metrika yandex
  • $34.85
  • 36.67
  • GA21150
Feraset

İslam Ekonomisi Çalışmalarının Üçüncü Jenerasyonu

Prof. Dr. Saim KAYADİBİ
18.10.2024

 

İslam Ekonomisi ve Finansı sahasında yaptığı önemli çalışmalar ile öne çıkan Asad Zaman geçen hafta Türkiye’mizin seçkin üniversitelerinde bir dizi konferanslar verdi. Bu sahada önemli tespitleri olan Asad Zaman’ın derin tecrübelerinden yeniden istifade etme imkanını bulduk.

Kendisi ile ilk defa Malezya’da tanışma fırsatım olmuştu. İslam Ekonomisi ve Finansı Zirvesi sonrasında bizim evde misafir etmiştik. Kendisinin samimi tecrübelerinden tâ o zaman istifade etme imkânını bulmuştum. Aradan neredeyse 10 yıla yakın bir zaman geçmiş. O zaman yanında Amerika’da doktorasını yapmış Muammer Koç hocam da vardı. Zaten kendisi ile Amerika’dan tanışıyormuş. Asad Zaman’la tanışmamız böyle başlamıştı. Geçen hafta farklı üniversitelerde ve farklı şehirlerde sahaya ilgi duyan ilim yolcuları Asad Zaman’ı dinleme fırsatını buldular.

Enstitümüzü de ziyaret eden Asad Zaman’ı yeniden misafir etme imkânımız oldu böylece. Ufuk açıcı fikirlerine katılıyor olmam, bu sahada kafa yoran birisi olarak beni mutlu ettiği kadar diğer dinleyicileri de hayli etkiledi.

Asad Zaman’ın 1993-1999 yılları arasında Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde dersler de vermiş bir ilim adamı olmasından dolayı Türk kültürüne ve diline aşinalığı da vardı. Konuşmasını bazı Türkçe kelimelerle desteklemesi dinleyiciler üzerinde yakınlık kurmasına yardımcı oluyor, samimi bir ortamın oluşmasını sağlıyordu. Bu da ayrı bir güzellikti bahsedilmesi gereken.

Dünyayı değiştirme sevdası ile yola çıkan her ilim adamı gibi Asad Zaman da gençlik yıllarındaki idealist düşüncesini şu cümlelerde ifade eder: “Çoğu lisansüstü öğrenci arkadaşım gibi ben de bir idealisttim ve ekonomiyi kullanarak dünyayı daha iyi hale getirmek istiyordum. Ancak, doktora eğitimi bizi materyalistlere dönüştürdü, kariyerlere ve mesleklere toplumsal ilişkilerden daha fazla değer verdik. Ancak çok daha sonra, çok fazla rehberlik ve yaşam deneyimiyle bu materyalistik anlayıştan vaz geçebilmeyi öğrendim…”[1]

İşte biz akademisyenlerin de daima yolda olmamızı sağlayacak ana hedeflerimizden biri de aslında gençlik ideallerimizden taviz vermeden çalışmalarımızı sürdürebilme farkındalığıyla yola devam edebilmek. Yolun yarısında, salt akademik çalışma yapma arzusu, bu yolun yolcularında hedef sapmalarına neden olabilmektedir.

Kendini toparlayabilen, gençlik yıllarındaki hedeflerinde yoluna devam edebilen akademisyenlere ne mutlu diyerek, makalemizin başlığı “İslam Ekonomisi Çalışmalarının Üçüncü Jenerasyonu” ile uyumlu bir şekilde İslam ekonomisinin geçirmiş olduğu üç jenerasyonu ele almaya başlayabiliriz.

Durağan hiçbir şey kâinatta varlık serüvenini devam ettiremez. Aslında, yaşayan hiçbir şey durağan değildir desem yanlış olmaz. İnsan da aynı şekilde düşünceleriyle birlikte sürekli bir değişim geçirmeye, yenilenmeye, gelişmeye muhtaçtır. Tâ ki varlık serüvenini yaratılış gayesine uygun bir noktada tamamına erdirebilsin.

Birinci ve Üçüncü jenerasyon İslam dininin temel kaynakları olan Kuran, Sünnet, İslami entelektüel gelenek ve İslami toplumların tarihi deneyimlerinin bize modern ekonomik toplumlar inşa etmek için gereken temelleri sağladığı konusunda hemfikirdir. Bunlara ilaveten aynı jenerasyon Batı toplumlarının, ekonomik, politik ve sosyal kurumlarının, İslami toplumların inşa edildiği ilkelere taban tabana zıt olduğu konusunda da hemfikirdir.

İkinci jenerasyona gelince, bunların siyaset, ekonomi ve toplumun şekillendirilmesi için Batı şablonlarıyla başlayabileceğimize ve bunları İslami ideallere uyacak şekilde değiştirebileceğimize veya ayarlayabileceğimize inanmaları bakımından oldukça şaşırtıcı bir duruş sergiledikleri görülür.

Toplumlar ortak hedefler, paylaşılan tarih algıları, ortak ideolojiler, ortak bir dünya görüşü etrafında inşa edilir. Onları küçük gruplar ya da bireylerden ayıran şey de bu değerlerdir.

İslami toplumlar, onları birleştiren ve her bir parçasının diğerinin acısını hissetmesini sağlayan sevgi temelleri üzerine inşa edilmiştir. Bu ortak değerler, iş birliğine, cömertliğe, sosyal sorumluluğa ve sonunda öbür dünyanın, yani ahiretin, kazanılması amacına yönelik çabanın ortaya konulmasına yol açar.

Kapitalist toplumlar ise, Hristiyanlığın reddedilmesinden, dini anlayışın terkedilip seküler bir ideolojinin yerleşmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Bu anlayış insanın bir hayvan türü olduğuna ve toplumun yalnızca en güçlünün hayatta kalmasıyla yönetilen bir orman olduğu varsayımına götürmüştür. Bu ise rekabete, açgözlülüğe, bireyselliğe ve hedonizme yol açmıştır.

16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar olan dönemde Avrupa toplumlarında “Büyük Dönüşüm” yaşanmıştır. Kapitalizmin epistemolojik temellerinin İncil'e dayalı toplumsal teorinin (skolastik) reddedilerek yerini seküler bir toplumsal teoriye bıraktırılmasıyla ortaya çıktığı bilinmektedir. Öyle ki, bu değişim İncil'in bilgi için bir temel olarak reddedilmesi epistemolojik bir krize yol açmış, "bilgi için güvenli temeller nelerdi?" sorusunu gündeme getirmiştir. Aydınlanma düşünürleri, akıl ve mantığın bize belirli geçerliliğe sahip, tüm dini inançlar için eşit derecede kabul edilebilir bilgi inşa edebileceğimiz güvenli temeller sağlayabileceği fikrini ortaya attılar.

Avrupa toplumları Hristiyanlık anlayışından Seküler anlayışa geçerken, toplumsal teori de bu anlayışa uygun olarak değişmek zorunda kalmıştır. Seküler toplumun varsayımlarından biri, akıl ve deneysel kanıtlara dayanmasıydı. Bu anlayışın trajik bir yönü de, Batı değerlerinin ve teorilerinin dünyadaki tüm toplumlar için evrensel değerler olarak kabul edilmesi ve uygulanması gerektiği yanlışlığıydı.

Bu yüzden sapkın anlayışları yüzünden Avrupa toplumları 20. yüzyılın başlarında dünyanın yaklaşık %85'ini sömürgeleştirdiler. Yerli toplumsal yapıları yok ettiler ve bunların yerine Avrupa kurumlarını baskı, zulüm ve zorla koyma yoluna gittiler. Maalesef ki, dünya genelinde, eğitim sistemi öğrencileri kapitalist bir toplumun üyeleri olmaları için eğitir. Bir insan olma özelliğinden ziyade kapitalizme hizmet edecek insan kaynağı olarak değerlendirilir. Herhangi bir materyal objeden farkı yoktur insanın.

Farklı metafizik anlayışlar İslam ekonomisi çalışmalarının üçüncü jenerasyonu için farklı temellere yol açabilir. Bu yüzden evrenin yaratılış amacı, insanın yaratılış amacı, ahlak anlayışının hakikati, insan toplumunun doğası, insan bilgisinin doğası gibi konuların kendi medeniyetimizin temel değerleri çerçevesinde yorumlanıp anlaşılması gerekmektedir.

Medeniyetimizin öngördüğü şekilde tarih anlayışı ve sosyal teorinin inşa edilmesi, Kur'an'ın içinde bulunduğumuz yaşayan toplumda nasıl uygulanacağı, daha önceki zamanlarda nasıl uygulandığından farklı olabileceği sorusunu gündeme alarak değerlendirilmesinin nasıl olacağı, sosyal bilimi İslami temeller üzerine geliştirme ihtiyacı, bilgi düşüncesinin epistemolojik yaklaşımı, insan toplumu inşasında Kur'an rehberliğinin ve Peygamber Efendimizin (sav) önderliğinin nasıl gerçekleştirileceğinin pragmatik bir yaklaşımla nasıl gerçekleştirileceğinin göz önünde bulundurulması gerekecektir.

İslam toplumunun üçüncü jenerasyonu özgün bir anlayışla İslam medeniyetini inşa etmesi gerekir. Bunun için bir asırdan fazladır neredeyse bütün değerlerine vurulan prangalardan kurtulup özverili bir çalışmaya girmesi kaçınılmazdır. Batının aklına ve ruhuna vurduğu prangalardan kurtularak ancak özgün bir İslam ekonomisi ve finansı sistemi inşa edilebilir.

Vesselam,

Prof. Dr. Saim Kayadibi

Marmara Üniversitesi İslam Ekonomisi ve Finansı Enstitüsü (MÜİSEF)

 

 

[1] Asad Zaman, https://asadzaman.net/about-me/ (Erişim: 16.10.2024)

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş

Her Taraf - Türkiyenin habercisi