Milletçe içimizin yandığı bu günlerde Her Taraf'ta yazmaya başlamak nasip oldu. Her Taraf camiası içinde yer almama vesile olan ve kalbi Her Taraf ile birlikte atan tüm kardeşlerime teşekkürü borç bilir, memleketimizin her tarafını hüzne boğan deprem felaketi sebebiyle değerli milletimize başsağlığı dilerim.
Memleketimizin on ilini etkileyen ve Kahramanmaraş merkezli olan iki depremin üzerinden on gün geçti. Bin yılın felaketi olarak değerlendirilen ve yaklaşık dokuz saat arayla meydana gelen bu depremler sebebiyle yüreğimiz yandı.
Yaşadığımız bu coğrafyada deprem gerçeğine yabancı değiliz. Tarih boyunca depremler sebebiyle birçok şehir yerle bir oldu. Büyük can ve mal kaybına sebep olan depremlerle alakalı birçok tecrübe yaşadığımız halde zamanla çekilen sıkıntılar unutuldu. Ecdadımız, "İnsan nisyanla malüldür veya hâfıza-i beşer nisyanla malüldür" diyerek insanın unutma hastalığıyla muhatap olduğunu vurgulamışlar ve gaflete düşülmemesi konusunda uyarmışlardır. Yine irfan ehli, Allâh ü Teâlâ'nın büyüklüğü ile ölümün hatırdan çıkarılmamasını tavsiye etmişlerdir.
Yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de 99. sırada yer alan Zilzâl Sûresi, Kıyametten önce gerçekleşecek olan şiddetli yer sarsıntısından bahsetmekte. Zilzâl; zelzele, sarsıntı demek. Sûrede geçen "zülzile ve zilzâl" kelimeleri, okunurken bile şiddetli sarsıntıya vurgu yaparak Kur'ân-ı Kerîm'in mucize yönünü ortaya koymakta.
Tabii afetler devletleri ciddi manada etkilemekte. Devletin afetten zarar gören halkının yaralarını sarmadaki gayreti çok önemli. Milletimiz; savaşlar, isyanlar, göçler ve tabii afetler sebebiyle çok sıkıntı çekmiştir. Bu sıkıntılar devletin çabalarıyla giderilmiş, fedakâr milletimiz devletin en büyük destekçisi olmuştur.
Arşiv vesikaları, geçmişten günümüze köprü kurmamızı sağlayan güvenilir kaynaklardandır. T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı'nda depremle ilgili birçok belge bulunmakta. İstanbul başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasında gerçekleşmiş olan depremler hakkında malumat veren bu belgeler günümüze ışık tutmakta. Halk arasında hareket diye kullanılan deprem, vesikalarda genelde hareket-i arz ve zelzele diye geçmekte.
Arşiv belgeleriyle tarih kitaplarını incelediğimizde, Osmanlı döneminde gerçekleşen depremler dikkat çekmektedir. Bunların bir kısmı son depremde etkilenen bölgelerde gerçekleşmiş. Bu kaynaklarda; depremlerin oluş şekilleri, süreleri, artçıları, yaptığı tahribat, deprem raporları, depremzedelere yapılan yardımlar, deprem bölgelerinin imarı vesair konularla ilgili bilgiler bulunmakta.
İstanbul ve çevresini etkileyen depremlere baktığımızda, İstanbul'un Fethi'nden sonra ilk şiddetli depremin 1489 senesinde meydana geldiğini görmekteyiz. Bundan sonra gerçekleşen 1509 depremi Kıyamet-i Suğrâ (Küçük Kıyamet) diye adlandırılmış. Bu deprem sebebiyle İstanbul başta olmak üzere Edirne'den Çorum'a kadar Anadolu'nun birçok şehrinde ciddi hasarlar oluşmuş. Bursa, İznik, Bolu ve Gelibolu'da yıkıntılar meydana gelirken Dimetoka yerle bir olmuş. Bu sarsıntı Yunanistan'dan Nil deltasına hatta Avusturya'ya kadar geniş bir coğrafyada hissedilmiş.
Deprem esnasında Marmara denizinde oluşan dev dalgalar (Tsunami) bilhassa kıyı kesimlere zarar vermiş. Artçı sarsıntılar İstanbul civarında kırk beş gün sürdüğünden halk bir müddet bahçe ve boş arazilerde ikamet etmek zorunda kalmış. Bayezid-i Veli lakaplı Sultan II.Bayezid'in gayretleriyle dokuz ay gibi kısa bir sürede deprem bölgelerinin yeniden imarı gerçekleştirilmiş.
1557, 1648 ve 1690 depremleri İstanbul'la sınırlı kaldığı halde 1719 zelzelesinde İstanbul ile beraber İzmit, Karamürsel, Yalova, Sapanca ve Düzce de sallandı. İzmir, Edirne ve Ankara'da da hissedilen 1754 depremi; İstanbul, İzmit, Karadeniz Ereğlisi, İznik ve Bursa'da yıkıma sebep oldu. Depremden zarar gören yerler Sultan I. Mahmud'un çabalarıyla imar edildi.
1766 zelzelesi üç-dört dakika arayla iki kademeli olarak gerçekleşmiş. İstanbul ve İzmit başta olmak üzere Karamürsel, Bursa, Gelibolu, Mudanya, Lüleburgaz, Kumburgaz, Çorlu, Tekirdağ ve Edirne depremden etkilenmiş. Artçı sarsıntılar İstanbul'da sekiz ay kadar devam etmiş ve artçıların bazıları çok şiddetli olmuş. İstanbul'un tahrip olmasına sebep olan bu depremin yaraları Sultan III. Mustafa tarafından sarılmış.
1894'te meydana gelen deprem, geniş bir sahada hissedilmiş ve Büyük Hareket-i Arz diye isimlendirilmiştir. Depremle ilgili padişahın hazırlattığı rapordan İstanbul'daki hasarın büyük olduğu anlaşılmakta. Bu zelzelede zarar görenlerin ihtiyaçlarını gidermek için Sultan Abdülhamid Han'ın fahri başkanlığında İâne-i Musâbîn Komisyon-ı Âlisi kurulmuş ve ilk yardımlar padişah ile şehzadeler tarafından yapılmıştır. Padişahın yardımları daha sonra da devam etmiş, yardım kampanyaları giderek yardım seferberliğine dönüşmüştür. Yardım yapanların isimleri gazetelerde ilan edilmiş ve yardım edenler Hareket-i Arz madalyalarıyla taltif edilmişlerdir.
Son depremden etkilenmiş olan illerimizde önceden meydana gelen zelzelelerle alakalı vesikaları incelediğimizde şiddetli depremlere rastlamaktayız. Mesela, Malatya ve Hısn-ı Mansur'da (Adıyaman) 1893 yılında şiddetli depremler meydana gelmiş, sarsıntıdan Urfa, Maraş ve Halep şehirleri de etkilenmiştir. Başta padişah ve devlet erkânı olmak üzere Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerinden gelen yardımlar depremzedelerin yaralarına merhem olmuştur.
Cumhuriyet döneminde de ülkemizde yedi ve üzeri şiddette büyük depremler meydana gelmiş. Depremzedelerin ihtiyaçları giderilirken felakete uğrayan bazı köyler nakledilmiş. Bu depremlerin gerçekleştiği yer ve tarihleri Kandilli Rasathanesi kayıtlarına göre şöyle sıralayabiliriz: Türk-İran sınırı (1930), Erzincan (1939), Tokat'ın Niksar ve Erbaa kazaları (1942), Samsun Ladik (1943), Bolu Gerede (1944), Çanakkale Yenice (1953), Muğla Fethiye ve Bolu Abant (1957), Balıkesir Manyas (1964), Kütahya Gediz (1970), Van Muradiye (1976), Kocaeli Gölcük ve Düzce (1999), Van (2011).
Bunların haricinde Malatya (1964), Diyarbakır Lice (1975) ve Adana Ceyhan (1998) altı ve üzeri şiddette deprem yaşamış şehirlerdi. Son depremde bu vilayetlerin de içinde bulunduğu on ilimizde büyük can ve mal kayıpları oluştu.
Depreme karşı tedbir almak bizlerin vazifesi. Osmanlı toplumu deprem ve yangından çok etkilendiği için genelde evlerin alt katları taş, üst katları ahşap yapılmaktaydı. Selatin camileri ile tarihi binalardaki deprem destekleri, Mimar Sinan'ın binalarda uyguladığı mukavemet teknikleri ve kuyu açma usulü gibi tedbirlerle ecdat yadigârı birçok bina günümüze kadar ulaşabildi. Yaşadığımız bu felaketten sonra depreme dayanıklı bina yapma hususu daha da önem kazandı.
Deprem yaralarının devlet-millet iş birliğiyle sarılacağına ve devam eden yardım seferberliği sonucunda deprem bölgelerinin kısa zamanda imar edileceğine olan inancımız tamdır. Çünkü tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.
Hükümetimiz felakete uğrayanların her zaman yanında. Çeşitli yardım kuruluşları da bu yolda gayret etmekte. Millet olarak üzerimize düşen vazife depremzedelere yardımcı olmak. Kış şartlarında yersiz ve yurtsuz kalan kardeşlerimizin ihtiyaçlarını gidermek, kederli ailelerin teselli edilmesi, vefat eden ve geride kalanlar için dua etmek yapılması gerekenler arasında.
Felaketzede kardeşlerimizin en az bir sene desteğe ihtiyaçları var. Osmanlı toplumunda muhacir ve felaketzedelerin asli ihtiyaçları karşılandıktan sonra onlara bir sene maddi yardımda bulunulur, gerektiğinde yaşlı ve çocuklar için yardım süresi uzatılırdı. İhtiyaç sahiplerine yapılan yardımlarda Anadolu insanının irfanı yansımaktaydı. Niksar ahalisi H. 1277 tarihinde (1860-1861) muhacirler için kırk bir adet hane yaptırmıştır. Yaptırılan ev sayısının kırk bir olma sebebi, "kırk bir kere mâşallah" fikrinden kaynaklanmaktadır.
Düşenin dostu olmayı şiar edinen milletimiz, her zaman muhtaç olanların yanında yer almıştır. Anadolu insanı, felaketzede kardeşlerine sahip çıkarak vazifesini yapmanın hazzını yaşamıştır. Veren el olma yolunda yürüyen halkımızın gayretleri takdire şayandır. Yardımsever milletimiz her zaman hayırla yâd edilecek, depremzedelerin duaları ise berekete vesile olacaktır.
Gün, acıları paylaşma ve dayanışma günü! Gün, yaraları sarma günü! Gün, kardeşlik günü!
Ümitvar olalım. "Allah var, gam yok!" diyerek sizleri Yüce Mevlâ'ya emanet ediyorum kıymetli okurlarım.
Ahmet Semih TORUN
semihtorun60@gmail.com
Vitalen Han Kahvaltı ve Cafe Açıldı
26.05.2023
Zafer Erdoğan'ın!
28.05.2023
Seçim ve Demokrasi | KÜRŞAD ATALAR
04.05.2023
Demokrasi’ye Mecbur muyuz? / Murat Kurtuldu
13.05.2023
SEÇİM VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ/SABİHA ÜNLÜ
13.05.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
Hibrit Bir Sosyolojiye Doğru… ABDULAZİZ TANTİK 31.05.2023
Fetih Ruhuyla Yola Devam AHMET SEMİH TORUN 27.05.2023
Seçimin ardından VEDAT KAHYALAR 29.05.2023
“Sabahın bir sahibi var” BEKİR BERAT ÖZİPEK 18.05.2023
SEÇİM; SEÇME VE SEÇEMEME BECERİSİ MUSAB AYDIN 25.05.2023
Kifayetsiz Olan Kelimeler Mi? ZEYNEP YÜCEL 07.05.2023
Uçsuz Bucaksız Bir Cehalet ATASOY MÜFTÜOĞLU 08.05.2023
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
ANNE ORHAN DOĞANGÜNEŞ 24.05.2023