metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

MEHMET AKİF ÜZERİNE BİR TARTIŞMA

YUSUF YAVUZYILMAZ
28.12.2020

Mehmet Akif’in Abdülhamid eleştirileri üzerinde çok tartışılan bir konudur. Kuşku yok ki, bir konuda araştırma yaparken duygusal bağlılıkların bir tarafa bırakılması ve temel kaynaklara inilmesi zorunludur. Ayrıca söz konusu aydın, alim ve düşünür zaman içinde görüşlerini değiştirmiş ise onu da göz önüne almak gerekir. Çünkü bir gerçeği yok saymak, görmezden gelmek entelektüel ahlaka uygun değildir. Bu yüzden Mehmet Akif hakkındaki tartışmayı Mehmet Akif’in yazdığı eserler üzerinden değerlendirmek gerekmektedir.

Bazı kişilerin Akif'in, Abdülhamid eleştirilerinden daha sonra vazgeçtiği şeklindeki değerlendirmeleri maalesef doğru değildir. Mehmet Akif, öldüğü 1936 yılına kadar Abdülhamid hakkında yazdıklarından dolayı hata ettiğini ve pişmanlığını içeren tek bir satırı bile yoktur. Akif, Abdülhamid'e hangi gerekçeler ile muhalif ise, aynı gerekçeler ile İttihat ve Terakki iktidarına ve Cumhuriyet modernleşmesine (Tek Parti Dönemi) karşı idi. Akif, muhalefet gerekçeleri olan özgürlük ve adalet konusunda tutarlı bir yapıya sahiptir. Akif'in eleştirileri ilkeseldi. Yönetimde kimin olduğu çok önemli değildi. Akif, tutarlı ve ahlaki muhalefet konusunda bize yol gösterecek önemli bir örnektir.

            Önce Mehmet Akif’in temel eseri Safahat’ta Abdülhamid hakkında yazdıklarına göz atalım:

                           

“Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdad 

Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd! 

Diyor ecdadımız makberlerinden: Ey sefil ahfad, 

Niçin binlerce ma'sûm öldürürken her gelen cellad, 

Hurus etmezdi, mezbuhane olsun, kimseden feryad?”

 

“Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek, 

33 yıl bizi korkuttu 'Şeriat!' diyerek”

 

“Mefahir bekleyen abadan evladı hacil ettin;

Ne ali kavm idik; hayfa ki sen geldin sefil ettin;

Bütün ümmid-i istikbali artık müstahil ettin;

Rezil olduk… Sen ey kâbus-i huni, sen rezil ettin!

Hamiyyetgamz eden bir pak alın her kimde gördünse,

Bu bir cani!' dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.”

 

“Hele Fir'avn'ın elinden yakamız kurtuldu; 

Hele mahvolmadan evvel sizi millet buldu. 

Ah efendim, o herif yok mu, kızıl kafirdi”

 

“-Ortalık şöyle fena, böyle müzebzeb işler, 

Ah o Yıldız'daki baykuş ölüvermezse eğer, 

Akıbet çok kötü”

 

“Kafes arkasında hanımlar gibi saklıydı Hamid Koca şevketli! 

Hakikat bunu etmezdim ümid. 

Belki kırk elli bin askerle sarılmış Yıldız; 

O silahşörler, o al fesli herifler sayısız. 

Neye mal olmada seyret, herifin bir namazı: 

Sade altmış bin adam kaldı namazsız en azı! 

Hele tebziri aşan masrafı, dersen, sorma”

 

“Kimse söyletmiyor artık bizi bak sen derde;

Mürteci' damgası var şimdi ellerde.

Bir fenalık görerek, yapma desen alnına ta,

İniyor hatt-ı celisile hamidi tuğra!

İşte gördün ya, herif 'saye-i-hürriyette'

Diyerek, başlamak üzereydi hemen tehdide!

Eskiden vardı ya meydanda gezen ipsizler:

Hani bir saye-i şahane çekip her şeyi yer!

Onların birçoğu ahrar-ı izam oldu bugün

Mürteci, nah kafa, bizler… Kerem et, hâli düşün”

            Mehmet Akif’in hakkında önemli bir eser yazan ve Mehmet Akif’in kendisine kardeşim dediği Mithat Cemal Kuntay şu ifadelere yer vermektedir:  Akif, üç padişahtan Reşad’a kızıyor,  Hamid’den iğreniyor, Vahdettin’e hem kızıyor, hem iğreniyordu…  Eşref’in “ Besmele gûş eyleyen şeytan gibi/Korkuyorsun höt dese bir ecnebi/Padişahım öyle alçaksın ki sen/İzzet-i nefsin Arab İzzet gibi” kıtasına bayılırdı. Abdülhamid’den yalnız mânen değil, maddeten de iğreniyordu. 1908 Meşrutiyeti’nde Meclis-i Mebusan’ın açılacağı gündü. Akif’le Büyük Reşid Paşa türbesinin önünden geçiyorduk. Halk koşmaya başladı. İzdihamın koşması sâridir; biz de koştuk. Akif beni bıraktı, kalabalığı yardı; yarmasıyla beraber geri kaçtı; sapsarıydı. “Bir cinayet mi var?” dedim. “Aman dur, midem bulanıyor” dedi. Midesinin bulanması ifade tarzı değildi; bütün safrası yüzündeydi. “Hasta mısın yoksa?” dedim. Hasta filan değildi; ömründe ilk defa Abdülhamid’in yüzünü görmüştü. Padişah açık bir arabada Meclis-i Mebusan’ın küşad resmine [açılış merasimine] gidiyordu. Akif: “Boyalı sakalı ile suratı birdenbire karşıma çıktı; fena oldum” dedi. Halk geçip giden arabayı hâlâ alkışlıyordu. Akif: “Aman yarabbi, otuz üç sene bu! Hâlâ alkışlıyorlar, kaçalım. Bir sokağa sapalım!” dedi. Bu alkışların duyulamayacağı bir yer arıyordu. Bir müddet sonra Sultan Hamid mebuslara Yıldız köşkünde bir akşam yemeği verdi. Yemekten sonra bazı mebuslar Abdülhamid’in ellerini öptüler. Akif buna haftalarca kızdı…” (Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif, s. 242-243)

Abdülhamid dönemi İslamcılar genel olarak Abdülhamid’e muhalif idiler. İslamcılık üzerine önemli çalışmalar yapan İsmail Kara bu konuda şu ifadelere yer vermektedir: “Cumhuriyet döneminde, özellikle tek partili yılların sonlarından itibaren muhafazakâr mütedeyyin kesimin tarih anlayışı büyük ölçüde Cumhuriyet ideolojisinin tarih anlayışının karşısında kurulup geliştiği için ve bunun uzantısı olarak bir tür Osmanlı sevdası veya hayranlığı üzerinden ifade edilmesi sebebiyle; diyelim ki İslamcı olarak bildiğimiz ilmiye yahut tarikat mensubu zevatın nasıl olup da Sultan Abdülhamid karşıtı olduğu meselesi zor anlaşılır bir mesele olarak kalmaktadır. Ama vakıa budur. Mehmet Akif, Bediüzzaman Said Nursi, Mustafa Sabri Efendi, Said Halim Paşa, Manastırlı İsmail Hakkı, İskilipli Atıf Efendi gibi aklımıza gelecek onlarca isim böyledir. “(İsmail Kara - Üç Devir, Üç Elmalılı Hamdi)

Mehmet Akif'in Abdülhamid eleştirilerinden pişman olduğunu söyleyenler yazdığı " Semerci ve Eşekler" şiirindeki şu dizeleri örnek gösteriyorlar:

 

“Giden semerciyi derler, bulur muyuz şimdi?

Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi.

Nasıl da kadrini zamanında bilmedik, tuhaf iş!

Semer değilmiş o, rahmetlininki devletmiş...”

 

Oysa hakikat böyle değil. Önce şiirin tamamını okuyalım:

Semerci ve Eşekler

 

“Oğlum, bu temenni neye benzer, bana bak:

Eşeklerin canı yükten yanar, aman, derler,

Nedir bu çektiğimiz derd, o çifte çifte semer!

Biriyle uğraşıyorken gelir çatar öbürü;

Gelir ki taş gibi hain, hem eskisinden iri.

Semerci usta geberseydi… Değmeyin keyfe!

Evet, gebermelidir inkisar edin herife.

Zavallı usta göçer bir gün akıbet, ancak,

Makaamı öyle uzun boylu nerde boş kalacak?

Çırak mı, kalfa mı, kim varsa yaslanır köşeye;

Takım biçer durur artık gelen giden eşeğe.

Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner;

Sırayla baytarı boylar zavallı merkepler.

Bütün o beller, omuzlar çürür çürür oyulur;

Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.

“Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?

Ya böyle kalfa değil, basbayağ muallimdi.

Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:

Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!”

Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak;

Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.

Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;

Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.“

 

Dikkat edilirse, ilgili ifadeler şiirde söz konusu ifadeler tırnak içinde veriliyor:

“Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?

Ya böyle kalfa değil, basbayağ muallimdi.

Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:

Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!”

 

Bu dizelerle Abdülhamid'i savunanlara  karşı Akif cevap veriyor:

 

"Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak;

Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.

Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez;

Yular takıp seni bir kimsecik sürükleyemez.

Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere;

Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.“

 

Mehmet Akif, Abdülhamid'e muhalefet ederken özgürlük ve eşitlik talep ederek baskıya karşı çıkıyordu. Bu duruş bütün zamanlar için uyulması gereken bir mirastır.

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
BAYRAM | 03.01.2021 14:07
"Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak;