" Bir ayetin tenzilini inkar etmedikçe tevilinde(yorumunda) yapılan hatadan dolayı kimsenin kimseyi tekfir etmemesi gerekir”
Ebu Hanife
"Makamlar/konumlar, o makama layık olmayanlar tarafından tutulduğunda hem o makamda bulunan hem makam hem de o makamla irtibatlı olan bütün insanlar zulme maruz kalabiliyor..."
(Tahsin Görgün; Teklif Dergisi, s:5)
İhsan Eliaçık, bu ülkenin entelektüel hayatını çölleştiren, aforoz kültürünün son kurbanlarından biri oldu. Bu olayın devamının geleceği endişesi de büyük bir tedirginliğe yol açtı.
Daha önce bazı düşüncelerinden dolayı tekfir edilen Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez, Mehmet Okuyan, Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, İlhami Güler, Said Nursi, Şaban Ali Düzgün, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Mustafa Öztürk vb. bu ülkenin önemli değerleridir. Tekfir ve aforoz kültürü sadece ülkemizin değil bütün İslam dünyasının temel sorunudur. Son dönemde çeşitli kesimlerce tekfir edilen düşünürlerden bazıları şunlardır: Seyyid Kutub, Mevdudi, Ali Şeriati, Fazlur Rahman, Mahmut Muhammed Taha, Mustafa Öztürk, Hasan Hanefi, Abdülkerim Surüş, Roger Garaudy, Nasr Ebu Zeyd... Liste uzayıp gidiyor.
Kuşkusuz hiçbiri tüm düşüncelerinde isabet etmiş değillerdir. İşin doğası da böyledir. Bu isimlerin Türkiye'deki İslam düşüncesinin gelişimine büyük katkıları olmuştur. İhsan Eliaçık, bazı düşünceleri ve tavırları eleştiriye açık olsa da bu isimler arasına katılabilir. Düşüncelerinin önemli bir bölümünün sorunlu olduğu eleştirileri olsa da bu onu tekfir etmeyi gerektirmez. Özellikle Cübbeli Ahmet gibi dini söylemi son derece sorunlu olan kesimlerin, din adına ne söylenmesi gerekiyorsa söylenmiş olduğunu artık içtihat edecek kimsenin de kalmadığını savunan gelenekçi muhafazakarların, tarikat ve tasavvuf çevrelerinin bu isimleri hedef alması anlaşılabilir. Çünkü bu isimler, Kur'an ve Sahih Sünneti temel alarak geleneğin ürettiği dini kurumlara eleştirel yaklaştılar. Uydurma hadisler üzerinden üretilen paralel din anlayışına eleştiriler getirdiler cemaatlerin üzerine birer imparatorluk kurdukları düzenin temellerini sarstılar. Bazı cemaatlerin bu isimlere destek verecek entelektüel donanımları olmadığı için ellerindeki imha edici silaha sarıldılar: Tekfir. Bu isimlerin yaptıkları eleştirilerin yanlış uygulamalara değil de bizzat dine karşı olduğunu savundular.
Din konusunda devletin ve onun bir kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı yorumun en doğru yorum olduğunun garantisi nedir? Oysa Ebu Hanife hayatını bu yorumun doğru olmadığı mücadelesine atamıştır. Bu yüzden devletin resmi kadılık teklifini reddetmiştir. Bu makam boş kalmadı tabi ki. Kim tarafından doldurulduğunu bilmiyoruz. Ancak pratik hayatımızda halen Ebu Hanife fıkhını tüketiyoruz. Ebu Hanife bize alimin nasıl konumlanması gerektiği konusunda ölümsüz bir örneklik sunuyor.
Karşıt düşüncelerin ortadan şiddet ve yasaklama yoluyla kaldırılması, o bağlamda üretilecek düşüncelerin de önünü kesmektedir. Meydan fikir üretenlerin değil, tekfir sopasıyla herkesi cehenneme doldurmaya hazır fanatik militanlara kalıyor. Haricilerin üzerinden yıllar geçmesine karşın hala Kur'an ayetlerini bağlamından kopararak ya da istediğini söyleyerek tekfir faaliyeti yapanlara kalıyor meydan.
Kur'an üzerinden tekfir faaliyetinin kurucu araları Haricilerdir. Hariciler son derece dindar insanlardı ve inançları konusunda son derece samimi idiler. Ama bu onların "Hüküm Allah’ındır" ayeti üzerinden Hz Ali gibi birini kafir ilan etmelerini engelleyemiyordu. Bizzat Kur'an'ın da bir başka Müslümanın kâfir ilan edecek kadar semantik müdahaleye maruz kalabileceğini gösteriyor bu olay. Haricilerin üzerinden yüzyıllar geçmesine karşın, davranış modellerinin bu kadar süreklilik göstermesi incelenmesi gereken bir konu. Galiba karşıt düşünceyi yok ederek ortadan kaldırma insanların ve iktidar merkezlerinin vazgeçemediği bir yöntem.
Ebuzer'in yaptığı eleştiriler sürgün edilmesiyle sonuçlandı. Mehmet Akif de onunla aynı kaderi paylaştı. Bu duruma yüzlerce örnek verilebilir. Türk İslam tarihinde dinin en iyi yorumunun mevcut iktidar tarafından yapıldığı, diğer bütün anlayışların yanlış olduğu tezi yaygındır. Bu yaygın oluşta siyasetin birincil rol oynadığı açıktır.
Tarih boyunca iktidarlar kendilerini meşrulaştırmak bir dini yorumun peşinde olmuşlardır. Tarihsel süreç bir anlamda bu mücadelenin örnekleriyle doludur. Bu da dinin siyasal anlamda araçsallaştırılmasına yol açmıştır Bu durumda önemli bir sorun alanı karşımıza çıkıyor: "Dini bu araçsallaştımadan nasıl koruyabiliriz? "
Çağımızda iki genel eğilim var bu konuda. İlki din ile siyasetin bütün bağlarını kopararak yasaklama eğilimi ki, Cumhuriyet modernleşmesinin temel amacı buydu. İkincisi din istismarını önlemenin yolu dinin doğrusunu öğretmekten geçiyor anlayışı. Şimdilik iki eğilim de başarılı olmadı. Kuşkusuz dinin farklı yorumlarını tekfir edilmekten koruyacak bir ortam yaratmak gerekiyor. Çözüm rahmetli Şeriati'nin dediği yerdedir. Bu yer "Öze dönüş" tür. Ali Şeriati, sadece dini araçsallaştıran mollalara değil, ülkesini Batılılaştıran sahte aydınlara ve onların oluşturdukları kurumlara da karşıydı. Şeriati, Safevi Şia'sına karşı olduğu kadar modernizme ve onun yerli işbirlikçilerine de karşıydı.
İslam düşüncesini ihya edip yenileştirmeye çalışan eleştirilerle, İslam’ı ortadan kaldırmaya, hayattan uzaklaştırmaya çalışan ateist, seküler eleştirileri aynı kefeye koymuyoruz elbette. İslam’ı eleştirerek sahip oldukları liberal, sosyalist, milliyetçi ideolojileri meşrulaştırmaya çalışanların da farkındayız. Bizim amacımız, İslam'ın Kur'an'da bildirilen ve Hz. Peygamber tarafından pratiğe aktarılan ilkelerini yeniden ihya etmektir. O yüzden eleştirilerimiz İslam’ı ortadan kaldırmaya çalışan, hayattan uzaklaştıran, çağımıza cevap vermediğini savunanlarla aynı düzlemede değildir.
Bizim eleştirilerimiz, tarihsel süreçte gelenekselleşen, muhafazakarlaşan ve özne olmaktan uzaklaşan İslam’ı yeniden tarihin öznesi yapmaktır.
Bir düşünürü değerlendirirken toptancı yargılardan ve indirgemecilikten uzak durmak gerekir. İhsan Eliaçık'ın bazı düşüncelerini, yaklaşımlarını eleştiriyorum. Ama beğendiğin birçok yönü var ki, Ashab-ı Kehf hakkındaki yorumu bunlardan biridir. İhsan Eliaçık eleştirilebilir, ancak tekfir edilemez, kitapları yasaklanamaz. Kuşkusuz İhsan Eliaçık mealinde tartışmaya çok açık bazı ifadelere yer vermektedir. Bu bilgilere yasaklamak yerine entelektüel alanda cevap verilmelidir.
İhsan Eliaçık gibi çoğu insan ayetlere anlam verirken Kur'an bütünlüğünü ve felsefesini gözden kaçırıyor. Tikelden hareket ederken tümeli tikele mahkum ediyor. Çünkü Kur'an sadece Bahçe sahipleri kıssasından ibaret değildir. Birbirine zıt anlayışların ortaya çıkmasının en büyük nedeni de budur. Tikel ayete Kur'an dünya görüşü mahkum edilemez. Ayetlerin bağlamları, diğer ayetlerle ilişkisi ve Kur'an bütünlüğü içindeki yeri dikkate alınmalıdır. Kur'an ideolojimizi onaylatacağımız bir metin değildir. Tüm bu eleştiriler doğru olsa bile bu durum İhsan Eliaçık’ın tekfir edilmesini gerektirmez.
Bu ve benzeri eleştiriler entelektüel sahada yapılmalı, düşünce farklılıkları itikat sahasına taşınmamalıdır. Tekfir kültürü, siyasal alanda muhalifleri susturan ve meşruiyet alanının dışına atmaya yönelik bir işlev gördü. Bu durumu mutlaka ortadan kaldırmak gerekmektedir. Yoksa ülkemizin üzerine çöken entelektüel fakirlikten kurtulmanın imkanı yoktur.
Sahte İddialarla Irak’ın İşgali
21.03.2023
Çin-ABD: Güney Çin Denizi’nde Sular Isınıyor
23.03.2023
Nablus Kuşatma Altında..
28.02.2023
Asrın Felaketi | DR. MEHMET SILAY
27.02.2023
Deprem Sonrası | BAHATTİN YEŞİLOĞLU
26.02.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
bu temas çürütür sizi! MUSTAFA AKMEŞE 24.03.2023
Asalaklık: Her Dönemin Mesleği AYTEN DURMUŞ 23.03.2023
Çağın farkında ve yanında olmak VEDAT KAHYALAR 21.03.2023
Ak Parti'nin Zor Seçimi VEDAT KAHYALAR 25.03.2023
Ayların Sultanı Hoş Geldin AHMET SEMİH TORUN 24.03.2023
Arif Bey Darülacezede MUSTAFA ATILGAN 21.03.2023
Çanakkale’nin Düşündürdükleri ORHAN GÖKTAŞ 18.03.2023
Yalan! Billahi Yalan AHMET HAKAN ÇAKICI 03.03.2023