metrika yandex
  • $38.85
  • 44.08
  • GA28940
İtidal

HAMAS-İSRAİL SAVAŞI ÜZERİNE BİR TAHLİL

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
08.01.2024

 

     Devam etmekte olan Gazze savaşı nedeniyle bir kısım çevreler ve kişiler: “ Bizim Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta ne işimiz var?” diyorlar. Oysa tarih, insan hafızası için ikmal deposudur. Adı geçen topraklar Yavuz Sultan Selim tarafından 1517 yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Ve 19 Eylül 1918'e kadar da Osmanlı toprağı statüsündeydi. O dönemin önde gelen Cemal, Mustafa Kemal ve Cevat Paşaları İngiliz birlikleri karşısında varlık gösteremediler ve Osmanlı; Kudüs, Gazze ve Suriye'yi İngilizlere karşı kaybetti. Osmanlı sonrası özellikle tek parti döneminde Filistin/Kudüs başta olmak üzere Bilad-ı Şam’a da ilgi göstermediler. Oysa o toprakların tapusu Müslümanlara aitti. İngiliz hükümeti’nin, tamamı Müslümanlardan oluşmayan bir tahkim heyetine sunduğu Mescid’i Aksa’nın kime ait olduğunun tesbiti için yaptığı başvuru sonrası heyet son karar oturumunu 28 Kasım-1 Aralık tarihinde gerçekleştirdi ve Mescid’i Aksa ile Burak (ağlama) duvarının Müslümanlara ait olduğunu oybirliği ile karara bağladı. Karar 8 Haziran 1931’de yürürlüğe girdi. Ardından İngiliz hükümeti, buranın Müslümanlara ait olduğunu, tasarruflarının da Müslümanlara ait olduğunu tanıyan beyaz bir kitap yayınladı.(BKZ. Kudüs’teki Mescid’i Aksa ile ilgili Uluslararası Mahkeme Kararı. Tercüme; Ahmet Ziya İbrahimoğlu 16.10.2023) Yani tarihi belgeler de İsrail’in işgal ettiği toprakların Müslümanlara ait olduğunu ortaya koyuyor.

     Türklerin Anadolu'ya giriş tarihleri 1015-1040 yıllarında başlasa da, esas geliş Alparslan'ın komutasındaki Türk boylarının İran üzerinden 1071 Malazgirt Savaşı sonrası olmuştur. Şu an üzerinde yaşamakta olduğumuz Anadolu topraklarındaki varlığımız toplam 1000 yıl öncesine dayanmakta. Sorum şu; birileri de çıkıp:  'Sizin Anadolu topraklarında işiniz ne?' derse ne diyeceksiniz? Baş üstüne mi diyeceksiniz.. Bizim için Anadolu toprakları nasıl vazgeçilmez ise Kafkaslar, Balkanlar ve Yakındoğu (Ortadoğu)toprakları da vazgeçilmezdir. Dün bir kısım topraklarımızı kaybetmiş olabiliriz ve doğru kaybettik. Anlı-şanlı, ordu komutanları sayesinde Kudüs başta olmak üzere Hayfa, Akka, Eskalan, Şam, Halep ve daha nicelerini de kaybettik. Bu kayıp, oralara tekrar ilgi gösteremeyeceğimiz anlamına gelmez. Keza bu ifadelerimden de o topraklarda gözümüz olduğu anlamı da çıkartılmamalıdır. Dün, 250 yıl Kölemenlerin keza 400 yıl da Osmanlı'nın yönetiminde kalan bu topraklar altıyüzelli yıl huzur ve sükûn içerisinde oldu. Hristiyan, Yahudi ve Müslümanlar birlikte yaşadılar. Doğuş kilisesi, Mescid-i Aksa ve yine Mescid-i Aksa'nın kıble duvarı önündeki Müslüman mezarlığı, Zeytindağı eteklerindeki Yahudi mezarlığı, her iki mezarlığın ortasında Hristiyan Ortodoks kilisesi bu üç din mensuplarının da birlikte yaşadıklarının işareti değil mi? Yahudiler bugün bile ağlama duvarına ulaşabiliyorsa bunu 638'den 1917 yılına kadar geçen süre içerisinde (1099-1187 haçlı istilası hariç) İslami yönetimlerin hoşgörü ve inançlara müsamahasından dolayıdır. Bu nedenle, bu gün de Türkiye'nin Osmanlı bakiyesi bir ülke olması nedeniyle Filistin'e de, Suriye'ye de, Irak'a da ilgi göstermesi tabiidir ve zorunludur. Türkiye'nin ,öncesinde Osmanlı hinterlandında bulunan  topraklarda meydana gelen ve gelebilecek olaylara karşı 'Adam sen de..' deme lüksü yoktur. Tıpkı Bosna, Kosova, Azerbaycan, Karabağ’da meydana gelen ve gelebilecek olaylara karşı duyarsızlık kalmadığı gibi, Filistin meselesine de duyarsız kalamaz, kalmamalıdır.

     Aksa Tufanı sonrası başlayan Gazze-İsrail ya da Hamas-İsrail Savaşı bütün hızıyla devam etmekte. Taraflar medya üzerinden çeşitli açıklamalar yapmaktalar. İsrail Gazze'yi kuşattığını iddia ediyor. Hamas'ı bitirmesinin an meselesi olduğunu söylüyor. Ne var ki saha bunu doğrulamıyor, yine medyaya yansıdığına göre İsrail Gazze'den beş tugayını çekme kararı almış, yani bir kolorduyu çıkaracakmış. Tamam, karar almış olabilir de askeri strateji açısından askeri birliklerin bir yere girmesinden daha önemli olan çıkmasıdır. Zira girerken yönü düşmanına dönüktür. Ya çıkarken! İşte orada durmak lazım. Çıkarken sırtı düşmana dönük olacak. Yüzü düşmana dönükken ilerleme ve zafer kazanamayan İsrail, sırtı dönükken zafer kazanacağını mı düşünüyor. Hayır. İsrail bu gidiş ve strateji ile hiçbir zafer kazanamaz. Zaten şu anda İsrail kabine üyeleriyle askerler arasında tam bir itimatsızlık ve kavga hâkim. Elbette zaferi sahiplenen çok olur, lâkin hezimeti-mağlûbiyeti kimse kabullenmek istemez. İsrail kuruluşundan bu yana ikinci ve büyük bir hezimeti yaşamakta. Birincisini Temmuz 2006'da Hizbullah-İsrail savaşında yaşadı. İkincisi de bu devam eden savaş. İsrail bu savaşta sadece kendisi mağlup olmuyor. Beraberinde Amerika, İngiltere ve diğer destek veren ülkelere de mağlubiyeti tattırıyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken ne diye savaşın başlangıcından bu yana beşinci kez Yakındoğu'da, ABD, niçin ateşe basmış tazı gibi sıçrıyor? ABD başkanlık seçimlerinde Yahudiler genellikle yumurtalarını demokratların sepetine koyarlar, o nedenle Katolik Biden savaşın başından beri İsrail'e anormal destek verdi. Ama buna rağmen kamuoyu yoklamalarında Biden baş aşağı gidiyor. Kaldı ki ABD’de 5.7 milyon Yahudi’nin yanında 3.8 milyon da Müslüman var. Bunun yanı sıra spanikler, Asya kökenliler, Afrika ve Avrupalıları da eklerseniz,  Amerika’da ibrenin demokratların, Yahudiler ve İsrail'in lehine olmadığını görürüz. Yahudilerin, Amerikan ekonomi, medya, eğitim kurumlarının %25-30'na sahip olmaları da bu gerçeği değiştirmez.

     Devam eden Hamas-İsrail Savaşı'nın mağlubu kesin belli, İsrail, ABD ve diğerleri. Galibi ise onu Allah bilir. Bu savaşın insanlıktan nasibini alanlar ve almayanların, şehadeti mutluluk görenlerle ölümü felaket görenlerin savaşıdır. Bu savaş dünya insanlığının sınavı olan bir savaş. Bu savaş er ya da geç bitecek, ama Netanyahu ve kabinesi savaştan önce bitecek. Ultra Ortodoks Yahudiler, Gazzeliler ve Hamas için toprak arayışındalar. İki görüş şu an da çarpışıyor. Bunlardan ilki Gazze'nin beş bölgeye ayrılması ve her bölgenin bir aşiret tarafından yönetilmesi. İkincisi ise Uganda, Çat, Sina gibi yerlere sürgün edilmeleri. Ey Siyonistler! Aklınızı başınıza alın bu savaşın Hamas aktörleri Mahmud Abbas, Arafat, Dahlan değil, Sinvar, Dayf, Ebu Ubeyde gibi muvahhidler. Seküler kimliklilerle Muvahhid kimliklileri karıştırmayın. Siz Siyonistler Gazze mağlubiyetini ört-bas etmek için savaşın genişlemesini istiyorsunuz. Hatta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın değimiyle: '' Ben İsraillilerin Lübnan'la savaşa girmemeleri için kendilerini zor tuttuğunu düşünüyorum. Ama hep söylüyorum. Bu yol çıkmaz sokaktır. Öyle bir şey olursa bu savaş bitmez. Tam tersine, çözülmesi isteniyorsa, barış ve iki devletli çözüme odaklanmak lazım.''

     Türkiye'de, Türkiye'nin Filistin'de ne işi var diyenlerin yanısıra, Türkiye niçin Filistin'e, Gazze'ye yardım yapmıyor diyenler de var. Bir Hamas yetkilisinin: 'Şu anda bize en çok yardım eden ülke Türkiye'dir.' sözünü hatırlatmak isterim. Devletlerin de mahremiyeti vardır. Her yaptığını ve yapacağını herkesle paylaşmaz. Türkiye-Hamas, Türkiye-Filistin ilişkilerini görmek isteyenler yetkililerin söylediklerinin satır aralarına bakmalarını tavsiye ederim.

8 OCAK 2024

Yorum Ekle
Yorumlar (5)
Vahdettin / Adana | 11.01.2024 19:46
Selâm İle.. Çok tafsilatlı, faydalı bir analiz olmuş Ağabey. Teşekkür ederiz;kaleminize, yüreğinize sağlık.
Tahsin Gaffaroğlu | 09.01.2024 10:24
Filistin Gazze mücadelesini sürecini anlatan en kapsamlı değerlendirme. Yazılarınız ufuk açıcı , geniş perspektifle olayları gündemi doğru anlamamıza katkı sağlıyor. Allah razı olsun sizden Süleyman abim.
Nadir Adbay | 09.01.2024 00:16
Fevkalâde hoş ve gerçek çi bir yorum selâm ve saygılarla
Sait Türkaslan | 08.01.2024 23:49
Bilinmesi gereken gerçekler ve sahada yaşananlarla alakalı bilgilendirmeleriniz için teşekürler.
ŞÜKRÜ SAVAŞ | 08.01.2024 16:59
Genelde Ortadoğu, özelde Filistin konusunda en doğru ve objektif yazıları sizden okuyoruz. Sağ olasın, var olasın abicim.