“Baba, okul rehber öğretmenimiz bir ödev verdi. Ailece yapmamızı istedi.” Dedi Halit. Elindeki telefondan başını kaldırmadan “git annenle yap” dedi Rıza Bey. Halit, elinde kâğıt kalemle mutfağın yolunu tuttu. Bulaşıkları yıkayan annesi Serap Hanım, Halit’i görünce parladı birden “oğlum kaç defa diyeceği git odana ders çalış!” Halit mahcup bir tavırla “anne ödevim var; babam sana yolladı” dedi.
Serap, göz ucuyla saate baktı dizisinin başlamasına on beş dakika kalmıştı. İstemeyerek de olsa Halit’in ödevine yardımcı olmaya razı oldu ama on beş dakikaya sığdırmak zorundaydı bu ödevi. Mutfak masasına oturdular. “Sor bakalım şu üç soruyu” dedi Serap. Halit çekingen bir tavırla sessizce “babam da gelse?” dedi. Serap, Rıza’nın o anda okey saati olduğunu çok iyi biliyordu. Bu saatte rahatsız edilmekten nefret ederdi Rıza. Gerçi okey saati dediyse bir saat falan değildi ki. Bütün gece telefondan bu oyunu oynardı Rıza. Serap’ın da her akşam bir dizisi vardı. Dizi bittiğinde saat gece yarısını gösterirdi. Çekyatta uyuyakalmış Rıza’yı uyandırıp odalarına giderlerdi. Her akşam bu sahne sektirmeden tekrarlanırdı.
Elindeki telefondan oyununu devam ettiriyordu tabi. Serap, Halit’in duygulandığını hissetti. O an anladı ki bu alelade bir ödev değildi. Halit için büyük bir anlam ifade ediyordu bu ödev. Rıza bunu anlamamıştı henüz. Kaş göz işaretleriyle Rıza’yı uyardı.
Gururu incinen Halit’in sesi titreyerek çıkıyordu.
Serap saate bakıyordu o anda dizi başladı başlayacaktı. Halit anne ve babasının davranışlarını görünce hepten gururu kırıldı. Çünkü bu ödev onun için gerçekten çok kıymetliydi. Anne ve babasının gerçekte onun hakkında ne düşündüklerini, onu ne kadar tanıdıklarını görmek istiyordu. Evet anne ve babası bir gün olsun onu harçlıksız bırakmamıştı; istediklerinin neredeyse hepsini kısa süre içinde alıyorlardı ama Halit anne ve babasının gözünde nasıl bir profil çizdiğini gerçekten çok merak ediyordu.
Rıza ve Serap bir an afalladılar. Bu üç soru karşısında ne diyeceklerini bilemediler. Halit’in sevdiği şeylerde akıllarına birkaç şey geliyordu ama Halit’in neleri yapabildiği ve yapabildiği şeylere göre hangi mesleklerin ona göre olduğu hakkında en ufak fikirleri bile yoktu. Serap ve Rıza, Halit’i doktor yapmaya çalışıyorlardı. Bunun için hiçbir masraftan kaçınmayıp VIP dershaneye yazmışlardı ve ayrıca özel ders aldırıyorlardı. Ama bu sorular onları şaşkına çevirmişti.
Halit, ela gözlerini anne ve babasına mahcup bir edayla dikmiş gelecek cevapları merakla bekliyordu.
Serap ve Rıza birbirlerine bakakalmışlardı. Serap’ın aklından dizisi tamamen çıkmıştı; Rıza ise telefonu kapatmıştı. O an anlamışlardı acı gerçeği. Ve bu gerçeği gözleriyle birbirlerine itiraf ediyorlardı. Onlar aslında Halit’i hiç tanımıyorlardı. Onun neleri yapıp yapamadığı; nelerin ona göre olduğunu; neleri sevdiğini bilmiyorlardı. Yıllarca “dersini çalış” ve “doktor ol” demek dışında evlatlarıyla iletişimlerinin olmadığını fark ettiler. Tartışmalarının tümünün ders, ödev ve notlar yüzünden olduğunu; bunlar da olmasa evlatlarıyla konuşacak hiçbir şeylerinin olmadığını anlamışlardı.
Bir kez olsun “oğlumuzun ders dışında başka dertleri var mı acaba?” Diye akıllarına gelmemişti. Belki de bu yüzden bilgisayar oyunu çok oynuyordu. Orada ailesinde bulamadığı desteği, anlayışı, takdiri oyunda ve oyun arkadaşlarında buluyordu. Halit hastalandığında dahi dersleri etkilenmesin diye anında doktora götürüyorlardı. Evlatları hasta olduğu için değil “hastalık yüzünden dersleri etkilenmesin diye” doktora götürüyorlardı. Serap ve Rıza tüm bunları gözleriyle birbirlerine anlatırken Serap’ın gözü televizyona; Rıza’nınki ise telefonuna kaydı. Ailece evde olunan tek zaman dilimi akşam saatleriyken televizyon ve telefon yüzünden tüm akşamları “yemek hazır, çay koy, ders çalış, hadi yatalım” gibi kısa cümlelerle geçip gidiyordu. Yani aslında bedenleri aynı evdeydi ama ruhları bambaşka âlemlerde yalnız başına geziyordu. Bu yalnızlık her bir aile ferdini uyuşturuyor ve tüketiyordu aslında.
Serap’ın için için büyük bir pişmanlık yaşıyordu. Rıza ise Halit’e karşı büyük bir vicdan azabı çekiyordu. Halit, o an olanları çok iyi idrak etmişti. İçinden büyük bir isyan yükseldi. Anne ve babasının aslında onu hiç tanımadığı gerçeği yüzüne tokat gibi inmişti. Yarın Metin Öğretmen’e ve arkadaşlarına bu durumu nasıl açıklayacağını düşünüyor ve kendi kendine “tüm sınıfa rezil olacağım” diyordu. Oysa Halit, o saatlerde neredeyse tüm sınıf arkadaşlarının anne ve babalarıyla aynı durumu yaşadıklarını nereden bilebilirdi ki…
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Ankara'da 525 torbacı yakalandı
17.04.2025
İmamoğlu gösterilerinde 172 kişi tutuklandı
26.03.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025
Bir Umreden Arda Kalan AHMET GÜRBÜZ 18.04.2025
Çağdaş Sorunlar ve Entelektüel… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2025
Şah Kalender Veli ORHAN GÖKTAŞ 19.04.2025