modern zamanların
insan üzerinde ki en olumsuz etkileri ne?
diye sorsak
inanıyorum ki herkes kendi ilgi ve tanıklığına göre kuracak bir cümlesi olacaktır.
acısı, yarası nereden olmuşsa orayı tutacak, söylenecektir.
öyle ama dost, bir yara var ki, valla hiç kabuk bağlayacak cinsten değil.
daha can sıkıntısı bundan rahatsız olmayı bırakın, tam aksine bir durum var
toplumdaki herkesimin kendine hedef tayin ettiği,
hayalleri arasına ilk sıraya kattığı,
uğruna sayısız önüne konan engeli geçerek amansız bir yarışa girdiği
bir problem yaşam biçimi olan var ki;
şu devlete memur olmak var ya!
eski, çok eski zamanlarda,
yani modern devletlerin olmadığı zamanlarda,
devlet halkını korur, ekonomik güvenliğini sağlar, karşılığında vergisini alır
herkes de işine gücüne bakarmış.
mesela halkın nasıl eğitileceğinin devletin işi olmadığı
yani 12 yıl zorunlu eğitimin icat edilmediği,
ne yer, ne içer ne de kazanmasına devletin karışmadığı tam bir sivil hayat varmış…
sonraları sanayi devrimi ve ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte
esas güvenlik için var olması gereken devlet tam bir torna, freze tezgahına dönüşünce
ah ki ah..!
tornadan çıkmış gibi benzer halklar var etmeye karar verildi...
“on yılda onbeş milyon var etmek” kolay değil be dost...
valla üzerimizden “talaşı” alınmamış yerimizi bırakmadılar.
devlet kendi güvenliğini daim kılmak için
itaatkar, kendine göbeğiyle bağlı, takip edilebilir insanlar oluşturmak için
en büyük iş veren oldu...
bir de o ara kapitalizmle paslaşılınca!
köyler boşaldı, milyonluk şehirler kuruldu.
buna rağmen “ağalar” olmadı yetmez dediler!
kadını evinden çıkarttılar
ne için? derseniz eğer; üretim bandında sıkılacak vida için ucuz iş gücü insan lazımdı.
bir makinenin adeta bir parçası haline gelen
hatta üretim bandının çok da önemli olmayan kıyıcığında! ancak yer bulan bir
insanlıktan bahsediyorum.
ne acayip bir şey!
adeta kurulmuş saat gibi yaşıyoruz, buna da yaşamak denirse eğer.
evden çıkıştan akşam eve döneceğimiz
vakte kadar
zil ile başladık, zil ile mola verdik, zil ile paydos yaptık.
“sen önüne gelen banttaki somunu sıkacaksın dediler o kadar.”
‘karmaşık işim var’ diyenler de bunda başka değil esasında, söyletmeyin...
mesaiden bahsediyorum dost, mesaiden!
hani işe giriş ve çıkış saatlerinde cırt diye bastığımız kartlar var ya!
yoklamamızın alındığı ve bir dakikanın dahi önemli olduğu ve hesabı olan anlar diyorum...
modern zamanların insanlığın yaşadığı zulmün en büyüklerinden birisi,
bence
insan fıtratına derin yaralar açan şey esasında insanın “mesai” üzre çalışması.
hastalık bilmez, ölüm bilmez, gönül yorgunluğu bilmez,
insanın illa ki insan olarak yapması gereken bir yer şey vardır ve orada olması gerekir,
onu bilmez, bilmez valla bilmez!
çünkü üretim bandı akmaktadır ve sizin orada sıkacağınız bir somun vardır.
“döner dururuz dolap beygiri” misali.
“kalabalık” olmak işte böyle bi şeydir.
dikkat ettiniz mi?
bütün genç insanlar becerisi, kuvveti, aklı, diploması, vs varken,
taşı sıksa suyunu çıkaracak ama
devletin mesaili ücretli elemanı olmak için niye böylesine ülke nüfusunun hepsi can atar.
tıp okuyan ülkenin en seçkin çalışkan ve disiplini çocukları
dikkat edin “akıllı” demiyorum, o konu ayrı
bi şey,
niye tıp okur? derseniz
okul bitince şimdilik ataması garanti olan devlete işçi olacaklar da ondan.
memurluk garanti yani…
ülkede gençlerin hepsi istisnası azdır
kpss diye bilinen imtihana girmek için okul diplomaları ediniyor ve
onun için koşturmalarını görmüyor musunuz?
veya yüksek lisans yapanların tek derdi
aradan nasıl sıvışırım da bir adım herkesin önüne geçerim, memur olurum telaşıdır.
30 yaşına gelmiş diplomalı milyonlar işsiz ortalıkta geziniyor.
ebeveynlerin dualarının en başına koyduğu
“çocuklarım memur olsun yeter Allah’ım” dedikleri zamanlardan geçiyoruz.
yazmaya başladığım günlerde demiştim ki;
“şimdilerde yaptığım,
kendi için sözü kayda alma çabasıdır...
yani
kendime söyler /yazarım,
ehlime / bizimkilere işte...
yar, çoluk çocuk, torunlar…
bir de,
benden sonraki zaman / nesiller okusun diye.’’
…
öyleyse işte ‘vasiyetim’dir neslime!
“mesaili iş ve devlete memur olmak gibi bir hayaliniz olmasın
olmasın ki;
“kim bilir kendi hayallerinizi kurar ve yaşarsınız adam gibi…’’
meczup
öğle üzeri kaylule uykusundan sonra şöyle bir gerildi;
dinlenmişim
hamd olsun dedi
ve ekledi;
memur mesaisi olan adamın
hayalleri olmaz
en fazla bir başkasının hayalleri için çalışır dedi
ve sustu…
biraz ağır kaçtı be ökkeş!
aldırmayın
meczup işte..!
Faruk Sevim'le Derkenar..
19.09.2023
Fatma Akdokur'la Derkenar...
14.09.2023
Ayhan Bilgen'le Derkenar..
06.09.2023
Mehmet Yavuz Ay ile Derkenar..
26.08.2023
Muharrem Balcı ile Derkenar...
09.09.2023
Ufuk Uras'la Derkenar..
01.09.2023
6-7 Eylül / Mülteciler | Recep Karagöz
07.09.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
Bir 12 Eylül Okuması YUSUF YAVUZYILMAZ 16.09.2023
Zamların Anatomisi - IV. Bölüm MUHSİN GANİOĞLU 16.09.2023
Varoluşsal İdrake Yabancılaşmak ATASOY MÜFTÜOĞLU 17.09.2023
Zamların Anatomisi - I.Bölüm MUHSİN GANİOĞLU 25.08.2023
Bir 12 Eylül Okuması YUSUF YAVUZYILMAZ 16.09.2023
Muhafazakârlık ve Başkaldırı TALİP ÖZÇELİK 05.09.2023