-1-
Kelimelerin Sırtında Boza Pişiren Müslümanların Hali Pür Melali veya Kelimelerin Büyüleyici Dünyasından Otokratik ve Ötekileştirici Yapılar Çıkarmak
Giriş: Klasik Fırkalaşmalardan Modern Cemaatlere Toplumsal Olanı Tüketmenin Kolaycılığı
İslam’ın ilk yüz yıllarında Müslümanlar kendilerini ya ataerkil geleneğin devamı olarak kabilevi aidiyetleri ile ya da siyasi duruşlarını ifade eden tanımlamalarla adlandırmışlardı. Bu adlandırmaların hiç birinde “cemaat” ifadesine rastlanmaz. Özellikle siyasi duruşları nedeniyle oluşturdukları toplumsal ve siyasi yapılar muhalifleri veya o yapının dışındakiler tarafından “falan hizip”, “falan fırka” şeklinde ifade edilmiş ve daha çok bu isimlendirmelerle anılmışlardır/ tanınmışlardır. Müslüman oluşumların, toplumsal yapıların kendilerini “cemaat” olarak adlandırmaları modern bir durumdur ve 19.yy ve sonrasının özellikle de Osmanlı sonrası dönemin isimlendirmeleridir. Müslüman coğrafyanın Batılı sömürgeciler tarafından işgal edilmesi, klasik toplumsal yapıların çözülmesi, dolayısıyla Müslümanların geneli tarafından kabul edilen meşru bir siyasi otoritenin olmayışı ile doğrudan ilişkilidir.
Bu modern isimlendirme için “cemaat” ifadesinin seçilmesinin elbette bir anlam ve gerekçesi vardır ama bu kullanım kelimenin sözlük anlamı ve ilk dönem kullanımı ile uyumlu değildir; hatta dildeki yeri ve tarihteki kullanımına aykırı olarak dokunulmaz, kutsal, dini/İslami bir kelime/kavram addedildiği bile söylenebilir. Kelimenin kendisi dogmalaşıp dokunulmaz hâle gelince kendilerine “cemaat adı verilen yapılar da dokunulmaz/ eleştirilemez hâle gelmişlerdir. Hele kelime “İslami” takısı ile birlikte “İslami Cemaat” şeklinde kullanılınca bu tartışılmazlık ve kutsanma had safhaya çıkmaktadır. Cemaati ve cemaat olgusunu eleştirenler İslami eleştirmekle, İslami kavram ve kuruluşlara/oluşumlara saldırmakla suçlanabilmektedirler.
Oysa kelime Kur’an da ve İslam’ın ilk yüz yıllarında daima sözlük anlamında, toplamak ve toplanmakla ilgili olarak kullanılmaktadır. Topluluk anlamındaki kullanımı çok yaygın değildir ve kullanıldığı durumlarda belirgin, tanımlanmış yapıları, oluşumları ifade etmez.[1] Kur’an da ve İslam’ın ilk yıllarında bir topluluk ve grup anlamında, “hizb”[2] “fırka”[3], “şia”[4], “taife”[5], “ümm/ümem/ümmet”[6] Müslüman topluluğu tanımlamak anlamında da “millet”[7] kelimesi özellikle de “milleti ibrahim”[8] ifadesi kullanılmaktadır. Ayrıca Kur’an, aidiyeti de ifade eden topluluk anlamında çok yoğun bir şekilde nötr bir anlamda “kavm” kelimesini (126 kez) kullanır.
Grup ve toplulukları ifade eden bu kelimelerin hemen hemen hepsinin İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren sosyal ve siyasal hayattaki yansımaları biraz sorunludur ve ayrıştırıcı, ötekileştirici, dışlayıcı bir çağrışıma sahiptir. Bu olumsuz çağrışımların Kur’an’da da yansıması bulunmaktadır.[9] Sanırım bu olumsuz çağrışımlar, modern dönemlerde Müslümanları yeni isim arayışlarına yönlendirmiştir. Kur’an’da geçen ve ilk dönemlerden beri kullanıla gelen bir kelime olmasına rağmen her hangi bir gruba isim olmamış olması ve “cami cemaati” gibi sıcak çağrışımlara, kapsayıcı ve kuşatıcı bir anlama sahip olması nedeniyle Modern dönemde Müslümanlar kendilerini ve toplumsal yapılarını tanımlamak için “cemaat” kelimesini tercih etmiş olmalılar.
Bu anlaşılır bir durumdur. Aynı şekilde modern dönemde dünyanın küçülmesi (yeni ulaşım imkânları nedeniyle seyahatlerin kolaylaşıp kısalması) insanların çok sık yer değiştirmesine, kabilesel aidiyetin zayıflamasına, kapalı devre bir görünüm arz eden toplumsal yapıların daha gevşek bir yapıya evirilmesini ve farklı etnik kökene sahip, farklı anlayış ve kültürdeki Müslümanların tanışıp kaynaşmalarını da sağladı. Dolayısıyla çok farklı bölgelerden gelen, bu farklı kültürlere sahip Müslümanların oluşturdukları yeni birliktelikleri geleneksel hizip, fırka ve grup isimlendirmeleri ile tanımlamak zorlaştı. Büyük ihtimalle “c-m-a” kökünün ayrışmayı değil birleşmeyi, bir araya gelmeyi, toplamayı, toparlanmayı ifade ediyor olması, bu kökten türeyen “cemaat” kelimesinin modern dönem Müslüman toplumsal yapılarına isim olmasına neden olmuş olabilir.
Özellikle bölünüp parçalanmadan, fırkalaşmaktan çok çekmiş olan Müslümanlar, kendi yapılanmalarını ”hizip” ve “fırka” gibi olumsuzluk yüklü kelimelerle ifade etmekten, isimlendirmekten imtina etmiş olabilirler. Bu duyarlılığın son yüz yıllarda tüm Müslüman coğrafyada arttığına şahit oluyoruz ve bunun bir yansıması olarak kendi topluluklarını tanımlamak için “cemaat” gibi kuşatıcı ve toparlayıcı ifadeleri tercih ettiklerini görüyoruz. Ancak bu yapıları oluşturan Müslüman zihnin değişmemiş olması, hala teslimiyetçi, mutlak itaatçi, ötekileştirci ve benmerkezci kodlarla hareket etmesi nedeniyle bu tür isimlendirmeler hiçbir yaraya merhem olmadı, ayrışmaların, bölünmelerin, yeni düşmanlıkların önüne geçilemedi. Aksine sorunun daha da ağırlaşmasına neden oldu. Kısacası bugüne geldiğimizde bu tür oluşumların pek çoğunun masum, kendiliğinden, doğal bir süreçte ortaya çıkmadıkları ya iç ya da dış dinamiklerin etkisi ve yönlendirmesiyle bir sosyal mühendislik projesi olarak ete kemiğe büründüğü anlaşıldı. Ve görüldü ki ortaya çıkan bu yeni durum her boyutu ile sorunlar yumağıdır, hatta burada ciddi bir aldatmaca söz konusudur.
Şöyle ki; bugün Müslüman coğrafyada “hizip” ve “fırka” olmayı bile beceremeyen ancak kendilerini “cemaat” olarak tanımlayan yüzlerce topluluk bulunmaktadır. Her birisi İslam’ı ve Müslümanları kendilerinin temsil ettiğini hatta ‘cemaatlerinin bütün Müslümanları kuşattığını var saymaktadırlar/ iddia etmektedirler. Dahası da var; bu yapılar bütün Müslümanların kendilerine katılmalarını beklemekte, pek çok cemaat müntesibi de bir gün bunun kendi cemaatlerinin şemsiyeleri altında gerçekleşeceğine ciddi ciddi inanmaktadır. Ancak bu beklenti bir türlü gerçekleşmemektedir. Bu beklentinin gerçekleşmemesi cemaat yöneticilerini ve müntesiplerini bir özeleştiriye sevk etmek yerine hırçınlıklarını hatta saldırganlıklarını arttırmaktadır. Tüm bu sabit fikirliliğin, kendi yapılarını kutsayıp dogmalaştırmalarının doğal sonucu “tekfir” müessesinin çalışmaya başlaması ve kendi cemaatleri dışındaki tüm Müslümanların İslam çerçevesi dışına çıkarılmasıdır. Bu konuda zengin bir dini literatüre de sahibiz. Her cemaatin/ hizbin/ fırkanın kendilerini “fırkayı naciye” olarak tanımlaya geldiği bir kültüre, tarihi bir mirasa sahibiz. Günümüz “cemaatleri” bu anlayışı neredeyse temel duruşları haline getirmiş gibidir ve bu anlayışın bir gereği olarak diğer yapıları yetmiş iki fırkadan birinin içine sokmakta fazla zorlanmamaktadır. Sonuç olarak Müslüman coğrafyada birbirini tekfir eden ve kendini” en merkezi” konumda gören yüzlerce “fırkayı naciye”, Cennetin kapılarını birbirlerinin yüzlerine kapatmaya devam ederken, bu yapıların her birinin adının “… cemaat” ile bitmesi ayrışmayı, ötekileştirmeyi ve düşmanlıkları sonlandırmıyor, aksine tetikliyor. Dolayısıyla bugün Müslümanlar olarak tarihtekinden daha tehlikeli/sorunlu bir durum ve açmaz ile karşı karşıyayız.
Üzülerek söylemek gerekir ki, bugün için cemaatler Müslüman milleti/ümmeti parçalamanın bir aracı haline gelmiştir. Pek çok sorunlarına rağmen Müslümanları coğrafi ve siyasi olarak bir arada tutan imparatoryal sistemin (Osmanlı Hilafetinin) de ortadan kaldırılmasıyla birlikte bu yapılar daha tehlikeli bir hâle gelmişlerdir. Çünkü bunların her biri kendilerini bir bütün olarak bir din hem de tüm kurumlarıyla/alt oluşumlarıyla birlikte bir devlet/siyasi organizasyon olarak görmektedir. FETÖ ve İŞİD/DEAŞ örneğinde görüldüğü gibi emperyal güçlerin bir aparatı/ koçbaşı olarak kullanılmaları her an mümkündür: bu durum sadece bir zamanlama, planlama ve olgunlaşma işidir gibi görünüyor.
[1] Bknz: Ali İmran:3/155, 166, Enam6/149, Enfal:8/41, Adiyat:100/5. [2]Hizb: Maide:5/56, Kehf:18/12, Müminun:23/53, Rum:30/32, Fatır:35/6, Mücadele:58/19, 22. [3]Fırka: Tevbe:9/122, 56, Şuara:26/63, Rum:30/32. [4] Şia: Enam:6/65, 159, Kasas:28/4, Rum:30/32 [5] Taife: Ali İmran:3/69, 72, 154, Nisa:4/81, 102,113, Araf:7/87 … [6] Enam:6/38, 42, Araf:7/38, 160, 168, Hud:11/48, Rad:13/30, Nahl:16/63, Ankebut:29/18, Fatır:35/42, Fussilet:41/25, Ahkaf:46/18, Bakara:2/128, 134, 141, 143, 213, Ali İmran:3/104, 110, 113, Nisa:4/41, Maide:5/48, 66, Enam:6/108, araf:7/34, 38, 159, Yunus:10/49, Rad:13/30, Hicr:15/5, Nahl:16/36, 84, 89, 92, 93,120, Hac:2/34, 67,Müminun:23/43,44, 52. Neml:27/83, Kasas:28/23, 75, Fatır:35/24, Mümin:40/5, Zuhruf:43/22, 23, 33, Casiye:45/28. [7] Yusuf:12/37, 38, Hacc:22/78, Sad:38/7. [8] Bakara:2/130, 135, Ali İmran:3/95, Nisa:4/125, Enam:6/161, Nahl:16/123) [9] Mü’minun: 23/53 - (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. Rum:30/32 - Onlardan ki dinlerini ayırıp öbek öbek (şiian) olmuşlardır, her hizib kendilerindekine güvenmektedir/ kendinde olanla yetinmektedir. Enam:6/159 - Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. Kasas:28/4 Çünkü Fir'avn o yerde başkaldırmış ve ahalisini fırka fırka (şian) edip arkasına takmıştı, onlardan bir taifeyi ezmek istiyor, oğullarını boğazlatıyor ve kadınlarını hayata atıyordu, o cidden müfsidlerden idi. Şura: 42/13 - Sizin için: dinden Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vahyeylediğimizi ve İbrahim’e ve Musâ’ya ve İsâ’ya tavsiıye kıldığımızı teşri' buyurdu şöyle ki: dinî doğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin, müşriklere bu da'vet ettiğin emir ağır geldi, Allah ona dileklerini seçecek ve yüz tutanları ona hidâyetle erdirecektir. Ayrıca “fırka” kelimesi ile” tefrika” kelimesinin aynı kökten geldiğini de hatırlayalım.
Not: Bu Makale Yetkin Düşünce Dergisi’nin 19. Sayısında Yayınlanmıştır.
Faruk Sevim'le Derkenar..
19.09.2023
Fatma Akdokur'la Derkenar...
14.09.2023
Ayhan Bilgen'le Derkenar..
06.09.2023
Mehmet Yavuz Ay ile Derkenar..
26.08.2023
Muharrem Balcı ile Derkenar...
09.09.2023
Ufuk Uras'la Derkenar..
01.09.2023
6-7 Eylül / Mülteciler | Recep Karagöz
07.09.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
Bir 12 Eylül Okuması YUSUF YAVUZYILMAZ 16.09.2023
Zamların Anatomisi - IV. Bölüm MUHSİN GANİOĞLU 16.09.2023
Varoluşsal İdrake Yabancılaşmak ATASOY MÜFTÜOĞLU 17.09.2023
Zamların Anatomisi - I.Bölüm MUHSİN GANİOĞLU 25.08.2023
Bir 12 Eylül Okuması YUSUF YAVUZYILMAZ 16.09.2023
Muhafazakârlık ve Başkaldırı TALİP ÖZÇELİK 05.09.2023