Köyümüz yeşilin gökyüzüyle buluştuğu bir şiir gibiydi, burada hem ruhen dinlenirdiniz hem de kendinizi güvende hissederdiniz. Gençlerin çoğu iş ya da eğitim nedeniyle şehirde ikamet ediyordu, o yüzden köyün sakinleri çoğunlukla yaşlılardan oluşmaktaydı. Köy sakindi, iğne düşse sesini duyardınız… Fakat ne olduysa o sabah bir gürültüyle uyandık, dışarıda bağrışmalar vardı, hep birlikte evin avlusuna çıktık ve olup bitenleri anlamaya çalıştık. Köylüler 20 yaşlarında bir gencin peşine düşmüş kovalıyorlardı, babam hemen kalabalığa daldı ve neler olup bittiğini sordu. Köylüler genci ağaçlardan meyve çalarken yakaladıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylüyor, gencin ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorlardı.
Çalmak kötülükler hanesinin bir üyesiydi, haram bir fiildi kuşkusuz fakat 20 yaşında bir gence hatadan geri dönme şansı verilemez miydi? Nitekim Resulullah çağın en azılı düşmanları ile ilişkilerinde dahi insani bir yaklaşım sergilemiş ve onların fıtratlarındaki öze hitap etmişti. Hayatla bağı devam eden her insanın hatasını telafi etme şansı vardı, bunu neden göz ardı ederdik!
On yaşında tanık olduğum bu olayı bir erişkin nazarıyla değerlendirdiğimde merhametin ne kadar elzem bir değer olduğunu fark ediyorum. Köyde yaşayan amcalarımız, teyzelerimiz konuştuklarında merhametten, adaletten söz ederlerdi ancak damarlarına basıldığında son derece acımasız olabiliyorlardı. Neyse ki köyde aklıselim, sözü dinlenen bir amcamız vardı, olaydan haberdar olunca hızlı adımlarla geldi ve ortamı sakinleştirdi, “Merhamet edin, utandırmayın genci, insandır hata yapar” dedi sonra genci evinin avlusuna kadar götürdü onunla konuşmaya başladı, gencin ne anlattığı hakkında hiçbir bilgi edinemedik ama sakinleştiğini görebiliyorduk. Az sonra bey amcamız onu evinin kapısından uğurladı, gencin yüzünde mahcubiyet vardı ama rahatlamış görünüyordu o vaziyette ayrıldı köyden. Gencin kendisine ne anlattığı ya da kimlerden olduğu soruldu ancak amcamız hiç konuşmadı, kimseyi de konuşturmadı.
O zamanlar on yaşında bir çocuktum, aradan yıllar geçti ancak ne gencin yüzündeki ifadeyi unutabildim ne de onu anlamaya çalışan ve yol gösteren yaşlı amcanın olgun tavırlarını…
Bu olayı bir aile dostumuz anlatmıştı ve aklıselim bir kişinin hırsızlık yapmış bir gençle kurduğu iletişim bu kişide nasıl bir tesir bırakmışsa bende de aynı etkiyi bırakmış, genç bireylerle ilişkilerimizde kullandığımız dilin ne kadar yaralayıcı olduğunu düşünmüştüm. İnsanın özünü tanımamış, kalpten kalbe uzanan yolu keşfedememiş, bencil ve agresif erişkinlerin attıkları taşlarla yaralanan genç bireyler ister istemez bu kişilerle aralarına mesafe koyuyor ve iç dünyalarında açılan boşluğu farklı şekillerde doldurmaya çalışıyorlar. Oysa onlar çok da talepkâr değiller, şu üç şey dışında bir şey de istemiyorlar: Sevgi, anlayış ve onay… Ama sevgiyi paylaşmak, harçlık vermekten daha zor geliyor erişkinlere o yüzden onlarla ortak bir noktada buluşamıyor ve tecrübelerini paylaşamıyorlar.
Kayıp Göçmen Çocuklar Nerede?
24.01.2023
Daha Özgür ve Adil bir 2023 !
31.12.2022
Ankara STK Röportajları - 5: MEKDAV
03.01.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
aşk kağıda yazılmıyor mihriban Mustafa AKMEŞE 27.01.2023
“De ki: Öfkenizden Ölün!” (3/119) Ahmet GÜRBÜZ 23.01.2023
Özgürlük… -Fenomenal bir Bakış- Abdulaziz TANTİK 23.01.2023
Yaşar Kaplan’ın Ardından Süleyman ARSLANTAŞ 11.01.2023
Mehmet Akif Yalnızlığı Cyrano De BERGERAC 17.01.2023
celladına aşık kürtler! Mustafa AKMEŞE 20.01.2023
Akademisyenler, Bilgi ve Ahlak Yusuf YAVUZYILMAZ 08.01.2023
Suriye Gezi Notları Süleyman ARSLANTAŞ 18.01.2023