metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Pavlus’un ve Kutsal Mektuplardaki Kadın Algısının İslam Dünyasındaki Müslüman Kadın Algısına Etkileri

AYTEN DURMUŞ
04.04.2023

 

Yeni Ahit’in/İncil’lerin kadın görüşü tamamen Eski Ahit/Tevrat tarafından şekillendirilmiştir. Zaten İncil’lerin Eski Ahit’in devamı olduğunu hiçbir zaman reddetmeyen İncil’in o çağdaki neredeyse hepsi eski birer Yahudi olan yorumcularının ve özellikle Pavlus’un mektupları yoluyla Hıristiyanlık dünyasının kadın görüşü şekillenmiştir.

Pavlus’un Mektuplarında kadın ve erkek ilişkisi şöyle şekillendirilmiştir: “Çünkü kocalı kadın, kocası sağ oldukça kanun ile ona bağlıdır; fakat kocası ölürse koca kanunundan azat olur. İmdi öyle ise kocası sağ oldukça başka bir kocaya varırsa ona zaniye denir; fakat kocası ölürse kanundan azat olur, şöyle ki başka bir erkeğe varırsa zaniye değildir.”[1] “Filvaki aranızda zina olduğu işitiliyor ve öyle zina ki milletler arasında bile olmuyor; … hatta biri babasının karısını almıştır.”[2] Pavlus zanilerle görüşülmemesi düşüncesindedir: “Zanilerle ihtilat etmemeyi size mektubumda yazdım.”[3] “Yahut bilmez misiniz ki haksızlar Allah’ın melekutunu miras almayacaklardır. Aldanma­yın ne zaniler ne putperestler ne facirler ne muhannesler ne ho­moseksüeller ne hırsızlar ne tamahkârlar ne ayyaşlar ne sövücüler ne de gasıplar Allah’ın melekûtunu miras alacaklardır.”[4] “Zinadan kaçın. İnsanın işlediği her günah bedenden hariçtir; fakat zina eden kendi bedenine karşı günah işler. Yahut bilmez misin ki bedeniniz Allah’tan aldığınız, sizde olan Ruhülkudüs’ün mabedidir ve kendi kendinizin değilsiniz.”[5]

Pav­lus’un kadın konusundaki genel kanaati şöyledir: “Adam için ka­dına dokunmamak iyidir.”[6] Ahd-i Cedid araştırmacısı Gillabert tarafından paranoyak denilen[7] Pavlus ömrü boyunca bekâr yaşamıştır ve bunu önerir: “Lakin bütün insanların benim kendim gibi olmalarını istiyorum; fakat kimi böyle kimi şöyle, herkesin Allah’tan kendi mevhibesi vardır. Fakat evlenmemişlere ve dul kadınlara diyorum: Benim gibi kalsalar, onlar için iyidir.”[8] Pavlus, bu görüşünün insan neslini tüketeceğinin farkında değil gibidir. Ancak insanlara, çaresizse evlenmeyi, evlenirse ayrılmamayı, ayrılırsa evlenmemeyi, ancak eski kocasıyla barışmayı, evli kadının kocası inançsızsa bile, o ayrılmadıkça ayrılmamayı emretmiştir.[9] “Evlenmemiş olan kadın ve kız hem bedence hem ruhça mukaddes olsun diye Rabbin şeyleri için kaygı çeker. Fakat evlenmiş olan kadın –nasıl kocasını hoşnut etsin diye- dünya şeyleri için kaygı çeker”[10] ve “…adam kendi kızını yanında tutmaya yüreğinde karar vermişse iyi eder. Ve böylece kendi kızını evlendiren iyi eder ve evlendirmeyen daha iyi eder. Kocası ne kadar vakit yaşarsa kadın bağlıdır; fakat eğer kocası ölürse istediği kimse ile evlenmekte serbesttir, ancak Rabbe olsun. Fakat eğer öyle kalırsa benim reyime göre daha mutludur ve bende de Allah’ın ruhu vardır, sanırım.”[11] Pavlus işte böylece ruhbanlığın temellerini atmıştır ve bekârlık o günden beri Hıristiyanlar arasında dini bir tekâmül yolu olarak benimsenmiştir.

İncillerde ibadetler ve helal-haramlarla ilgili belirgin ölçüler olmadığı gibi, aile ve başörtüsü konusunda da herhangi bir hüküm yoktur. Hıristiyan âleminin bu konudaki ölçüsü de eğitimli ve koyu bir Yahudi olan ancak evlilik deneyimi olmayan Pav­lus’a aittir.

Pavlus’un aile ve başörtüsü konusunda yorumu ve görüşleri şöyledir: “Fakat bilmenizi isterim ki her erkeğin başı Mesih ve kadının başı erkek ve Mesih’in başı Allah’tır. Başı örtülü olarak dua eden yahut peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Fakat başı örtüsüz olarak dua eden yahut peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Çünkü tıraş edilmiş olmakla bir ve ayni şeydir. Çünkü eğer kadın örtünmüyorsa saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek yahut tıraş olmak ayıp ise örtünsün. Çünkü erkek Allah’ın sureti ve izzeti olduğu için başını örtmemelidir; fakat kadın erkeğin izzetidir. Çünkü erkek kadından değil fakat kadın erkektendir. Çünkü erkek de kadın için değil fakat kadın erkek için yaratıldı. Bunun için melekler sebebinden kadın, başı üzerinde hâkimiyet alametine malik olmalıdır. Bununla beraber, Rabde ne kadın erkeksiz ne de erkek kadınsızdır. Çünkü kadın erkekten olduğu gibi, böylece erkek de kadın vasıtası iledir fakat her şey Allah’tandır. Siz kendi nefsinizde hükmedin; kadının örtüsüz Allah’a dua etmesi yakışır mı? Tabiat bile size öğretmiyor mu ki erkeğin uzun saçlı olması kendisi için hürmetsizlik fakat kadının uzun saçlı olması kendisine izzettir. Çünkü saçı kendisine örtü olarak verilmiştir.”[12]

Pavlus, “Müslümanlık ve iffet alameti” olarak Kur’an’­ın öngördüğü başörtüsünden çok ayrı olarak kendi öğretisindeki başörtüsünü kocanın kadına malikiyetinin bir işareti olarak ortaya koymaktadır. “Ey kadınlar, kendi kocalarınıza Rab­be tabi olur gibi tabi olun. Çünkü bedenin kurtarıcısı Mesih kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. Fakat kilise Mesih’e tabi olduğu gibi, kadınlar da böylece her şeyde kocalarına tabi olsunlar” “Böylece kocalar kendi karılarını, kendi bedenleri gibi sevmeye borçludurlar. Kendi karısını seven kendini sever. Çünkü kimse hiçbir vakit kendi kendisinden nefret etmemiştir.”[13] “Kadın tam bir tabiiyetle sessizce olarak öğrensin. Fa­kat kadının öğretmesine ve erkeğe hâkim olmasına izin vermem ancak sükûtta olsun. Çünkü önce Âdem sonra Havva yaratıldı. Ve Âdem aldanmadı fakat kadın aldanarak suça düştü. Fakat iman, sevgi ve takdiste vakar ile dururlarsa çocuk doğurması ile kurtulacaktır.”[14]

Bu görüşler sebebiyle Hıristiyan kadınlar son dönemlere kadar din görevlisi olamamışlar ve görüldüğü gibi yalnızca ilk kadına ait olduğuna inanılan yanılma suçu, tevarüsen tüm kadınlara devredilmiş ve buradan pek çok sonuçlara ulaşılmıştır. Gebe olabilmesini sağlayan hayzı, acı çekerek doğum yapması ve nifas dönemi de bir ceza olarak görülmüştür. Oysa Kur’an’a göre yasağa yönelme suçu her ikisine de aittir; tövbe etmişler ve affedilmişlerdir yani tevarüs eden bir şey kalmamıştır. Ancak Tevrat kaynaklı bu düşünce hem Hıristiyan âlemini hem de İslam âlemini, uzun yıllar boyu kaynaklarına kadar girerek etkilemiş ve hâlâ da etkilemeye devam etmektedir.

Pavlus, genç iken karşı olduğu evliliğe, ilerleyen yaşlarında daha ılımlı yaklaşmıştır: “İmdi istiyorum ki daha genç dul kadınlar evlensinler, çocukları olsun, ev idare etsinler…”[15]

Pavlus, kadınların ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar, hakikatin bilgisine ulaşamayacakları görüşündedir. Onun bu görüşü de Hıristiyan dünyası tarafından benimsenmiştir: “Daima öğrenen ve asla hakikat bilgisine erişemeyen şaşkın kadınları esir eden adamlar bunlardır.”[16]

Bir tek iyi işiyle (esasında hepsi kul hakkına giren) tüm günahları bağışlanan, hiç de yabancısı olmadığımız fahişe figürüne Yakub’un Yahudilere mektubunda da rastlıyoruz: “Ve aynı suretle fahişe Rahab da ulakları kabul etmiş ve başka bir yoldan göndermiş olarak amellerle salih sayılmadı mı?”[17]

Pavlus, kadınların mabede gelmesini yasaklayan mensup olduğu Yahudi kültürünün aksine kadınların kiliseye gelmesine izin verir, ancak erkekler için geçerli ve gerekli olmayan birtakım ölçüler de koyar: “Kiliselerde kadınlar sükût etsinler, çünkü onlara söylemek için izin yoktur, ancak şeriatın da dediği gibi tabi olsunlar. Ve eğer bir şey öğrenmek isterlerse evde kendi kocalarına sorsunlar, çünkü kadına kilisede söylemek ayıptır.”[18] Tabii ki bu ‘ayıp’ görüşüne asırlar içerisinde “Neden?” diye bir soru sormak, Hıristiyanlığı en sert şekilde eleştiren feminist hareketler başlamadan mümkün olmamıştır. Aynı mektubunda Pavlus, Tevrat’ta sıkça tekrarlanan “Erkeğin Tanrı’nın sureti ve izzeti olduğunu” da ifade eder.

Kadınların kiliseye giderken başlarını örtmelerini bu mektuba dayanarak Papa II. Linus buyurmuştur.[19] Bugünkü İncil varislerinin ve feministlerin, kadın haklarıyla ilgili mücadeleleri başladığından ve bu sebeple önce kiliseye karşı çıkmak zorunda kalmalarından beri “başörtüsüne” soğuk ve hatta düşman durmalarının temelinde, bu öğretiye göre başörtüsünün erkek hâkimiyetini sembolize eden bir alamet olduğu düşüncesi yatmaktadır.

Pavlus, kadınları bekârete özendirir: “Çünkü hakkınızda Allah’ın gayretiyle gayretliyim çünkü sizi pak kız olarak tek bir ere, Mesih’e arz etmek üzre nişanladım. (Bekâr yaşayanlar ileri de onunla evleneceklerdir, bu düşüncenin farklı sistemler içinde pek çok boyutu vardır. A. D.) Fakat yılan, Havva’yı kurnazlığı ile aldattığı gibi, belki sizin fikirleriniz de bozulup Mesih’e olan sadelik ve temizlikten ayırır diye korkuyorum.”[20]

Petrus’un Mektubu: Petrus, kutsal kabul edilen kendi mektubunda kadınlara şöyle seslenir: “Ey kadınlar; aynı suretle siz kendi kocalarınıza tabi olun, ta ki (kocalarınızdan) bazıları kelama itaat etmezlerse korku içinde iffetli yaşayışınızı görerek karılarının yaşayışı ile sözsüz kazanılsınlar. (Bu öğretiye göre daha önce alıntıladığımız sebeple kadının kocasına doğru yolu anlatması söz konusu değildir. A. D.) Sizin süsünüz dışardan, saç örme ve altınlar takma ve esvaplar giyinme değil fakat Allah indinde çok kıymetli olan halim ve sakin ruhun fena bulmaz süsü, yüreğin gizli insanı olsun. Çünkü bir vakitler Allah’a ümit bağlayan mukaddes kadınlar da kendi kocalarına tabi olarak kendilerini böyle süslerlerdi; nitekim Sara İbrahim’e ‘Efendi’ çağırarak ona itaat etti; siz de iyilik ederek ve hiçbir dehşetten kork­mayarak onun çocukları olursunuz.”[21]

Yuhanna’nın Vahyi: Bu bölümde ise Yuhanna kendisine gösterildiğini söylediği olağanüstü bir durumda, İsa’nın çevresinde bulunan 144 bin kişiden bahseder ve onların en belirgin özelliklerini şöyle zikreder: “Kadınlarla lekelenmemiş olanlar bunlardır…”[22] Bu bölüm, 17–22. baplar arasında, kötülük sembolü olarak gösterilen canavarın üzerine binmiş, tüm kötülüklerin kendisinden kaynaklandığı bir fahişenin uzun uzun anlatımıyla son bulur.

Genel itibariyle Muharref Tevrat’ın etkisindeki Hıristiyanlık düşüncesinde, pagan dönemin Pando­ra’­sı gibi görülen Havva ve Havva’nın doğal varisi kabul edilmiş tüm kadınlar, dünyadaki tüm kötülüklerin kaynağı kabul edilir.

Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an’da şu bilgiyi verir: “Hz. İsa’dan (a. s.) 200 yıl sonrasına kadar Hıristiyanlarda ruhbanlık yoktur… Hıristiyan ruhbanlığı, evliliği ve aile hayatını fiilen haram kılarak acımasızca nikâh bağlarını koparmıştır… Onlara göre iffetli olmanın anlamı, cinsel ilişkiden kaçınmak ve evlenmemekti. Hatta nikâhlı olsalar bile kadın-erkek ilişkisi onların iffet telakkisine tersti. Lezzet ve günah aynı şeylerdi. Öyle ki bir şeyden memnuniyet duymak, hoşlanmak, Allah’ı unutmak anlamına geliyordu. Bu yüzden Sn. Bastil, gülmeyi ve tebessüm etmeyi dahi yasaklamıştır. Yine aynı nedenler dolayısıyla bir erkek ile kadının evlenmesi kötü bir fiil olarak kabul görüyordu. Rahipler için değil evlenmek, bir kadının yüzüne bakmak bile günahtı. Ni­tekim bir kimse evliya veya rahip olmak istiyorsa hanımını terk etmek zorundaydı. Aynı husus erkekler gibi kadınların zihinlerine de yerleştirildi. Yani, şayet onlar da semavi saltanatın içine girmek istiyorlarsa hiç evlenmemelidirler veya evli iseler kocalarından ayrılmalıdırlar.

Kitabı Mukaddes’in Tevrat bölümüne göre kadının konumu özetle şöyledir:

1- Kadın, erkeğin kaburgasından yaratılmıştır.

2- Yasak meyveyi yediği gibi kocasına da yedirerek saptırıcı unsur olmuştur.

3- Kıyamete kadar bütün kadınlar, Havva’nın bu suçu nedeniyle kocasının ona hâkimiyeti ve acı içinde doğurma ile cezalandırılmıştır.

4- Hala ve iki kız kardeş ile evlilik vardır.

5- Kadınların ve kız çocuklarının mirastan payları yoktur.

6- Dul kalan kadın, kaynıyla veya eşinin en yakın erkek akrabasıyla evlenecektir.

7- Çok kadınla evlilik vardır ve sınır yoktur.

8- Kadının kendi evlilik kararında söz hakkı yoktur, babası veya onun yerini tutabilecek bir başkası onu evlendirebilecektir. Kadının boşanmayı istemesi söz konusu değildir.

9- Baba isterse kızını Yahudi birine olmak şartıyla cariye olarak satabilir.

10- Cariyenin sahibi onu döverek öldürürse cezası yoktur.

11- Kanamalı kadın, giydiği şey, oturduğu yer, ona dokunan ve dokunanın giydiği her şey “pis/murdar” kabul edilmektedir.

12- Erkeğin kadına kesin hâkimiyeti ve kadının her durumda kayıtsız şartsız itaati gerekli görülür.

13- Zina eden taşlanarak öldürülecektir. Kâhinler ailesinden birisi zina ederse yakılarak öldürüleceklerdir. (Bu hüküm erkekler için de aynıdır.)

14- Kadın tüm kötülüklerin sebebi ve sembolüdür.

Kitabı Mukaddes’in İnciller ve Kutsal Mektuplar bölümlerine göre kadının konumu özetle şöyledir:

1- Yaratılış konusunda Tevrat düşüncesi geçerlidir, kadın erkeğin kaburgasından yaratılmıştır.

2- Kadın ancak zina ederse boşanma vardır, zinanın cezası ölüm değildir.

3- Kocasından boşanıp başkasıyla evlenen kadın “zaniye” kabul edilir.

4- Kocası inançsızsa bile kadın boşanmamalıdır.

5- Erkeklere, kadınlardan ve evlilikten uzak durmaları özellikle tavsiye edilir.

6- Tevrat’a göre Havva’nın Âdem’i saptırması sebebiyle, Pavlus’a göre her kadına kocasının hâkimiyet alameti olan bir ceza olarak başörtüsü emri vardır.

7- Kadının, Allah’a itaat eder gibi kocasına itaat etmesi gereklidir.

8- Kadınlara, kiliselerde konuşma hakkı yoktur, dinleyecekler, anlamadıklarını evlerinde kocalarına soracaklardır. (Koca da anlamamış veya yanlış anlamışsa?)

9- Kadınlar ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar, Hıristiyanlığı anlatma görevleri yoktur, bu onlara yasaktır.

10- Çocuk doğurması, Havva’dan tevarüs eden ezeli günahın kefareti olarak görülür.

11- Çok bilgili olsalar da gerçeğin bilgisine ulaşamayacakları görüşü hâkimdir.

12- Kadın kocasına, Sara’nın İbrahim’e seslendiği gibi “Efendi” diye çağırmalı, adı ile seslenmemelidir.

13- Evlenen her Hıristiyan erkek, kadınlar sebebiyle lekelenmiş sayılır, bu sebeple onlar göklerdeki krallıkta İsa’nın en yakınında olamayacaklardır.

14- Canavarın üstünde oturan fahişe bir kadın, tüm kötülüklerin sembolü olan bir örnek olarak anlatılır.

Özetle; Kitabı Mukaddes’in hâkim olduğu coğ­rafyalarda yaşayan ve kendileri için böyle bir kimlik-kişilik tanımlaması ortaya konulan kadınlar, özgürleşebilmek ve hak taleplerinde bulunabilmek için önce kendilerini değersizleştiren bu kutsal olduğu iddia edilen ilkelerin bulunduğu Kitaba karşı savaş açmak zorunda kalmışlardır. Bu tavır, feminizmi dava edinen Batılı kadının, özgürlükleri ve hakları için mecbur olduğu bir durum olmuştur. Çünkü hiçbir erdemli kadın, yukarıda ifadeye çalıştığımız bu aşağılayan görüş ve önerilere karşı ilanihaye sessiz kalamazdı.

İslam’a giren Yahudi ve Hıristiyanların eski kültürlerini taşımaları başta olmak üzere çok farklı yol ve yöntemlerle doğrudan veya dolaylı olarak İslam’a taşınan bu görüşler/İsrailiyyat, pek çok konuda olduğu gibi İslam dünyasındaki Müslüman kadın telakkisini şekillendirmekte de etkili olmuştur. Yukarıya alıntıladığımız görüş ve öneriler incelendiğinde, bunların farklı sözcük ve amaçlarla da olsa Müslüman kadın algısını etkilediği hemen anlaşılabilir.

Türkiye’de ve İslam dünyasında, Kitab-ı Mukaddes’ten yazılı ve sözlü kültürümüze giren ve burada özetlemeye çalıştığımız aynı öneriler ve dayatmalarla mücadele eden kadınlar, Batı’da olduğu gibi ülkemizde de “feminizm” bayrağı altında toplanmış görünmektedirler. Ancak İslam dünyasının kadınları, bu konulardaki yanlış ve eksik bilgi veya tamamen bilgisizlik sebebiyle bu görüşlerle “İslam/Kur’an’ın önerileri” zannıyla mücadele etmektedirler.  Hayır, bun­lar Kur’an’ın önerdiği veya onayladığı görüşler değil, Pavlus’un ve diğerlerinin kutsal kabul edilen mektuplarındaki kadın telakkileridir. Ancak ne yazık ki kadın-erkek Müslümanların pek çoğu dahi bu görüşlerin çoğunu İslam/Kur’an kaynaklı zannetmektedir. Oysa tüm bu görüşlerin kaynağı muharref Tevrat, İnciller, bunlara eklenen Mektuplar yani Kitab-ı Mukaddes’tir. Artık Müslümanlar hiç olmazsa ‘İslam nedir?’ sorusunun tam ve doğru cevabını yeniden aramalı ve eğer bir haksızlık ve zulüm ile mücadele edeceklerse en azından ne ile mücadele ettiklerini bilmeli değiller midir?

* Bu yazı ‘Geleneksel ve Modern Hurafeler Kıskacında Kadın’ adlı kitabımızın ilgili bölümünden üretilmiştir.

 

[1] Pavlus’un Romalılara Mektubu, 7:2, 3.

[2] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 5:1.

[3] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 5:9.

[4] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 6:9, 10.

[5] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 6:18, 19.

[6] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 7:1.

    7 Salih Akdemir, Kitab-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerim’e Göre İsâ, s.67, 69.

[8] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 7:7, 8.

[9] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 7:9–16.

[10] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 7:34.

[11] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 7:37–40.

[12] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 11:3–15.

[13] Pavlus’un Efesoslulara Mektubu, 5:22–29, 30–33.

[14] Pavlus’un Timoteosa 1. Mektubu, 2:11–15.

[15] Pavlus’un Timoteosa 1. Mektubu, 5:14.

[16] Pavlus’un Timoteosa II. Mektubu, 3:7.

[17] Yakub’un Yahudilere Mektubu, 2:25.

[18] Pavlus’un Korintoslulara I. Mektubu, 14:34, 35.

[19] Aytunç Altındal, Üç İsa.

[20] Pavlus’un Korintoslulara II. Mektubu, 11:2, 3.

[21] Petrus’un I. Mektubu, 3:1–7.

[22] Yuhanna’nın Vahyi, 14:4.

Yorum Ekle
Yorumlar (4)
Ahmet YAHYA | 04.04.2023 10:15
İmamlar ve öğretmenler OKUMAZLAR der idi.Hocam siz istisnasınız.Son derece memnun ve duacıyız
Ahmet YAHYA | 04.04.2023 10:07
Hocam teşekkürler.Hayırlı,bereketli,feyizli,başarılı,sağlıklı ve hayırlara hizmet eden mutlu günler
Abdullah Piroğlu | 04.04.2023 09:54
Güzel bir araştırma yazısı olmuş. Dünü bilmeden bugünü anlamak ve yarına yön vermek zor olsa gerek. Bu tür araştırmaların devamı temennisi ile...
Yusuf yürekli | 04.04.2023 06:38
"Pavlus, kadınları bekârete özendirir: “Çünkü hakkınızda Allah’ın gayretiyle gayretliyim çünkü sizi pak kız olarak tek bir ere, Mesih’e arz etmek üzre nişanladım. (Bekâr yaşayanlar ileri de onunla evleneceklerdir..." Demissiniz,ek olsun için; ülkemizde bugün de cari, kendini şeyhine/gavsına/hocafendisine saklayan bakireler oldugunu biliyor ama kimse bu konuda konusmuyor!