli zordur. Türkiye bu noktada Batı doğrultusunda hareket eden bir modelin ortağı olmamalıdır. Bu tarihsel olarak Türkiye'nin Araplardan ve İslam'dan koptuğuna dönük Arap milliyetçiliği tezini kuvvetlendirecektir.

Öte yandan, Suriyeli mültecileri uzun yıllardır, yaşanan çeşitli sorunlara karşın, ülkesinde konumlandıran Türkiye'ye, Suriyeliler tarafından özel bir sempati duyulmaktadır. Türkiye bu avantajını iyi kullanmalı, ancak Yeni Osmanlıcı rüyalara kapılmamalıdır.

Yaşanan tüm sorunlara karşın İslam dünyası kendi gerçekliğine uygun bir siyasal model oluşturamadı. Kuşkusuz Suriye'de bunu kısa vadede oluşturmak hem entelektüel hem de siyasi birikim bakımından kolay değildir. Ancak bu, İslam dünyasının geleceği bakımından, önümüzde hayati bir sorun olarak durmaktadır.

İran'ın Suriye politikasındaki yanlışlıkları üzerinden giderek Şii karşıtlığı geliştirmek doğru bir yaklaşım değildir. Mezhepçilik karşı mezhepçilik yaparak ortadan kaldırılamaz. Mezhepçilik ile mücadele daha üst ve kuşatıcı bir dil kullanarak yapılabilir. Öte yandan Türkiye, Suriye konusunda İran'la karşı karşıya gelecek bir pozisyona girmemelidir. Bu çatışmanın İslam dünyasına getireceği hiç bir pozitif kazanım yoktur.

Suriye gibi çok etnisiteli ve dini grubun olduğu bir coğrafyada, yeni kurulacak devletin adının "Suriye Arap Cumhuriyeti" olması doğru ve isabetli değildir. Doğrusu "Suriye Birleşik Devletleri" veya "Suriye Devleti" olmalıdır. Çünkü ilk adlandırma Arap milliyetçiliğini öne çıkaran bir tanımlamadır. Milliyetçilik arkasına devleti aldığında çok tehlikeli bir mecraya girmektedir. Suriye'de sadece Araplar değil, Türkler, Kürtler ve başka küçük etnik gruplar da yaşamaktadır. Kürtler ve Türklerin dili, kültürü ve gelenekleri de en az Araplar kadar değerlidir. Aslında milliyetçilik modern ulus devletin felsefesidir. Bir devlet egemen bir ulus üzerine inşa edildiğinde diğer etnik grupları ya asimile etmeye çalışmakta ya da imha etmektedir. Milliyetçilik, ne İslam'a ne de çoğulcu toplum yapısına uygun bir ideoloji değildir.

Bizim anayasamız ulus devlet formunda olmuştur. Zihinsel kodlarımız da bunu bir tarihsel duruma karşı bir cevap olarak değil de bütün zamanlar için geçerli bir kategori olarak anlıyor. Aslında sorunun temeli, İslam dünyasının dini ve etnik çoğulcu yapısıyla dolayısıyla bu modele hiç uygun olmamasıdır. Ulus devletler doğası gereği çoğulcu değiller ve kendi dışındaki etnisiteleri asimilasyon politikalarıyla kendine eklemlemek isterler. Ulus devlet formunun ürettiği sorunlar, şu an tartışmaların odağında olan Suriye'nin yeniden yapılanması için de bu fazlasıyla geçerlidir. Önerilen Suriye Arap devleti ismi son derece sorunludur. Orada Türkmenler, Kürtler, Nusayriler, Sünniler ve Şiiler de vardır.

Düşüncenizi kabul ettiğimiz paradigma içinden yürütüyoruz. Hiç kuşku yok ki, Suriye, Kürt ve ekonomik sorunlar, tarihe bakışımızı da büyük ölçüde sahip olduğumuz paradigma belirliyor. Sosyalizm, Kemalizm, Liberalizm, Muhafazakarlık, Milliyetçilik, Ulusalcılık ve Kemalizm birer paradigmadır. Kendilerine göre doğru ve yanlışları vardır.

Öte yandan İslam, dini de bize hayatımızı yaşayacağımız, anlamlandıracağımız; varlık, bilgi ve değer anlamında değerlendirme yapacağımız bir paradigma sunar. İslam'ın temel iddiası, insanı kurtuluşa erdirecek değerler dünyasının sadece kendine ait olduğudur. Allah katında tek doğru din İslam'dır çünkü. Bir Müslümanın herhangi bir sorunu değerlendirirken, çözüm ararken İslami değerlerin içinde hareket etme zorunluluğu vardır. Dolayısıyla bir Müslüman etnik bir soruna inançlarını göz ardı ederek bir milliyetçi, ulusalcı, muhafazakar, sosyalist olarak bakamaz. Bu ideolojilerin İslam'a aykırı düşmeyen önerilerini destekler ve bu konuda onlarla işbirliği gider. Görünen o ki, Suriye, Filistin ve Kürt sorunu gibi temel meselelere milliyetçi, muhafazakar ve ulusalcı düşünceler insani çözüm üretemezler. Ne var ki milliyetçiliğin en ilkel şekli olan kabile asabiyet ile aktif mücadele eden Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra Arap kabileciliği, Arap olmayanları dışlayan mevali siyaseti üretmişti. Milliyetçiliğin doğurduğu düşünce evreni ile mücadele etmek gerçekten kolay değildir. Dini milliyetçiliğin aparatı haline getirmek ise mücadele edilmesi gereken temel sorunların başında gelir.

Emperyalist dış güçlerin sömürgeci siyaseti dünyanın geri kalanı için önemli bir olumsuz faktördür. Ancak, bir ülkeyi dış güçlerin provokasyonlarına açık hale getiren neden, çoğunlukla iktidarın yanlış yönetimleridir.

Öyle görülüyor ki, dini, etnik ve ideolojik yönden farklı insanların barış içinde bir arada yaşamasının en önemli koşulu hukuk devletidir. Hukuk devletinin ön koşulu tarafların özgür iradeleriyle katılacağı sosyal sözleşmedir.

            Suriye ve Kürt sorunu karşısında yapılması gerekenler.

1- Modern ulus devletin milliyetçi ve merkeziyetçi dilini kullanmamak gerekir. Bu dil sorunun derinleştirici bir dildir.

2- Modern ulus devlet, siyasal anlamda tarihin son evresine ait değişmez bir model değildir. Ulus devlet sürekli bölünmek şeklinde ortaya çıkan bağımsızlık hareketlerini tetikliyor.

3- Müslümanlar kendi inançlarına ve geleneklerine göre bir çerçeve sunmalıdır.

4- Dini ve etnik bakımdan çoğulcu toplumlara en uygun yapı federasyon olarak görülüyor.

5- Suriye'deki yapılanma mevcut durumdan geriye gidiş olmamalı. Dolayısıyla önerilen Suriye Arap devleti düşüncesi, bölgenin dini ve etnik çoğulculuğuna uygun sağlıklı bir model değildir.

6- Üzerinde çalışılması gereken konu şudur: Etnik ve inanç bakımından çoğulcu bir toplumda siyasal model ne olmalıdır.

7- İslamcılar “Hılfu'l Fudul” ve “Medine Vesikası” çerçevesinde, katılıma ve çoğulculuğu dayalı, herkesin kendi kimliği ile katıldığı bir siyasal model önermelidir.

8- Müslümanlar bu konuda toplumun diğer kesimleriyle ortak bir zeminin imkanlarını aramalıdır.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş