metrika yandex
  • $34.34
  • 37.69
  • GA21310

Hukuk ve Devlet

YUSUF YAVUZYILMAZ
12.02.2024

            “Devleti çeteden ayıran temel

özellik hukuktur”

Adalet, temel hak ve özgürlükler, şeffaflık, denetlenebilirlik sadece hukuk devleti olmakla mümkündür. Hukuk devletinin en önemli temel şartı hukukun üstünlüğüdür.

Güç kullanımı sadece adaletin gerçekleşmesi için araç olarak kullanılabilir. Bu da güç kullanımının hukuk içinde kalması gerektiğini gösterir. Hukuk dışına çıkan onu aşan güç kullanımı zulümdür. Diğer yandan güvenliği sağlamak için güç kullanan meslekler otorite ve hukuk tarafından etkin bir biçimde denetlenmelidir.

Bilgi elde etmek için güç kullanımındaki aşırılıklara ses çıkarmayan, işkenceyi meşrulaştıran, insan hakları ve hukuku ihmal edilebilir gören bir anlayışı hukuk içinde tutmak mümkün değildir.

Devleti Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olarak gören anlayışların insanı değil devleti her halükarda ve her koşulda savunmaları normaldir. Devletin hukuku ihmal etmesi bizzat kendisini her türlü değerin üzerine koyan bir anlayışı meşrulaştırır. Otoriter anlayışların felsefi temeli de budur.

İktidarı her şeyin üstünde gören bu anlayış, İslam dünyasında Emevi halifesi, Muaviye ile kurumsallaşmıştı. Kutsal devletin kurumsallaşması, temel bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

Muaviye iktidarı iki temel üzerine oturdu. İlki İran, ikincisi Bizans mirasıdır. İran mirası, halifeyi Tanrı’nın temsilcisi olarak gören ve itaat ahlakını kurumsallaştırmıştı. Bizans mirası ise devletin bürokratik işleyişini kurumsallaşmıştır. Bu iki anlayışın birleşmesi devleti, kutsal, insanüstü bir konuma yerleştirmiştir.

Hukukun üstünlüğü tarih boyunca bu toprakların en büyük sorunu olmuştur. Ebu Zer, Ebu Hanife, Hasan Basri yaşadıkları dönemde siyasal iktidara (halifelere) hukuka uymalarını öneriyor, uygulamalarına muhalefet ediyorlardı. Dikkat edilirse bu isimler yaşadıkları dönemlerde halifeleri İslam'ı değerlere çağırıyorlardı. Yani Ali Şeriati'nin kavramlaştırdığı "dine karşı din" bu durumu anlatıyor. Öyle görülüyor ki, siyasal iktidar sahibi olan halifeler de dini söylem kullanıyor, ona muhalefet eden alimler de dini söylemi kullanıyor. Din, siyasal iktidarların elinde adaletsizlik üretirken, alimler din üzerinden hukuk ve adalet talep ediyorlar. Yani karşımızda iki dini anlayış, iki paradigma, iki yorum var. En büyük sorunumuz adaletsizliğin dini temsil edenler tarafından yapılmasıdır. Adaletsizlik sakal, sarık, cübbe, çarşafa büründüğünde mücadele din (statükocu yorum) ve din (özgürlükçü yorum) arasında olmaktadır. İki taraf da aynı kavramsal sistemi kullandığı için, sorun daha da karmaşık hale gelmektedir. Aydınların görevi milliyetçi ve muhafazakarların elinden dini kurtararak özgürleştirmektir. Bunun için alim ve aydınlar kendi zamanlarında peygamberin rolünü üstlenip toplumlarını uyarmalı ve uyandırmalarıdır.

Muaviye sonrasında Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti devleti önceleyen güvenlik merkezli, hukuku kolayca ihmal edebilen bir anlayışa oturdu.

Yönetimi, iktidarı ve devleti her şeyin üzerinde gören siyasal anlayışın yaslandığı uzun bir tarihsel zemin var. Öncelikle bu kültürel anlayışla hesaplaşmak gerekir. Anayasa tartışmalarının altında da bu otoriter siyasal kültür en büyük engelleyici faktör olarak önümüzde durmaktadır.

Emeviler’den devraldığımız otoriter siyasal kültür, toplumun genlerine o kadar işlemiştir ki, sivil toplum örgütleri bile bu otoriter kültürün tahakkümü altındadır. Bundan dolayı sivil toplum örgütleri de yeterli hukuk bilincine sahip değildir.

Osmanlılarda kardeş katlinin kurumsallaşması, Cumhuriyetin erken dönemlerinde İstiklal mahkemesi yargılamaları, süreç içinde askeri darbelerden sonra gerçekleşen yargılamalar, yargılananlar değişse de devleti korumaya dönük, hukuku kolayca ihmal edebilen bir zihniyetin uzantıları olarak görülmelidir.

Batıda Kutsal devlet fikrini felsefi bir temele oturtan en büyük isim Hegel'dir. Hegel'in otoriter siyasal anlayışın sonuçlarından biri de Hitler faşizmidir.

Kimi devletsizliğin, kimi hukuksuz bir devlete sahip olmanın açısıyla yaşıyor. Devleti olanlar hukukun peşinde, devleti olmayanlar devletin peşinde koşuyor.

Hukuksuz devlet bizzat zulmün kaynağıdır. Onun için İslam hukukunda şeriat (hukuk) devletin üstündedir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş