arafat dönüşü meş'ar da
ölünceye kadar devam edecek savaşınızın
ahdi ve kararlılığı adına topladığımız
"kor parçalarını" atacağımız
"cemrelerin"
tam 'kıyıcığında' geçiririz ilk geceyi!
en azından ben öyle yaptım.
"düşman olarak haydi inin"
denmiş ve sürgün yemiştik ya arza!
şimdi bir başıma gece boyunca karşısında duruyordum.
şeytanla diyorum!
mina'da işte… cemaratta...
sessiz ve bir o kadar da sakin…
akletme zamanı, düşünmek zamanıdır
ve yarın büyük tanışma için kişinin kendini hazırlamasıdır...
zilhiccenin 8!idir…
uzun bir gece sonrası minadan müzdelife'ye güneş doğduğu an
yayan yola düşer
güneşin yükseldiği vakitlerde ulaşırsınız arafata...
durursunuz… öylece durursunuz. özel hiç bir ibadeti yoktur.
kalabalıklar içinde
sadece siz ve rabbiniz varsınızdır ve
o ara bir "an" bile durmak
kulun
rabbine kendini 'vakfe'tmesi için
yeterlidir...
arafat
anlamaktır, tanışmaktır dost!
vakfe
yaşanan hayatı anlamlandırmaktır
sonra güneşin batmasıyla birlikte
arafat'tan hızlıca ayrılır
müzdelifenin çölünde meş'arda şeytanı taşlayacak "ateş korlarınızı" toplarsınız
attığınızda uçup gidecek küçük taşlar olmasın ki
ezeli düşmanımız kararlılığınızı görsün
veya büyük taşlar istenmez çünkü amaç
can yakmak değildir
sadece şeytanınızla aranızın kesin açıldığının adı olsun istenir.
şuur sahibi olmak işte tam da budur.
sonra kurban edersiniz "ismailinizi!"
…
gündelik hayata dönersiniz.
hayır hayır haccı anlatmak gibi niyetim yok
o ayrı bir konu olur
sonra belki…
ne mi derim.
paradigmamız diyorum
hayata hangi pencereden nerden bakıyorsak
bilin ki görülen şey farklıdır.
öyledir bu!
paraya, kadına, erkeğe, evliliğe, çocuğa, rızka, arkadaşlığa, okumaya,
evet çoğaltabilirsiniz
bu ve benzeri ne varsa yolun getirdiği
baktığınız yer yani paradigmanız gördüklerinize anlam katar.
kişiye hayatın anlamını gösterir ve o şuuru verir.
hac bu yönüyle tam bir uygulamalı öğretim alanıdır…
paradigmamız
hesabı olan bir hayatı yaşadığımızı bilmektir dost.
istikamet sahibi olmanın ve müslümanca düşünmenin en önemli adımı bu anlayıştır.
buna rağmen
niye böyleyiz ki diyorsanız eğer
bitmeyen can sıkıntılarımızdan bahsediyorum.
depresyonlarımız yani…
altında ezildiğimiz ve taşımaktan yorulduğunuz yüklerimiz
yolda bitmeyen savrulmalarımız var ya!
"elinde, avucumuzda sımsıkı tutmamız gerekeni bırakınca,
gevşetince"
yaşanan hayatın anlamını kaybediyoruz
sanki ondan oluyor tüm bunlar…
ya yüklenemeceyecegimiz şeylerin altına girdik vazifemiz olmayan
ya da yolun getirdiklerine anlam veremedik dost...
bakıver, dinleyiver
hangi şeyler kalplerimizin ritmini bozar heyecanlandırır ki...
çok zaman dışarıda aranır düşman olan
halbuki
ilk önce
kalplerimizin delice
atışıdır
bizi ta derinden vuran işte!
ah bir bilsek !
ey yolcu
"fe firru illallah"
paradigman olsun...
inan
elinde tuttuğun 'kor'un acısı
sayılı gün içindir
rahata ereceğin
zaman yakındır…
not; yazılarımın, dilediğiniz kısmı dahil, dilediğiniz şekilde dostlarınıza ikram etmeye açıktır.
KÜRT SORUNU / Ümit Aktaş
24.06.2022
Soma madencilerinin aileleri icralık oldu
21.06.2022
Kaygı Üzerine Güzelleme-13/ Abdulaziz Tantik
19.06.2022
ŞAİR VE GECEKUŞU:İNCE İŞÇİLİK-ÜSTÜN BOL
16.06.2022
Yakini Bilgi… Abdulaziz TANTİK 21.06.2022
ÇATIŞSAK MI ÇATIŞMASAK MI? Esra DURU 24.06.2022
TÜRKİYE'NİN EKONOMİK FOTOĞRAFI Vedat KAHYALAR 21.06.2022