metrika yandex
  • $32.68
  • 35.22
  • GA17640

Hakaret Etmek Benim Hakkım!

KADİR ÇİÇEK
27.08.2022

 

Genelde dünya, özelde Türkiye'nin özellikle genç kesimini oldukça çabuk ve derinden etkileyenler, sanatçı, şarkıcı, aktivist veya oyuncu kesimidir. Bu bütün çıplaklığıyla ortada. Türkiye'de sanat ve sanatçı kavramına dönük algı oldukça ilginçtir. Gün geliyor sanatın olmadığı, emeğin yer almadığı uğraşıya sanat denilirken; iki kelimeyi fonla eşleştirene de ne yazık ki sanatçı deniliyor. Ancak konumuz bu değil.

Bugün gençlerin kendilerine ait özgün fikirleri neredeyse yok. Sadece genç kesim değil, giderek kutuplaşan, nefreti yüreklerine silinmeyecek derinlikte kazıyan, dinlemeye tahammül edemeyen, itham ve karalamayı kendine ilke edinen insanların da fikir yönünden oldukça eksiklikler taşıdıkları ortada ve sayıları da giderek artmakta. Karşılıklı kin yüklü bakışlar ve ifadeler peydahlayarak aramızda onarılması zor çatlaklar oluşturuyoruz. Bu kadar ayrılıkları çoğaltanlar elbette ki belirli kesimlerin öncüleri ve tetikçilerdir. Onların kışkırtıcı ve tahrik edici söylem ve mesajları, içimizdeki duyguları çabucak harekete geçirebiliyor. Böylece umuda dönük yumruklarımız, havada emir bekleyen kölelerin mızrakları misali düşman arıyor. Kallavi sloganların buyrukları altında hedefe yürümeyi bir tür hüner zannediyoruz.

Özellikle dine karşı mesafeli yaşam tarzları sürdürenlerin sosyal medyayı daha fazla aktif kullanarak algı oluşturdukları bilinen bir gerçektir. Aralarındaki inanç/düşünce/yaşam tarzının ortak nokta oluşu, onları bir araya çok çabuk getirebilmekte. Bu kenetleniş onların sesini daha fazla gürleştirmekte ve etkili kılmaktadır. Benimsedikleri inanç veya yaşam tarzının, onları bir arada tutarak kutsalları etrafında kolayca kenetlendirdiği söylenebilir. Kendilerince kutsal olan ve "kırmızı çizgimizdir" diye tanımladıkları dokunulmaz değerleri vardır. Bu değerlerine en ufak bir eleştiri, saldırı yapıldığında veya hakaret edildiğinde kıyametleri koparırlar. Ancak başkalarının kutsallarına veya değerlerine rahatlıkla hakaret etme cüretini gösterirler. Hatta başkalarına hakaret ederken kendilerine dokunulmasını ve engellenmeyi asla sindiremezler. Çünkü onların anlayışında, başkasına hakaret etmek "ifade özgürlüğü" iken kendilerine hakaret edilmesi ise haddi aşmaktır. Yaptıkları hakaretlere tepki gösterildiği zaman altında siyasi çıkarın olduğunu ve bunun bir hedef gösterme olduğunu haykırmaya başlarlar. Hatta işi sanata, cinsiyete, özgürlüğe vardırıp kitleler üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışırlar.

Kendi mahallesi hakarete uğradığında avazı çıktığı kadar bağırırlar. Yaşananların gerçek yüzü görünürde olandan çok daha fazlasıdır. İçlerinde dine karşı besledikleri kin, onları insanlıktan çıkarabilecek kadar körleştirmiş durumda. Örneğin, Başak Demirtaş'a yapılan hakaretten dolayı ceza alan kişinin bu cezayı hakettiğini¹; medyada Alevileri hedef alan hakaret içerikli sözlerden dolayı tutuklanan kişi için daha fazla ceza alması gerektiğini²; Atatürk'e yönelik sözlerinden dolayı tutuklanan Safiye İnci³ için olmadık sözler ve hakaretler sarf edenler, kendileri hakaret yaptığında, kendilerine dokunulmaması gerektiğini çünkü bunun ifade özgürlüğü olduğunu haykırıyorlar. Bunun nedeni, bu toprakların yegâne sahibi olarak kendilerini görmeleridir. Gerçi bunların kim oldukları ve gayelerinin ne olduğu, 28 Şubat döneminde yaptıkları haksızlıklarla ortada duruyor. Onların gözünde "diğerleri" her zaman için yobaz olmaktan başka bir şey değildir.

***

Yaşanan olaylara herkes farklı bir pencereden bakıyor. İnsanlar çoğu zaman kendisinden uzak olan bir görüş veya yere dokunulduğunda bu duruma tepkisiz kalıyor. Ne var ki kendi görüşlerine yakın yerlere bir itiraz veya eleştiri geldiğinde susamazlar. Böylesi bir anlayıştan adalet ve hakkaniyet beklemek abesle iştigal etmek olur. Sadece kendisine dokunulduğu zaman itiraz eden bir yerden dik duruş beklemek zordur. Güzel davranış odur ki hangi yere bir yanlış yapılırsa yapılsın karşı çıkmak gerek. Nereye haksız bir saldırı olursa olsun karşısında durmak gerek. Bir kitleyi düşman göstermek, kutsalı küçük gösteren eylemlerde bulunmak, değerlerle alay etmek gibi yüreğe dokunur davranışlar sergilemek insanlık adına sadece vahim neticeler doğurur. Kaldı ki şirke savaş açan Kur'an, buna rağmen başkalarının tanrılarına/kutsallarına/putlarına sövmeyi yasaklıyor.(Enam/108.ayet)

Kitlelere sundukları yaşam tarzlarının içeriği üzerinde düşünüldüğünde tamamen toplumun çöküşüne dönük eylemler geliştirdikleri görülecektir. Bunu ifade ederken bir şarkıcı veya oyuncudan yola çıkıldığı yanılgısı oluşmasın. Bu bir zihniyet meselesi. Bir toplumun ifsat süreci, bu kesimin topluma aşıladığı yaşantı şekliyle başladı. Gençler arasında cinsiyetsizlik anlayışının yaygınlık kazanması bu kesimin eliyle sürdürülüyor. Aile kavramının değersizleştirilerek dağılması, yine bu kesimin "oynamış" olduğu tamamen bozmaya dönük mesaj içeren ciddi rollerin etkisiyledir. Boşanmaların, dağılmaların, ahlâkî çürümenin, günaha batmanın, dini alaya almanın, kutsalı küçümsemenin, değerleri yok saymanın, kadını bir yandan sunum malzemesi yaparlarken bir yandan bunun erkek karşısında elde edilen zafer olduğunun başlangıç noktası, bu kesimin bu toplumun zihnine oynadığı rollerle, söyledikleri şarkılarla, izlettikleri görüntülerle işlenmektedir. Giderek normalleşen bir ahlâkî çöküş var. Ve bu çöküş ve kokuşmuşluğa itiraz edildiğinde, bu itirazı bertaraf edecek, bu itirazı susturacak, bu itirazı bastıracak bir balyoz var ellerinde. Bu balyoz kimi zaman "laiklik", kimi zaman "benim yaşantım" balyozudur. "Aileler yok oluyor" diye yükselen bir ses duyduklarında bu sesin üzerine çullanarak kısmaya, hatta yok etmeye çalışırlar. "Gençler zehirleniyor, cinsiyet üzerinden kişilik inşa edilmez" denildiğinde "vay yobaz" diye çığlıklar yükseltirler. Ortada olan bir yanlışı, bir hatayı hatta vahim bir günahı dile getirip yanlış olduğu söyleniyor. Bunun ardından gelen ilk tepkiler, "falan yerde falan tarihte falan kişinin yaptığı şeye niye sesin çıkmadı" şeklinde oluyor. Yapılan bütün yanlışların üzeri, diğer yanlışlar ifade edilerek görmezden geliniyor. "Senin yanlışın var benim de olmalı" anlayışı toplumda yerleşke halini aldı.

Bunların görünüşlerine bakıldığında, tam bir doğa severler. Hayvanlara en ufak bir zarar dokunduğunda kudurmaya başlarlar. Kadına şiddet olayını, siyasi ve ideolojik malzeme yapmayı iyi becerirler. Ama söz konusu mazlum olduğunda, sıra dine geldiğinde, baş örtülü bir kadın katledildiğinde sesleri çıkmaz. Savaştan dolayı ülkesini terk edenler umurlarında değildir. Bir insanın katledilmesi bir hayvanın katledilmesinden daha önemsizdir onlar için. Yeter ki katledilen onlardan olmasın!

Oynadıkları rollerde birer kahramandırlar; ama gerçek hayatta tam bir uyuşturucu müptelası... Oynadıkları filmlerde iyilik abidesidirler; ama gerçek hayatta hataya tahammül edemeyen bir saldırgan... Çıplaklığı ve aldatmayı sergiledikleri oyunculukları ile normalleştirmek için çırpınırlar; ama aralarında yaş farkı bulunan evli erkek ve kadınla alay etmeyi alışkanlık haline getirirler. Ellerinde viski kadehleri ile modern olmanın resmini çizerler; ama özendirerek ve sevdirerek evlere soktukları içkilerin kaç ailenin sonunu getirdiği onların umurunda bile değildir. Evlilikleri bazen haftalar hatta günler ve saatler bile sürmediği halde evlilikleri bir ömür süren bir ailede durmadan kadının erkeğin kölesi olduğunu empoze ederler. Kendileri sürekli olarak nikahsız birliktelik, saatlik ilişkiler yaşadıkları halde Hz Peygamber'in çok evliliği üzerinden ukala konuşmalar yaparlar. İsrafın, lüks yaşantının ve gösterişli eşyaların köleleri oldukları halde etraflarına topladıkları gönüllü köleler sayesinde birer efendi olduklarını zannederler. Karakterin gösterişte ve pahalı eşyalar taşımada; modanın vazgeçilmez hakikat; önem verilmesi gereken şeyin makam; hayatın sadece bu dünyadan ibaret olduğunu durmadan zihinlere işlerler.

Tüm bu bozgunculuk zincirlerinden ötürü de her kutsala, her kuruma, her değere, her inanca rahatça sövebilecek cesaretleri olduklarına inanırlar. Aslında onları cesaretlendiren etraflarında toplanan çalıntı kişiliklerdeki kitledir. Bir türlü kimliğinin idrakinde olmayan çoklu benliklere sahip kölelerdir onlara bu cüreti veren. Tabi ki bir de tam anlamıyla dine düşman olan iblis fikirli kodamanlar...

Aslında böyle bir zihniyetin hedef noktasında sürekli olarak din var. Dine açıktan söyleyemediklerini dernekler, kurumlar veya kişiler üzerinden saldırarak kusuyorlar. Şu bir gerçek ki yüreğinin derinliklerinde günah tortusu biriktirenlerin dine deliler gibi saldırmaları hiç de anormal karşılanmamalı. İslam'da bulamadıkları eksiklikten ötürü Müslümanların yaptığı yanlışları bahane ederek kinlerine kin katıyorlar. Bunlar İslam'a tahammül edemeyen, bu yüzden de her türlü sapkınlığı özgürlük ilan ederek normalleştirmeye çalışanlardır.

Bir de İslam adını kullanarak her türlü kötülüğü meşrulaştırmaya çalışanlar var. Bunlar da en az diğerleri kadar bataklığa gömülmüşlerdir. Kendi yanlışlarının üzerini "İslam" cilası ile kapatmaya çalışanların yaptıkları şey, Allah'ı kandırdıklarını zannetmelerinden başka bir şey değildir. Kendi mahallesi kötülük yaptığında görmezden gelen; ama öteki mahallenin yanlışını bas bas bağıran kişi, kendini aldatmaktan başka bir şey yapmış olamaz. Bu kişiden merhamet ve adalet de beklenemez. Dolayısıyla güç elinde olduğunda, sopayı vuracağı ilk kişi yanlış ve haksızlık yapan değil, yanlış yapmamış olsa bile onun gözünde "öteki" olandır. Bu işe, neresinden bakarsanız bakın İslam'ın ilkelerinin olduğunu söylemek imkansızdır.

Şunu da unutmamak gerek; bir yanlışı bir siyasi parti eleştirdi diye o yanlış doğru olmaz. Yanlış her yerde yanlıştır. Herhangi bir parti yapılan yanlışı dile getirdiğinde bunun siyasi malzeme konusu yapılmak üzere kurgulanmış bir olay olduğunu ısrarla ifade etmek saplantılı ruh halini ortaya koyar. Bu, tam tersi durum için de geçerli. Bir siyasi parti veya kesim, bir yanlışı savunuyor diye o yanlış doğru olmaz. Yanlışı, zihinlere doğrunun suretinde yansıtmak doğruya da doğruyu bulmaya çalışana da eziyettir. Bu, tam anlamıyla doğruya savaş açma ve doğrunun ciddiyetini yok etme girişimidir. Bu bakımdan, bir kesime duyulan düşmanlık, doğruyu savunma önünde engel teşkil etmemelidir. Siyasi malzeme haline getirilmiş bir olayda doğruyu savunmak, yanlışın sınırlarına set çekmek olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Aslında herkes adaleti kendi yaşam şekline destek bulmak için istiyor. Kendi düşünce ve yaşayışına eleştiri yapıldığı zaman kimse adaletten bahsetmez. O an sadece Yargısız infazı savunur. Kendi partisine, kendi ideolojisine saldırı olduğunda "asalım keselim" sözleri, kendileri saldırgan olduğunda yerini adalet naralarına bırakıverir. Bu sebepten ötürü, bugün, adalet bu toprakları çoktan terk etti. Vicdanlardan ve düşüncelerden merhameti söküp atanların diyarında adaletin barınması mümkün değildir.

İnsanların ideolojik saplantıları nedeniyle bugün insanlık, derin ideolojik çarpışmalar dönemini yaşıyor. Aslında ilkeler susturulmuş, dinlemeler unutulmuş, kalemler körelmiş durumda. Kılıçlar bilenmiş, benlikler okşanmış, hakaretler süslenmiş bir şekilde bekliyor. Bu ülkenin temel taşlarını ahlâkî çürümüşlüğün dinamitleriyle boyayanların, laikliği bir sopa gibi elinde tutanların, dine her türlü saldırıyı meşru hak olarak görenlerin hayatlarında, gözlerinde, görüntülerinde, davranışlarında makam, mevki ve zenginlikten başka bir şey yoktur. Ellerindeki tek avuntu, sınırsız kazanç ve harcama. Böylesi insanları örnek alanların kendi hayatlarından memnun olmaları imkansızdır. Çünkü onlar da aynı hayatı yaşamak için dinlenmeden çalışmak, kazanmak, kazandığını sınırsız zevklerle harcamak zorundalar. Böyle bir yaşam şeklinin kölelik olduğunu idrak etmek onlar için yobazlık tanımıdır. Zira onlar efendilerinin yaşadığı gibi yaşamak için kölelik zincirinde bir halka olmayı hayatın amacı zannediyor.

Mesele asla bir şarkıcının hakaret içeren ifadeleri değil. Mesele kokuşmuş bir zihniyetin bu topluma en ufak bir katkısı olmadığı, bu toplumun neslini ifsada sürüklediği, kendi laik sistemlerinin ürünü olan çürümüşlüğün insanlarda kimlik yozlaşması doğurduğu halde bütün kötülüklerin İslam'dan geldiğini açık veya örtülü bir şekilde dile getirme cüretkarlığıdır. Mesele kendilerine yönelik sözel eleştiriye bile tahammül edemeyenlerin kurum, kişi ve kuruluşları araç edinerek İslam'a hakaret etme edepsizliğidir. Mesele dillerinden düşürmedikleri "kahrolsun şeriat" ve "yobaz" çığlıklarından maksadın, direkt İslam, Kur'an ve Hz Muhammed olduğu gerçeğidir.

 

1 https://www.diken.com.tr/basak-demirtasa-hakaret-davasi-sanigi-iki-bira-ictim-paylasimin-icerigini-okumadim/

2 https://www.ntv.com.tr/turkiye/sosyal-medyadan-alevilere-hakaret-eden-kisi-tutuklandi,4h_01q7F8k-SEKHwcQTymw

3 https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ataturke-hakaret-eden-safiye-inci-hakkinda-karar-1847050

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş