metrika yandex
  • $34.85
  • 36.67
  • GA21150
İtidal

İran 9. Cumhurbaşkanını Seçti

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
22.07.2024

 

 

İran, ikinci turda reformist aday olarak adlandırılan Mesud Pezeşkiyan'ı 9. Cumhurbaşkanı olarak seçti.

İran’ın ilk Cumhurbaşkanı Ebu’l Hasan Beni Sadr idi. Yaklaşık 10 milyon oy alarak seçilmişti. O günkü İran nüfusu dikkate aldığında önemli bir oy sayısı.

Devrimin ilk ayları ve yılları olması ve yine 1980’ler boyunca süren İran-Irak savaşı, halkın İslami heyecanı, ruhanilerin tehdit ve baskıları nedeniyle Beni Sadr beklenen performansı gösteremedi. Bir de liderliğini Beni Sadr’ın damadı Mesut Recavi’nin yaptığı ‘Mücahidan-ı Halk’ ya da İranlıların deyimi ile ‘Münafıkan-ı Halk’ terör örgütüne yakın olması onu başarısız kıldı. Kendisini makamında tanıma fırsatını bulduğum için bende bıraktığı intiba tipik bir Fransız entellektüeli görünümüdür. Nitekim bu ve benzeri nedenler dolayısı ile süresini tamamlayamadan İran’ı terketmek zorunda kaldı ve Paris’te  88 yaşında öldü.

Ali Hamaney, Rafsancani, Muhammed Hatemi, Ahmedinejad, Ruhani, Reisi derken bu kez Mesud Pezeşkiyan ipi göğüsledi. İran’da cumhurbaşkanlığı makamına seçilen her Cumhurbaşkanı’nın ister muhafazakar ister reformcu ve isterse Rafsancani gibi ılımlı olsun her birinin özellikleri farklıdır. Ama en genelde son söz halkın ve cumhurbaşkanlarının değil Rehberiyet makamının olur. Buna rağmen sadece iki dönem (1997-2005) Cumhurbaşkanlığı yapan Muhammed Hatemi ile Mesud Pezeşkiyan’ı ele almak istiyorum.

1997 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Anayasası Koruyucular Konseyi'nin onayladığı dört  aday girmişti. Bunlardan ilk aday Kum ulemasının ve Rehber Ali Hamaney’in desteğini alan ve o dönem İran İçişleri Bakanı da olan Natık Nuri idi. Muhammed Hatemi dördüncü sıradan seçimlere girdi. Reformcu olarak bilinen Hatemi’ye pek de şans tanınmıyordu.

Ne var ki, seçimlere iştirak eden 32 milyon seçmenin 21 milyon 700 bin oyunu alan Muhammed Hatemi ipi göğüsledi. Rehberin ve Kum ulemasının adayı Natık Nuri ise 7 milyon oy alabilmişti.

1-3 Haziran 1997’de Tahran'da tertiplenen; “İslâm Tefekkürünün İhyası” konulu geniş katılımlı konferansa dünyanın çeşitli ülkelerinden katılımlar olmuştu. Ben de katılımcılar arasındaydım. İran Cumhurbaşkanlığı seçimleri yeni olmuş ve yeni Cumhurbaşkanı Hatemi’nin ilk günleri idi.1997 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürpriz bir şekilde sonuçlanmıştı. İran gençliğine, tıpkı, Devrimin ilk günlerindeki gibi muazzam bir heyecan dalgası hakimdi. Zira ben bu heyecan dalgasını 1980’de de İran gençliğinde görmüştüm. Seçimlerden sonra İran’da seçim sonuçlarına yönelik çeşitli etkinlikler düzenleniyordu.Bu bağlamda Tahran’nın önde gelen üniversitelerinden; “İmam Sadık Üniversitesi”nde de bir forum düzenlendi. Ben de konuşmacılar arasındaydım. Konuşmalar bittikten sonra soru faslı başladı. Azeri bir öğrenci bana Türkçe bir soru sordu; ”İran’daki Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye. Özetle cevabım şu oldu; ”Bu seçimler sonucu itibariyle sayın Hatemi’nin seçimleri kazanmasından çok Kum ulemasının ve Rehberiyet makamının adayı sayın Natık Nuri’nin seçimleri kaybetmesi ile öne çıkmıştır.” dedim. Tabii  ki bu cevap başta yetkililer olmak üzere birçoklarının hoşuna gitmedi, ancak genç kesim bu cevabı coşkuyla karşıladı.

28 Haziran 2024 seçimleri için 80 aday Anayasayı Koruyucular Konseyi’ne  müracaatta bulundu, bunlardan sadece altısına onay verildi. Yine bunlardan Alirıza Zekani ve Emirhüseyin Gazizade seçimler öncesi adaylıktan çekildiler.

Said Celili, Muhammed Bakır Galibaf, Mustafa Purmuhammedi ve Mesud Pezeşkiyan seçimlere katıldı. Tıpkı Natık Nuri olayında olduğu gibi bu seçimlerde de Rehber ve Kum uleması Said Celili'den yanaydı. Ancak seçimlere katılmasına onay verilen ve seçimlere giren Mesud Pezeşkiyan, ikinci tur seçimlerinde kullanılan oyların %53,6’sını alarak yani 16 milyon 384 bin oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Said Celili ise %44,4 oy ile 13 milyon 538 bin oyda kaldı. Soru şu: Niçin, neredeyse her seçimde İranlı seçmen genel olarak sandığı boykot ediyor ya da Kum’un ve Rehberin adaylarına oy vermiyor?

Devrim önderi Ayetullah Humeyni 15 Haziran 1979’da yaptığı bir konuşmada ; ”ölçüt milletin oyudur”demişti.Vakıa İran’ın ilk Cunhurbaşkanı Beni Sadr’a yönelik tenkit ve görevden azli yönünde yoğun tepkiler aldığında İmam; ”İran halkının on milyon oyu ile gelen Cumhurbaşkanını görevden alamam” diye cevaplandırmıştı. Yani İmam’ın nezdinde halkın oyu muteberdi. İmam’dan sonraki seçimlerde de yer yer seçimlere katılım oranı artsa da, özellikle genç kuşak ve ümidini yitirmiş olan halk kesimi sandığa gitmiyor. Nedeni ise Anayasayı Koruma Konseyine ve onların seçtikleri adaylara güven duymamalarıdır. BBC’nin temas kurduğu 20 yaşındaki bir öğrenci: ”Sokaklarda iyi bir yarın için oy isteyen bir yığın reklam panoları var. Artık bunları yemiyoruz, kimse oy vermek istemiyor.” diyor. (BBC News 28/6/2024)

Hamaney seçimlerden önce yaptığı konuşmada: ”Seçimlerin neticesi olarak halk inşallah seçiminden dolayı pişman olmaz.” demişti. İranlı bir analist, adaylara ilişkin yaptığı bir değerlendirmede Şuray-ı Nigehban istemeden de olsa reformculara büyük bir imkan verdi,onlara alan açtı. Muhafazakarlar tek aday üzerinde anlaşamayarak kendilerine zarar verdiler.” diyor. Sanıyorum Pezeşkiyan’ın aday gösterimesinde Mahsa Amini’nin başörtüsü nedeniyle ahlak polisinin ortaya koyduğu uygulama neticede ölmesinin de katkısı var.

Yeri gelmişken İran'da adaylar nasıl tespit ediliyor onu da kısaca belirteyim. İran'da Anayasayı Koruma Konseyi var. Bu kurum 12 üyeden oluşur. Üyelerin 6’sı fakih ya da din bilgini, bunlar direkt olarak rehber tarafından seçilir, diğer 6 üye ise hukukçulardan oluşur ve onları yargı erki belirler. Yargı erki başkanını da Rehber seçer. İlk 6 üye parlamento onayına ihtiyaç duymazken, diğer 6 üye parlamento onayına muhtaçtır. Bu uygulama İran Anayasasının 131. maddesine göre yapılmaktadır.

Bir başka yanlış tanımlamaya da dikkat çekmek isterim: İran’daki siyasiler; muhafazakarlar,reformcular ve ılımlılar olarak katagorize edilir. Bu tasnif ne kadar doğru bilemem ama bu tasnif  bana pek de İslâmi bir tasnif olarak gelmemekte. Zira İslâm adına hükmettiğini söyleyen bir yönetimde reformcu diye bir tanımlama olamaz. Oysa bu tanımlamanın yerine İslâmi ıstılahlar kullanılsa daha yerinde olur. Meselâ müceddit-yenilikci-yenileyen kavramı pekâlâ kullanılabilinir. Bu konuda İslâm tarihinde en önemli örnek Ömer b.Abdülaziz’dir. Müslümanlar ve İslâm adına yönetimde bulunanlar Batı taklitçiliğinden vazgeçmelidirler. Zira konuşma ve yazı dilinde ortaya çıkan öykünmecilik kişiyi,toplumları zamanla kendi benliğinden, kültüründen, aidiyetinden uzaklaştırır.

Pezeşkiyan kim?

Pezeşkiyan ile ilgili bir hayli bilgi sosyal medyada dolaşımdadır. Ama özetle ifade etmek gerekirse hayatı, aidiyeti, aldığı-üstlendiği görevler,erken bir yaşta eşini kaybetmesine rağmen evlâtlarına sahiplenmiş, onlara hem babalık, hem annelik yapması,aldığı üstlendiği hiçbir kamu görevinde hakkında bir şaibesinin olmaması onun için toplumsal manada bir itibar karinesidir. Pezeşkiyan’la ilgili sosyal medyada daha çok onun kökeni ile ilgili bilgiler dolaşımda, yok Kürtmüş yok Türkmüş gibi. Allah aşkına insanların etnik kökeni bu kadar mı önemli? Kaldı ki İslâm insanların etnik kökenine değil, takva boyutuna önem veren bir dindir. Öyleyse bize düşen insanların dürüst olması, işinin ehli olması ve nihayet Allah’a yakin olmasıdır. Bu bağlamda Pezeşkiyan ile ilgili gerek mesleki boyutu itibariyle  gerekse insani  boyutu itibarı ile ki; kendisi bir kalp cerrahıdır ve İran-Irak savaşında sekiz yıl “savaş hekimliği” yapmış ve yine Muhammed Hatemi döneminde sekiz yıl sağlık bakanlığı yapmış bir tabib. Tüm yaşamı sürecinde masa, kasa, nisa konusunda şaibesi olmayan bir kişilik. Seçim sonuçlarının açıklanmasından hemen sonra rakibi Said Celili’nin açıklamaları da fevkalâde önemli ve sorumluluk bilinci taşıyan ifadelerdir: ”Halkın seçtiği herkes saygındır ve ona karşı saygı korunmalıdır. Saygılı olmanın ötesinde seçilenin güçlü bir şekilde ilerlemesine katkı sağlayabilmek için tüm imkanlarımızı kullanarak aynı zamanda ona yardımcı olmalıyız

İran’da sanılanın aksine genelde muhalefet yapıcı rol oynamakta.İran Dışişleri Bakan Vekili Ali Bakıri, Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı açıklamada;Pezeşkiyan’nın dış politikasına ilişkin olarak olarak şunları söyledi: ”İran’nın yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan Hükümetinin dış politikasının, ona yaklaşımının yeni ufuklar açmak,diğer hükümetlerle diyaloğ,iş birliği,eşitlik ve karşılıklı saygıya dayalı dostane ilişkileri kapsamlı bir şekilde genişletmek olacağını ilân etmiş ve bu yaklaşım çerçevesinde komşu ülkelerle, bölgeyle ve diğer hükümetlerle kapsamlı ilişkilerin derinleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır.” (Meir Haber Ajansı 17/7/2024) Ali Bakıri’nin bu açıklamaları bile Pezeşkiyan’nın takip edeceği dış politika konusunda önemli ipuçları içermektedir.

Pezeşkiyan iç politikada kadınlara daha fazla özgürlük, basın özgürlüğü, internet sansürünün kaldırılması ve işinin ehli kimselerle çalışmayı, işinin ehli olanların istihdamına önem ve öncelik vermeyi, toplumda oluşan parçalanma ve ayrışmayı, kutuplaşmayı önleyerek halk-devlet kaynaşmasını temine yönelik niyet ve ifadeleri ile iç politikada takip edeceği siyaset ve muhtemel uygulamalarına ilşkin ipuçlarını vermiştir.

Dış politika konusunda ise diğer ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi, yaptırımların kaldırılması, İran’nın FATF’nin (kara paranın aklanmasının önlenmesine yönelik Mali Eylem Görev Gücü) listesinden çıkarılması, komşu ülkelerle saldırmazlık anlaşmalarının imzalanması gibi hususlar Pezeşkiyan’nın dış politika tasarımında öne çıkan hususlardır.

Sonuç olarak mezhebi ve etnik unsurların öne çıktığı bir İran profilinin yerine; insan merkezli,birey ve devletlerin hukukuna saygılı bir politika benimseyeceği varsayımı öne çıkmaktadır.

Bu nedenle başta Türkiye olmak üzere hassas olan Ortadoğu Coğrafyası’nda Mısır, Suriye, Lübnan, Flistin  olmak üzere bölge ülkeleri ile dayanışma içerisinde yerel ve bölgesel sorunların halli konusunda daha yapıcı bir politikanın cari olması beklentiler dahilindedir.

Zira saldırgan, soykırımcı, savaş hukukunu hiçe sayan Amerika tetikçisi İsrail ile mücadele etmenin, masum ve mazlum Filistin halkının can, mal,toprak, din emniyetini sağlamanın yolu ancak ve ancak başta İran-Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin ittifakı ile mümkündür.

Yakın bir geçmişte hatırlanacağı üzere Trump’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Katar’a bir ambargo kararı çıkmıştı. 5 Haziran 2017’de ilân edilen bu karara önce Cumhurbaşkanı Erdoğan karşı çıkarak bu kararı tanımayacağını ilân etmişti. Aynı gün İran Dış işleri Bakanı Zarif Türkiye’ye gelerek İran’ın da bu kararı tanımayacağını söyledi. Bir sonraki gün dönemin Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’te bu kararı tanımadığını ilan etti. Trump 350 milyonluk bir kitleyi karşısına alamayacağını anlayarak alınan ambargo kararının kadük hale gelmesine vesile oldu. 

Unutmayalım şer güçlerinin gücü, güçlü olduklarından dolayı değil, karşılarındakilerin güçlerinin farkında olmamasından kaynaklanıyor. Oysa Yüce Allah, ’Onların yüreklerine Allah’tan daha çok korku salan sizlersiniz.’buyurmakta.  (Haşr Sûresi/13)

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş

Her Taraf - Türkiyenin habercisi