metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640

Birbirini Savunmak

YUSUF YAVUZYILMAZ
11.12.2022

 

Hak ve özgürlük mücadelesi, asla ihmal edilmemesi gereken,  evrensel ahlak ilkelerini içerir. Burada en önemli ilke bir sorunla karşılaşan, haksızlığa uğrayan, çıkış yolu bulmakta zorlanan her kişiye dini, ideolojik konumu, etnik aidiyeti ne olursa olsun yardım etmektir.

Türkiye özelinde hak ve özgürlük mücadelelerinin önündeki en büyük engellerden biri, bu mücadeleyi yürüten örgütlerin bir araya gelememeleridir. Daha da vahimi, bu örgütlerden önemli bir bölümü hak ve özgürlük mücadelesini parçalamakta, diğerinin isteklerine duyarsız kalmakta, hatta karşı çıkmaktadır.

Hak ve özgürlük mücadelesinde bazı sivil toplum örgütlerinin devletin bulunduğu pozisyon(Resmi ideoloji) ile özdeşleşmeleri, sivil toplum örgütlerinin yapısının da sorunlu olduğunu göstermektedir. Bir toplumsal kesimin isteklerine karşı diğeri resmi ideolojinin yanına geçerek, bizzat kendi kuruluş ilkelerine aykırı hareket etmektedir. Bu durum hak ve özgürlük mücadelesinin hem kitleselleşmesini hem de başarılı olmasını engellemektedir.

İdeolojik olarak benimsemediği ve farklı olduğu bir sivil toplum örgütünün talebinde resmi ideolojinin yanına geçerek hizalanan yapılar, kendi ayağına kurşun sıkmaktadır. Böylece sivil toplumun istekleri daha da cılızlaşmaktadır.

Bu durumda ortaya çıkan en büyük sorun, kendi içine yoğunlaşmak ve diğerlerinin karşılaştığı hukuk ihlallerine duyarsız kalmaktır. Kuşkusuz bu tutumun en büyük nedeni sivil toplum örgütlerinin insan hakları mücadelesinden önce ideolojik bir konumda bulunmalarıdır. Bu da onları kendi dünya görüşünü paylaşmayanların yaşadıklarına karşı duyarsız kalmaya itmektedir. Diğerinin sorununa duyarsız kalmak, "Ermeni'yi Dövdürmeyecektik'' anlatısının ne kadar aktüel olduğunu göstermektedir.

Rivayet edilir ki, birbirilerine komşu, biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni üç arkadaş bir yaz günü yaya yolculuğa çıkmışlar. Sıcak dayanılmaz bir hal almış, iyiden iyiye susamışlar. Etrafta su filan yok ama bağların da en olgun zamanı. ''İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın,'' diye bir bağa girmişler.. 'Kaç paraysa veririz,' diyerek başlamışlar yemeye.

Derken bağın sahibi gelmiş. Ne görsün... Üç kişi oturmuşlar üzümünü yiyorlar. Kan beynine fırlamış. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve boynundaki haç işaretinden Hristiyan olduğu da belli. Diğerine bakmış, konuşmasından, bozuk Türkçesinden Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de bildiğin tipik bir Türk. Bağcı fiziken güçlü adam ama gözü üçüyle birden dalaşmayı kesmemiş...

Dönmüş Ermeni’ye: 'Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun. Bu da Kürt’tür, din kardeşimdir. Ona da helâl olsun. Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?' demiş. Bu laf, Türk'ün de Kürd’ün de hoşuna gitmiş. Adam, Ermeni’yi bir güzel dövmüş. Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatıvermiş.

Bağcı biraz sonra bizim Kürd’e dönmüş. 'Müslümansın da niye bağıma izinsiz giriyorsun. Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, çünkü o Türk’tür. Kan kardeşimdir,' diyerek bir güzel onu da dövmüş… Onu da yere serivermiş. Bu durum Türk’ün gururunu okşarken, adam Türk’e dönmüş bu sefer;
'Tamam anladık Türk'sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi ulan?' diyerek Türk’e de vurmaya başlamış. Türk bir odun darbesiyle yere düşüp yuvarlanınca Kürd’e dönmüş ve can havliyle seslenmiş; "Biz, hatayı başta yaptık. Ermeni'yi dövdürmeyecektik…"

                Hak ve özgürlük mücadelesinde Ermeni, Kürt, Türk gibi etnik özellikler öne çıkarılamaz. Öne çıkarılacak olan, kişinin hak ihlaline uğramasıdır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş