metrika yandex
  • $19.42
  • 20.97
  • GA1252

İşi, Ehil Olandan Almak Haktır

MUHSİN GANİOĞLU

12.03.2023

 

Medeni hukukumuza göre cenin ana rahmine düştüğü andan itibaren sağ doğmak kaydıyla her insan medeni hakları kullanma ve borç altına girme ehliyetine sahiptir. Buna “hak ehliyeti” denir. Bu hakların en önemlisi şüphesiz yaşam hakkı ve mülkiyet hakkıdır ki; bu haklar, kişiler arasında renk, ırk, dil, din, cinsiyet ve benzeri hiçbir statü farkı gözetilmeksizin, herkese eşit olarak tanınmıştır. Bir fıtrat ve yaratılış kaidesi olarak bu hakları kimse kimseye vermiş olamaz, bahşedemez, lütfedemez.

Bu itibarla; işi ehline (liyakat sahibine) vermek sorumluluk, işi ehlinden almak ise bir haktır.  

Yaşam ve mülkiyet hakkının en önemli garantilerinden birisi de; kişilerin hayat sürerken faydalandığı mal ve hizmeti  işinde ehil olanlardan  alma hakkıdır.  

Hayatta bir çok sektör vardır ki; bunlarda tabiatın kurallarıyla en küçük uyumsuzluğa, ihmale, mesleki yetersizliğe, kontrol noksanlığına, teknik, mali ve hukuki açıdan kayıt dışılığa imkan tanınmaz. Bu manada inşaat ve madencilik doğrudan tabiat üzerinde yapılan işler olarak  ilk sıralara yerleşir. Bu sebeple işin gerektirdiği bütün karar ve eylemlerin; tabiat, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğunun yanı sıra bu faaliyetlerin mutlak surette işine ehil insanlar tarafından icra edilmesi zorunludur.

Elbette “işin ehli” kavramının sadece işin teknik bilgi ve yeterliği değil, aynı zamanda iş ahlakı, dürüstlük gibi nitelikleri ve işin icrası için gereken yetkiyi veya gücü de kapsadığını özellikle ifade ediyoruz.

Maalesef 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan kaynaklı 11 ili ve 15 milyon insanı ve Ülkemizin tamamını doğrudan etkileyen deprem ve bu depremde yıkılan binalar bize göstermiştir ki; şehirleşme politikalarından, şehirlerin yer seçimine, konutların projelendirilmesinden inşasına kadar bütün işlerin karar ve icrası, çok büyük ekseriyetle işine ehil olmayan insanlar tarafından yapılmıştır.  

Bu suretle ister devlet, isterse özel sektörden olsun “yaptığı işe ehil olmayan” kişilerden mal ve hizmet alınması sebebiyle; yaşam ve mülkiyet hakkının en büyük güvencelerinden birisi olan “ehil olandan mal ve hizmet alma hakkı” ihlal edilerek yaşam ve mülkiyet hakkına müdahale edilmiştir.   

Osmanlı Devletinin ilk zamanlarından itibaren özellikle de şehirlerde insanların hayatına dair işleri yürütmesi gereken meslekler, süreç içerisinde Ahilik, Loncalık ve Gedik teşkilatları üzerinden usta-çırak ilişkisi biçiminde yürüyen yetkinliklerle yapılıyordu. Bu sistemlerde insanlar küçük yaşta ustanın yanına girer, uygulamalı olarak bir mesleği öğrenir ve kendinden sonraki kuşaklara aktarmaya çalışırdı. Gerek bu teşkilatlar ve gerekse o dönemde yeni yeni açılmaya başlayan üniversite ve meslek okulları nitelik ve nicelik açısından Osmanlıyı 18. ve 19. yüzyılda  taşıyacak  durumda  olamadı.

Özellikle Avrupa’da 15. yüzyıldan itibaren meydana gelen ve binlerce insanın işsiz kalmasıyla sonuçlanabilecek teknik gelişmeler; bir çok sosyal ve siyasi çalkantılar meydana getirmişse de çağın gerektirdiği iş, meslek ve uzmanlaşmaya itibar eden toplumlar görece diğerlerinden öne çıktı, ayakta kaldı ve dünyada büyük bir hegemonya kurdu.

Özellikle 17-18 ve 19. yüzyıllarda dünyada  meydana gelen felsefi, siyasi, sosyal, ekonomik ve teknik gelişmeler sonucu, bilgi üretimi, maddenin tanınması, tanımlanması, ölçülebilir hale getirilmesi ve bunların teknolojiye dönüşmesi gibi konular; üretim, uzmanlaşma ve meslek edinme anlayışını kökten değiştirdi. Zamanla yok olan meslekler, yerini yeni iş ve uzmanlık alanlarına bıraktı. Meslek ve uzmanlık alanları yazılı hale getirilerek kuramsallaştırılıp değer katılarak gelecek nesillere aktarıldı. Bu şekilde insanlığın bütün zamanlarda görmediği teknolojik gelişmeler yaşandı.  Bu süreç daha hızlı ve etkileyici olarak devam ediyor.

Ülkemiz ise sanayileşme ve nitelikli insan yetiştirme noktasında kendisiyle mukayese edildiğinde çok büyük aşamalar kat etmiş olmasına rağmen bu konuda yine de gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmış durumdayız. Nitelikli insan ve üretimin en önemli göstergesi olan yüksek teknoloji gerektiren ürünlerin, toplam ihracat içindeki payı hala çok gerilerdedir. İthalatta ise tam tersidir. Bu durum cari açığın artmasındaki en büyük sebeplerden birisi olmaya devam etmektedir.

Mesela TÜİK’in Aralık 2022 yılı verilerine göre  son 12 aylık imalat sanayi ihracatı 240,37 milyar dolar, bunun içindeki yüksek teknoloji ürünü ihracatımız 7,42 milyar dolar, orta yüksek teknolojili ürün ihracatı ise 81,28 milyar dolar olmuştur. Buna mukabil toplam imalat sanayi ithalatı 261 milyar 115 milyon dolar, yüksek teknolojik ürün ithalatı 25,374 milyar   dolar, orta yüksek teknolojili ürün ithalatı ise 108, 47 milyar dolar olmuştur.      

Bu tabloya ve uzun dönemli istatistiklere bakıldığında; Ülkemizin mukayeseli olarak dünya ile rekabet edecek boyutlarda bilgi ve teknoloji üretemediği, dünyada fark oluşturacak üretimler yapamadığı, bunun sonucu olarak sürekli kaynak tükettiği ve cari açık verdiği görülmektedir. Maalesef 400 yıldan beri aleyhte yaşanan bu süreci durdurmayı bile başaramadık.   

Depremler, iktisadi krizler, diğer büyük felaketler neden sürekli bize vuruyor? Bu soru üzerinde ideolojilerden, izmlerden, kesin inançlardan kurtularak çok daha detaylı düşünmemiz gerekir.

Kanaatimce bu vahim tabloya zemin hazırlayan en büyük faktör; inşaattan sanayiye, tarımdan, savunmaya, eğitimden sağlığa kadar hayatın her alanında ihtiyaç duyulan insan kaynağı nitelik ve niceliğinin doğru tespit edilememesi ve eğitim sisteminin da buna göre yapılandırılamamasıdır.

Maalesef genelde eğitim sistemi, özelde ise orta ve yüksek eğitim sistemi; nitelikten çok niceliği, meslek edinmekten çok tahsil yapmayı öncelemekte ve “makul öğrenme yaşında” gençlerimizi ilgisiz ve gereksiz alanlara yöneltmekte ve onlara geçerli meslek edindirememektedir.  Bu hastalık 4 asır sürer mi?

Gençlerimizin ilk öğretimden sonra 12-18 yaş arasındaki makul öğrenme çağında teorik ve uygulamalı meslek eğitimi almaya başlaması, akabinde buradan ihtiyaç kadar açılmış olan lisans bölümlerine seçilerek gitmesi gerekirken, çoğunluk  gençlere,  2 veya 4 yıllık üniversite eğitimi verilerek nitelikli insan kaynağı oluşturulabileceği düşünülmüş ve gelinen nokta itibariyle maalesef ihtiyacın çok çok üstünde öğrenci mezun edecek ön lisans-lisans bölümü açılmış ve bu amaçla yaklaşık 209 üniversitede 8,5 milyon genç eğitim ve öğretime tabi tutulmuştur. Netice itibariyle hemen her lisans ve ön lisans alanından milyonlarca tahsilli fakat mesleksiz ve  işsiz genç  kalmıştır. İlgilenenler yıllar itibariyle TÜİK’in genel işsizlik, genç işsizlik, yüksek öğrenim işsizlik verilerine bakabilirler.  

Bununla beraber ülkenin en önemli ihtiyacı olan yüksek öğrenimden çıkacak kaliteli temel bilimler, mühendislik, hukuk, idari ve siyasi bölüm mezunları sürekli olarak itibarsızlığa uğramıştır. Bu durumdan başta sözel ve sayısal temel bilimler olmak üzere, mimarlık, inşaat, jeoloji, maden, ziraat, fizik, kimya gibi temel mühendislik alanları etkilendi. Boşa kurulan fakültelerin bölümlerinin bir çoğu doldurulamaz oldu.  

Bundan 15-20 yıl önce yeni mezun genç bir mühendis işe başladığında asgari ücretin 4-5 katı ücret alırdı. Her alanda ihtiyacın çok üzerinde mezun sebebiyle, bugün bırakın bu seviyeyi, asgari ücretle bile iş bulması mümkün olmayan yüzbinlerce genç insan bulunmaktadır.

Gelinen durumda zaten mühendisliğe gerekli itibar yapılmayan inşaat sektöründe, bir   inşaat mühendisi veya mimar, bir demirci veya kalıpçı  kadar itibar görmemektedir.  İş bulan mimar ve mühendisler de yıllarca düşük ücretlerle çalıştırıldı ve bu durum halen devam etmektedir. İnşaat bekçisi mimardan, mühendisten daha fazla itibar görmektedir.

Mimarlık ve mühendislikte itibardan tasarruf edilmiştir. Bir bankada banko memuru olarak iş bulan mimar ve kapağı yazılım sektörüne atan bir jeolog veya bir giyim markette iş bulan bir işletme mezunu kendini mutlu azınlığın içine katmaktadır.

Bunun yanında özellikle tarım, inşaat ve hizmet sektöründe kayıt dışı bir şekilde daha az nitelik gerektiren işlerde yabancı işçilerin istihdamı yaygınlaşmış ve bunun sonucu daha az nitelik gerektiren işlerde bile gençlerimiz iş bulamaz olmuştur. Bu keyfiyet her geçen yıl açıkları artan ve Hazineden fonlanan Sosyal Güvenlik Sistemini de tehdit etmektedir.

Doğru iş ve işin doğrusunu yapanları tenzih ederek söylüyorum ki; daha da yanlış ve kötü şeyler olmaya devam ediyor. Evlenme yaşına gelmiş, iş bulamakta zorlanan mühendisler, mimarlar maalesef diplomalarını kiraya veriyor. İşin başına gitmediği halde oraya girmiş gibi imza atıyor veya gitse bile patronun iki dudağı arasında, midesiyle işin gereği arasında kalıyor.

Bununla bağlantılı olarak istihdam rejimi; özellikle tarım, sanayi ve hizmet sektöründe  kayıt dışılıktan kurtarılamamış, bu yapılamadığı  için doğru bir ölçme ve değerlendirme sistemi kurulamamış, bunun tabi sonucu olarak da hakkaniyetli ücret seviyeleri oluşturulamamıştır.   Bütün bunların sonucunda da en büyük adaletsizlik olan eşitlikçi anlayışa razı olunmuştur.   Sonuçta asgari ücret ortalama ücret oldu.

Elbette bütün bunların tabi sonucu olarak ortaya çıkan iş; çürük binalar, çökmüş yapılar, yıkılan şehirler, ölen ve yaralanan insanlar. Hani yaşam ve mülkiyet hakkı ve bunun dokunulmazlığı. Bu sadece işin müteahhide bakan yüzü. İnanın denetim şirketleri de bundan farklı değil, devlette görevli olan mühendisler veya yöneticiler de bundan farklı değil.

O halde bir insan hakkı olan yaşam ve mülkiyet hakkını ihlal etmeyecek “işe ehil nitelikli insanı” yetiştirecek sistemi kurmak zorundayız.    

Bu yazıda önerilerimi sunmayacağım. Zira çözüm belli, cevap açık. Buna niyetimiz var mı?

12.03.2023-Ankara

 Muhsin Ganioğlu

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Hikmet Efe | 15.03.2023 23:53
Bu konuda yazılmış en nitelikli yazılardan biridir herhalde. Bizim ulaşamadığımız, okuyamadığımız nice yazılar da vardır elbet. Umudumuz gelecekte ülke yönetiminde görev alacak genç neslin bu yazıları okuyup, göreve geldiklerinde de hatırlayıp uygulamalarına kaldı. Ne yazık ki. Her şeye rağmen gençler için yazmak lâzım.
Çok okunan haberler
Çok okunan yazılar