metrika yandex
  • $34.34
  • 37.69
  • GA21310

İyilik yap ve unut ki: Bir gün karşına çıkıp seni gönendirsin

OSMAN KAYAER
26.11.2022

 

Evvelki gün bir arkadaşımla birlikte Ulus'ta bir konfeksiyoncu vitrinine bakarken yanımıza bir adam yaklaştı ve “affedersiniz sizin adınız Hasan mı” diye sordu. Arkadaşım, evet ama senin aradığın Hasan ben miyim bilemedim, siz hangi Hasan sanmıştınız? diye sordu. Adam, siz hiç filanca belediyede bulundunuz mu diye bir soru daha sordu. Arkadaşım evet o zaman o sorduğun Hasan benim diye cevap verdi. Arkadaşım, adamı tanımamıştı tuhaf tuhaf yüzüne baktı ve “aramızda nasıl bir münasebet oldu?” diye sordu.

Adam, “o yıllarda bel fıtığından ameliyat olmuştum. Çalışamaz hale gelmiştim. Geçim sıkıntısına düşmüştüm. Dört çocuğum vardı. Su parasını ödeyemediğim için belediye suyumu kesmişti. Ben de halimi anlatmak üzere belediyeye geldiğimde bu işlerle senin ilgilendiğini söylediler. Yanına gelip durumumu anlattım. Bana demiştin ki “Vallahi bu durumda yapabilecek pek bir şey yok. Çünkü faturayı iptal etmemiz veya borcu ödemeden sistemden silmemiz mümkün değil. Yapılabilecek tek bir şey var. O da tahsildarın yanına giderek yapılabilir” dedin. Kalkıp benimle su parasının tahsil edildiği veznenin önüne geldin, oradaki görevli seni görünce “Buyurun Başkanım” diye hemen ayağa kalktı. Siz benim adımı soyadımı söyleyip su borcumu çıkarmamı istediniz. Memur miktarı söyleyince “çok da yüksek değilmiş” deyip cebinizden para çıkarıp faturayı ödediniz. Makbuzu da bana verdiniz. “Bir süreliğine probleminizi hallettik, gerisine de Allah kerim” diyerek beni uğurladınız, dedi. Adam bizi oradaki bir çay ocağına davet edip birer bardak çay ısmarladı.

İkinci misalimiz şöyle: Bir yerde oturmuş üç arkadaş muhabbet ediyorduk. Arkadaşlardan birisi yanımızda bulunan üçüncü arkadaşa “filanca adamın sana selamı var” dedi. Bunun üzerine arkadaşım “ben o adamı tanımıyorum ki nasıl selam gönderiyor. Ben de sordum nereden tanıyorsun? diye kendisine. Bana şu hikâyeyi anlattı: “Doktora yapmak için Lübnan'a gitmek istediğimde pasaport ve resmi işlemleri tamamlamak üzere Ankara'ya gitmiştim. Pasaport işlemleri uzayınca bir kitapevine gittim. Öğle vakti olduğu için yemeğe davet ettiler. Yemekten sonra da hatırı kırk yıl sürecek bir kahve ısmarladılar. Laf arasında durumumu anlattım. Akşama kadar orada oturdum kitaplara baktım. Akşam olunca Hüseyin, benim halimi anlamış olacak ki hadi eve gidiyoruz, dedi. Biraz kem küm ettim ama gidecek başka yerim de yoktu.” Dedi. Yani senen anlayacağın adamı üç dört gün misafir etmişsin seninle tanışıklığı buradan ileri geliyormuş. Arkadaşım şaşkın bir vaziyette inan hiç hatırlamıyorum ama o dönemde bu bizim sürekli yaptığımız bir işti. Her hafta en az bir iki kişiyi fakirhaneye götürür misafir ederdik. Tabii şimdi ne böyle misafirler nede böyle bir ev sahibi yok. Kimse kimseye ne misafir oluyor ne de kimseyi dostu bile olsa evinde misafir ediyor. O günler mi iyiydi yoksa bugünler mi iyiyi bilemiyorum. Ama öyle anlaşılıyor ki o günler, hayırla yad edilmemize vesile olacak işler yapıyormuşuz.

Hadi üçüncü misal de benden olsun. Belediyecilikten sonra öğretmenliğe geri dönmüştüm. Aslında öğretmenliğe geri dönüşümün de ibretlik bir tarafı var ama şimdi mevzumuz olmadığı için oraya girmeyeyim. Daha sonra bir vesileyle yazarım inşallah. İkinci öğretmenliğimin ilk günlerinde şöyle bir şey olmuştu. Okuldaki genç öğretmenler sürekli beni uyarıyorlardı: “Aman hocam artık eski öğrenciler yok. Lütfen dikkat edin öğrencilere sert davranmayın, hele hele birine dokunmaya kalkmayın. Yoksa kendinizi milli eğitim müfettişi önünde bulursunuz.”

Derse girip çıkmaya başladığımda son sınıflardan birinde bir öğrenci iki de bir yanındakine takılıyor oturduğu sıradan kalkıp başka sıraya geçiyordu. Uyarmama rağmen sınıfta gezinip duruyor, kafasına göre takılıyordu. Baktım ki olacak gibi değil, “oğlum sen benimle biraz dışarı gelsene?” dedim. Ben önde, çocuk arkada sınıftan çıktık. Sınıfın kapısını örttüm. Koridorun sonuna kadar gittik. Orada sert ve kararlı bir ses tonu ile: “Bak oğlum, benim canımı sıkma, seni fena yaparım” türü sözler ettim. Çocuk gerçekten korkmuştu “Özür dilerim hocam bir daha olmaz” demeye başladı. Bunun üzerine: “Bak! evladım sen yaramazlık yaptığına göre zeki bir çocuksun. Çünkü yaramazlık yapabilmek zekâ gerektirir. Sen bu zekanı neden iyi işlerde kullanmıyorsun” diye gönlünü aldım, sırtını sıvazladım. Elimi öptürdüm. Birlikte sınıfa döndük. Bir daha da o çocuk benim dersimde hiç yaramazlık yapmadı. Bilakis huzuru bozmaya kalkanlara mâni oldu. Ara sıra yanıma gelirdi, karşılıklı hâl hatır sorardık. Yetim olduğunu öğrendikten sonra daha çok ilgi gösterdim Mezun oldu, gitti.

Ertesi sene, şubat tatilinden sonra okula gittiğimde öğretmenler odasında eski bir öğrenci seni bekliyor hocam dediler. Vardım, baktım ki bu çocuk. “Ooo hoş geldin Ali” deyip tokalaştıktan sonra bir çay ikram ettim Bir çay da kendime aldım, epeyi sohbet ettik. İki yıllık bir meslek yüksek okulu kazanmış, dersleri de iyiymiş, vs. Ayrılık vakti geldiğinde onu kapıya kadar çıkardım. Orada bana dedi ki: “Hocam ben bu okulda 8 sene okudum. Hiç kimse bana sen kimsin, neden böyle davranıyorsun? Demedi. Hiçbir öğretmen senin bana yaptığın şeyi yapmadı, beni hiç fark etmediler.  Bu okulda beni adam yerine koyan tek kişi sen oldun. Bu yüzden seni ziyarete geldim” dedi, elimi öpüp gitti.

Işte iyilik böyledir, yaptıktan sonra unutacaksın ki bir gün aniden karşına çıkıp seni gönendirsin.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Abdullah | 26.11.2022 18:58
"İyilik yap at denize,balık bilmezse Hâlık bilir."