“1.Gördün mü o dini yalanlayanı?
2. İşte odur yetimi itip kalkan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez.
4. Vay o namaz kılanların/dua edenlerin haline ki,
5. Namazlarından / dualarından gaflet içindedirler.
6. Onlar riyaya sapan/gösteriş yapanlardır.
7. Onlar, yardıma/zekata/ iyiliğe engel olurlar.”
(Kur’an /Maun suresi)
“ 1- Dikkat edin! Yapacağınız doğru işleri gösteriş için insanların gözü önünde yapmayın; öyle yaparsanız, göklerdeki babanızdan ödül alamazsınız. 2. Bu nedenle, birisine sadaka vereceğiniz zaman bunu ilan etmek için önünüzde borazan çaldırmayın. İkiyüzlü kişiler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim. Onlar ödüllerini almışlardır! 3. Siz sadaka verdiğiniz zaman, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. 4. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın, Gizlilik içinde yapılanı gören babanız da sizi ödüllendirecektir.”
(İncil,Matta)
Batı dünyasında sivil toplum kuruluşları olarak anılan üçüncü sektör İslam dünyasında vakıf, dernek, yardım kuruluşlarının faaliyetlerine karşılık gelir. Üçüncü sektör, Müslümanların dinlerinden gelen en zorlu şartlar altında bile korudukları bir alandır.
Günümüz dünyasında üçüncü sektör denilen sivil toplum kuruluşlarının çok önemli fonksiyonlar üstlendiği açıktır. Muhammed Sellumi’nin kaleme aldığı “Üçüncü Sektör/ Sivil Toplum Kuruluşları” adlı eser, geleceğin dünyasında sivil toplum kuruluşlarının imkan ve riskleri üzerine yapılmış önemli çalışmalardan biridir.
Kuşku yok ki, sivil toplum kuruluşları, resmi devlet bürokrasisi dışında, sivil halkın oluşturduğu, giderlerini üyelerinden ve yapılan bağışlardan karşılayan, demokratik sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum örgütleri, hem sivil alanda kalan insanların örgütlenmesini, hem siyasal iktidara karşı uyarıcı bir konumda bulunmasını, hem de toplumda yardım faaliyetlerini koordine etmek gibi hedefleri vardır.
Sellumi, kitabında kar amacı gütmeyen, örgütlenme bakımından resmi alanın dışında faaliyet gösteren, iç ve dış siyasal alanda faaliyet gösterdikleri ülkelerin gücünü artıran bir alanı incelemektedir. İslam dünyasında bu tür kuruluşlara, İslam medeniyetinin temel dinamiklerinin sağladığı ahlaki ilkeler derin ufuklar kazandıracaktır. “ Doğru bir denge içerisinde Kur’an ve Sünnet’e uygun Batı’nın çalışmaları örnek alınırken çok sayıda milli ekonomik kaynağın, yerli vakıf sistemi enstrümanlarının geliştirilmesi, çıktıların yatırıma dönüştürülebilmesi, uluslararası piyasaların ve dış ekonomik döngülerin risklerine maruz kalınmaması için toplumun örgütlendirilmesine de gerekli önem verilmelidir. Bunu yaparken, moral gücü oluşturan ve üreten insanın toplumların gerçek sermayesi olduğu gereceği unutulmamalıdır.” (1)
Kuşku yok ki, sivil toplum kuruluşlarının en önemli sermayesi insandır. İnsanların güvenlerinin kaybolduğu ortamlarda sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin istenilen düzeyde ve verimli olmasının imkanı yoktur. Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının çok büyük bölümü vakıf ve dernekler olarak örgütlenmiştir. Bu tür kuruluşların yasalardan önce en önemli sermayesi güvendir.
Temel özelliği güven olan sivil toplum örgütlerinin güvenilirliği, özellikle kendisi de bu tür faaliyetlerin içinde bulunan FETÖ’nün darbe girişiminden dolayı büyük darbe almıştır. Kuşku yok ki, yitirilen güveni yeniden sağlamak çok kolay değildir. Güveni yeniden sağlamak uzun ve yorucu bir çabayı gerektirmektedir. Çünkü sivil toplum örgütlerinin en büyük sermayesi, yardım eden insanların oluşturduğu sosyal sermayedir. Toplumun sivil toplum örgütlerine olan güvenilirliğini gösteren toplumsal sermayenin kaybedilmesi, sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin önündeki en büyük engeldir. Toplumumuzda özellikle dini yardım kuruluşları olan vakıf ve derneklere karşı büyük bir güvensizlik yaşanmaktadır. FETÖ darbe girişiminden sonra yapılan yardımların nicelik olarak büyük oranda azalması, bu gerçeği göstermektedir.
Yazar, sivil toplum faaliyetlerini incelerken, bu tip örgütlerin en çok faaliyet gösterdiği Amerika tecrübesini özellikle analiz etmektedir. Bu inceleme, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarında önemli bir referans olacaktır. Üçüncü sektör faaliyetleri, İslam dünyasında stratejik derecede önemlidir. İnsanların savaş, göç, yoksulluk, baskı gibi olumsuzluklarla başa çıkmasında üçüncü sektör çalışmalarının hayati derecede önemi vardır.
Hiç kuşkusuz, sivil toplum örgütleri yaptıkları yerel ve evrensel çalışmalarıyla, ülkelerinin uluslararası alanda önemli bir gücü olurlar. Bu kuruluşlar bir ülkenin diğer ülkelerle ilişkileri konusunda en önemli yardımcılarından biridir.
İslam kültüründe en büyük sivil tolum örgütleri vakıflardır. Vakıflar, sosyal anlamda devlete yardımcı olmak amacıyla toplumun gücünü harekete geçiren sivil örgütlerdir. Bundan dolayı vakıflar, ülkemizde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları için en önemli tarihsel referanslardır. Sellumi, Müslüman toplumlarda üçüncü sektör olan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını ciddi bir şekilde inceleyip, önündeki imkan ve riskleri analiz etmektedir.
İslam ülkelerinin sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları konusunda, özellikle sömürge dönemlerinde acı tecrübelere sahip oldukları da açık bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. “Bazı Batı ülkelerinin, - çok sayıda İslam ülkesinin başından geçen sömürü yılları süresince- İslami hayır sektörleriyle ilgili acı tecrübeleri vardır. Bu tecrübeler, bazı İslam ülkelerindeki vakıflara el konulmasında kendini göstermiştir. Böyle bir uygulama Filistin’de geçmişte İngilizler tarafından yapılmış; şu an da Yahudiler tarafından yürütülmektedir.”(2) Bu çalışmalar ne yazık ki, İslam dünyasında sivil toplum kuruluşlarının ikinci plana itilmesiyle sonuçlanmıştır.
Öte yandan Batı kökenli sivil toplum örgütlerinin İslam ülkelerinde sömürgeciliğin ileri karakolu olarak beşinci kol çalışmalarına katılmaları, onlar üzerindeki kuşkuları derinleştirmiştir.
İslam ülkelerinin en büyük gücü üçüncü sektörü temsil eden sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu anlamda İslam medeniyeti, vakıf medeniyeti olarak adlandırılır. Kuşkusuz İslam’ın temel ilkeleri ile üçüncü sektör arasındaki ilişkileri koparmamak gerektirmektedir. “ İslam’daki manevi değerler ve yüce ilkeler üzerine oturan hayır sektörü ‘yumuşak güç’ olarak nitelenmeye – Allah’ın izniyle- gerçek bir adaydır. Zira bu sektörün güçlü faaliyetleri, kaynağını; inanç ve uygulama olarak akılların, gönüllerin ve fikirlerin kazanılmasına, toplumların ve devletlerin birliğinin sağlanmasına yönelik kendine özgü kudretinden almaktadır.” (3)
Öte yandan, İslam dünyasında sivil toplum kuruluşları, sahip olduğu potansiyel, ekonomik kaynakların kullanılması, uluslararası güçlerden kaynaklanan riskleri azaltma anlamında önemli rol oynamaktadır. Devletin önemli fonksiyonlarının sınırlandırılması, sivil toplum örgütlerinin gücünü daha da artıracaktır. Dolayısıyla kar amacı gütmeyen sivil toplum örgütlerinin eğitim, kültür, bilim alanlarında büyük katkısı olacaktır.
Sellumi, kitabı yazma amacını şöyle açıklamaktadır: “ Elinizdeki kitapta, evrensel stratejik dönüşümlerin yaşandığı bir çağda en öne çıkan riskleri ve sıkıntıları ortaya koymaya gayret ettim. Söz konusu risk ve sıkıntılar geleceğe yönelik araştırmalar ve stratejik bilimsel girişimlerle dengelenmelidir ki bu değişim ve sıkıntılarla pozitif yönde bir etkileşim ve adaptasyon sağlanabilsin. Halihazırda var olan ve gelecekte de var olması muhtemel krizlerin, toplumların ve devletlerin medeni bir yarışa girişmelerinin temel işareti haline gelen ‘üçüncü sektör’ün işletilmesi yoluyla çözülmesinde bu çaba, umarım en önemli tarafları ortaya koyar.” (4)
Üçüncü sektörün en önemli türleri, kar amacı gütmeyen kuruluşlar, vakıf müesseseleri, hayır amaçlı milli dernekler, sivil toplum kuruluşları, milli diyalog merkezleri, dini ve uygar diyalog merkezleri, uluslararası organizasyonlar, inceleme ve araştırma merkezleridir.
Arap ve İslam toplumları için üçüncü sektörün, savaşların ve meydana getirecekleri etkilerin önüne geçilmesi, Kapitalizmin getirdiği olumsuz ve dengesizlikleri önleme, küreselleşmeden yararlanma; siyaset, toplum ve din alanlarında uyanışın sağlanması, diğer insanlarla ve toplumlarla işbirliği, aşırılığa ve teröre karşı mücadele, aşırı siyasal hareketlerin önlenmesi, sömürgeciliğe karşı mücadele ve direnç geliştirmek, İslam’ın bireye yüklediği ödevlerin yerine getirilmesi konusunda önemli görevler üstlenmektedir.
Üçüncü sektör kuruluşlarının karşılaştığı riskleri ise şöyle sıralayabiliriz: Kamu sektörünün ve siyasal iktidarların kalkınma politikalarının zaafları, kapitalist ekonominin yarattığı riskler, refah düzeyinin azalması, tekelleşme, dini köktencilik, çekişmeler ve uluslararası emperyalist saldırganlıklardır.
Üçüncü sektör alanında yapılacak olan çalışmalar, İslam dünyasına gelecekle ilgili çok önemli imkanlar sunacaktır. Bundan dolayı karşılaşılacak her tür riski ortadan kaldırmak gerekir. Toplumun potansiyelinin harekete geçirilmesi, demokrasi ve hak arama bilincinin geliştirilmesi konusunda sivil kuruluşların önemli bir etkisi vardır.
Kuşkusuz, İslam dünyasında, sivil toplum kuruluşlarının önündeki en büyük engel, devletin gücü ve ideolojisidir. Sivil toplum kuruluşlarının etkinliği devletin hukuk sınırları içine çekilmesiyle mümkündür. İslam dünyasının en büyük sorunu devlet merkezli otoriter siyasal yapılanmalardır.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
Hocam Şeyho Duman|Talip Özçelik
09.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Yemen’den İsrailli kimya devine büyük darbe
15.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024
KUR’AN’A GÖRE HZ. PEYGAMBER YUSUF YAVUZYILMAZ 17.11.2024