metrika yandex
  • $34.34
  • 37.69
  • GA21310

İktidar Ulema İlişkisi/Sarıkla Fötr Şapkayı Birlikte Giymek

MEHMET YAVUZ AY
04.03.2021

İktidar Ulema İlişkisi/Sarıkla Fötr Şapkayı Birlikte Giymek

Müslümanlar, tarihin labirentlerinde dolaşmaya devam ederken, günümüze ilişkin fikir üretmeye, tavır geliştirmeye, dinin topluma, hafızasını kaybetmiş bireylere ne söylemesi gerektiği dahil bütüncül bir bakışaçısı geliştirmeye uzak kaldılar.

Halifelik sultanlığa dönüştürüldüğünde, geriye veya ileriye dönük aşırılıklarla Müslüman toplumlar, iman/amel/düşünce eksenlerinde çok farklı  konumlara savruldu. Genellikle mezhep ve hakimiyet odaklı konuşlanmalar tarihi seyire damga vurdu. Kitabımızın ve hadislerin anlaşılmasında murad edilenlerin ne olduğundan çok, mezhep ve hakimiyet öncelikli günümüzde seküler milliyetçi konuşlanmayı tahkim edecek yorumlar tercih edildi.

Genellikle de hakikatin aksine geçmişin ihtilâflarını günümüze taşıyan bir anlayışın koyu gölgesi üstümüze düştü. Hz. Osman ile başlayan ve günümüze değin süren ihtilâflar; farklılaşma, kamplaşma, cepheleşme,  tekfir ve birbiriyle savaşmaya dönüştü.

Cumhuriyete kadar geçen süre içinde 8nci yüzyıldan 12nci yüzyıla kadar Müslümanlar dünyanın entelektüel öncülüğünü yapmışlardı. Bilimsel ve kültürel öncülüğe götüren altyapıyla oluşan dinamizm; ürettiği bilgi, keşif, icat ve teknoloji, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyanın gelişimine katkı sunmuştur. Bugünün tersine Batı ülkelerinin çocukları, Müslümanların okullarında, ilim merkezlerinde üretilen bilgi ve teknolojiden istifade etmişlerdir. 

“Kader için kullanılan sözcüklerden biri ‘kısma’dır. Türkçe’de ‘kısmet’ olarak kullanılmaktadır. ‘İnsanın payına düşen şey’ ya da ‘içinde insanın bir pay sahibi olduğu şey’ anlamlarına gelmektedir.” Muhammed Esed kaderi şöyle anlamlandırır:

“kaderimizi kestirmek hiç de kolay değil; çünkü kader, içimizden doğan, içimizde kımıldayan ve bizi alıp götürüp sürükleyecek, bize nüfuz edecek ve içimizde yerleşecek olan şeylerin bir muhassalasıdır. Ve bunun için de kader, ancak yolun sonunda kendini açığa vurur;  ve yolu adımlamaya devam ettiğimiz sürece onu her zaman ya yanlış anlarız, ya da kısmen.” (Muhammed Esed, Mekke’ye Giden Yol)

Hilâfetten saltanata geçişle şiddetin daha acımasız ve sistematik hale gelmesi, hukukun bireysel/ toplumsal hak ve hürriyeti koruyacak güçten uzak olması, büyük altüst oluşlara neden olmuştu. Galiplerin, saltanat sahiplerinin yaptığı düzenlemeler “kanun devleti” vücuda getirdi fakat “hukuk devleti” inşa etmedi.

Saltanat sahipleri, yaptıkları düzenlemelerden bile bağımsızdılar. Kendi kanunlarının üzerinde “masum, dokunulmaz, mutlak iktidar sahibi” konumundaydılar…Adâleti, kitaba bağlılığı değil saltanatı sevmek ve istemek ilk önceliğe sahipti. Abdülmelik bin Mervan (Mervan oğlu Abdülmelik) saltanatın yeni sahibi olduğu haberi geldiğinde Kur’an okumaktadır. Kur’an’a hitaben : “Bu seninle son görüşmemiz” deyip tahtına yürüyüp gider… Ne gariptir, Abdülmelik çağın sayılı fakihlerindendi. Saltanata geçince çağın sayılı zalimlerinden oldu. (Mustafa İslâmoğlu, İmamlar ve Sultanlar)

Saltanatlara yakasını kaptırmayan, bedelini ödeyen âlimler ve zahidler oldu tarih boyunca. Gücünü şiddetten alan, şiddetin şehvetiyle gözü dönen Yezidler, Allah’ın Elçisi’nin torununu da katletmekten çekinmemişti.

Evet… Kader nasıl bir şeydi?

"içimizden doğan, içimizde kımıldayan ve bizi alıp götürüp sürükleyecek, bize nüfuz edecek ve içimizde yerleşecek olan” kaderini eline alan ”ulema, bilgin, münevver insanlar öncülük ettikleri toplumların içinde de yalnızdırlar. Her an bedel ödemeye hazır, iktidarlarla aralarına mesafe koyar, haysiyet mücadelesi verirler. Güçleri nispetince bağımsız, özerk ya da en azından iktidarların kullanmak istediği bir alet olmaktan uzaktırlar.

Ulema, esas duruşta olmayı kabul etmemeli; esaslı duruşuyla izzetli çizgisini, özgül ağırlığını, saygınlığını korumalı, hiçbir makam ve mevkii ile değişmemelidir. Allah’ın elçilerinden sonra en büyük sıkıntı ve zulümlerin muhatabı olup tavrını koruyan ulema misyonunu günümüz uleması da sürdürmelidir. Bilgin, münevver, aydın, kanaat önderi şahsiyetler de sahip oldukları yetenek, konum, duruş, tavır, eda ve benzer vasıfları ayakta tutmalıdır.

Doğru düşünce, amel, hikmet  sahibi yapılar ve  önderleri; iktidarlarla işbirliği konusunda mesafeli olmaya özen göstermelidir. Mutezile’nin devlet mezhebi olduğunda yaşanan acılar önemli bir örnektir. Günümüzde en çarpıcı örnek Vahhabîliktir. Muhammed Esed’in çarpıcı değerlendirmesi şöyle: “Vahhabîliğin, Müslüman toplumun kendi değerlerine dönüp yeniden doğrulmasını amaçlayan manevî yüklemi, onsekizinci yüzyılda kurulan ve ondokuzuncu yüzyılın başlarında Arabistan’ın büyük bir kısmını hükmü altına sokan Suudî Krallığı’nın siyasî amaçlarıyla bitiştiği andan itibaren gücünü kaybetti. Muhammed İbn Abdülvahhab’ın izleyicileri siyasal güce ulaşır ulaşmaz, hareketin özündeki sağaltıcı düşünce giderek mumyalaşmaya yüz tuttu; çünkü ne doğru düşünce iktidarın aleti olabilir, ne de iktidar, sonuna kadar doğru düşüncenin hizmetinde kalmaya razı olur. (Mekke’ye Giden Yol,  s: 212)

Bütün tarihî tecrübelere, istismarlara, sistemlerin dini kontrol etme çabalarına, İslâm korkusunu  her yana yaymalarına, İslâm’ı  sert ve yumuşak güç unsurlarıyla kuşatmalarına, Müslümanlara öteki muamelesi yapmalarına, aziz İslâm dinini ”İrtica” ile yaftalamaları bilinmesine rağmen görev talep etmek ya da almak çok büyük bir sorumluluktur.

Âlim, gücü nispetinde mücadele niyetiyle, geldiği/geleceği makamın gerçekliğini, neyi temsil ettiğini asla unutmamalıdır. İnancını, kişiliğini, misyonunu; kendisini göreve getirenlerin siyasî amaçlarıyla bütünleştirmekten özenle kaçınmalıdır. Hakikatin üstünü örten, dini araç olarak kullanmak isteyen güçlere karşı onurlu, vakur, Allah’ın rızasına uygun bir duruş sergilemelidir. Hakikatin eğilip bükülmesine izin vermemeli, din adına üretilmiş yanlışları soğukkanlı biçimde ortadan kaldırma çabalarını yoğunlaştırmalıdır. İnanç buhranının dünyayı sardığı günümüzde yangını söndürmek için bütün gücünü kullanma azminde olmalıdır.

İtibar görmek, makam sahibi olmak gibi kabullerin ağır basması ile görev alırsanız,  fötr şapka giyme emrinin tebliğ edilmesinden itibaren bir senteze gidebilir, doku ve kan uyuşmazlığının orta yerinde kalbiniz başka diliniz başka bir yeri temsil edebilir.

Fötr şapkayı sarığın altına aldığınız, siperliklerini sarığın içine sakladığınızla avunmak zorunda kalabilirsiniz…

05.03.2021, Kardelen/Ankara

Mehmet Yavuz AY

Yorum Ekle
Yorumlar (7)
Hidayet ÇELİK | 17.04.2021 20:52
Tamamına katıldığım bir yazı olmuş. Günümüzde bile alim (!) lerin ve/veya cemaatlerin halini gördükçe içimi kopkoyu bir karanlık kaplıyor. Alim geçinen onca insanın sırf dünyevi menfaatler için yapılan onca baskı ve adaletsizliğe bırakın karşı çıkmayı, destek vermelerini gördükçe...... diyecek söz bulamıyorum.!!!
Abdullah Aydın | 05.04.2021 07:12
Kaleminize sağlık, teşekkürler.
Mehmet Yazıcı | 12.03.2021 19:32
Teşekkür ederim
Musade | 07.03.2021 00:39
Maç bittik ten sonra yorumlamak! Her kes bi şey söyleye bilir. Önemli olan maç oynanırken yorumlamak tır. Seyircisini,oyuncusunu,hakemini,stadını vs. Geçmişe yönelik eleştiriler den gına geldi.
Muzaffer Çoban | 05.03.2021 08:45
İçinde bulunduğumuz durum, tarihi süreç içinde harika bir şekilde özetlenmiştir. Allah ve Resul için tercih ve davranış sergilediğimizi sandığımız bir çok kararın aslında bunların dışındaki saikle verdiğimizi, bireysel çıkar, sistem düzen ve yaradılış gayesi (Kul-Rab ilişkisi) ni resmin bütünü içinde özetlediğiniz durum; an itibariyle bulunduğum noktada kendimi sorgulamama sebep oldunuz Rabbim razı olsun Allah işlerini kolay kılsın iyiki varsın Selam ve saygılar
Mehmedali | 04.03.2021 23:45
kader, ancak yolun sonunda kendini açığa vurur...
Mehmet Şakir Karataş | 04.03.2021 23:44
Çok güzel eleştirel bir yazı olmuş, özellikle alimlermiz için hakkın hakikatin yanında olmak, hiçbir dünyevi meta ve güce tapmamak, konusunu güzel açmşsınız.saygı ve selamlar