metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

CİHAT TAMER’İN KONUŞMASI ÜZERİNE BİR ANALİZ

FEYZULLAH AKDAĞ
07.09.2021

“70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükümetler yönetiyor. Ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz. Ferhan da inadına tiyatro yaptı. Ferhan başka bir insandı yazdıklarıyla çizdikleriyle. Şimdi o Rasim'ine kavuştu. Münir Ağabey'ine, Erol Ağabey'ine kavuştu. Hep birlikte orada bir meyhanede kafayı çekiyorlardır. Unutulmayacaksın Ferhan.”

Tiyatrocu Cihat Tamer yukarıdaki cümleleri geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden Tiyatrocu Ferhan Şensoy’un Ses Tiyatrosu’nda düzenlenen cenaze töreninde sarf etti. Birçok farklı kesimden destek ya da tepki alan bu konuşmasında aynı zamanda kendisinin ve belki de aynı zihin dünyasına sahip insanların dünya ve ahiret algılarına yönelik çok önemli ayrıntıları da zikretmiş oldu. Bence Cihat Tamer’in bu kısa konuşmasının analizini iyi yapabilenler sadece bir zihniyetin kodlarını çözmüş olmayacaklar; aynı zamanda insan fıtratına dair de çok önemli bilgilere de ulaşabileceklerdir. Haliyle bu yazı, Cihat Tamer’i eleştirme ya da övme yazısı değil; kullandığı cümlelerin arka planını anlayabilme çabası olarak kaleme alınmıştır.

Öncelikle “din bağımlısı” kavramına değinmek gerekir diye düşünüyorum. Cihat Bey, detaylı bir açıklama yapmadığı için “din bağımlısı” kavramıyla tam olarak neyi kast ettiğini anlayamıyoruz. Ancak konuşmasının genelinden bu kavramı menfi manada kullandığı ortaya çıkıyor. Zaten bağımlılık kavramı olumsuz mana ihtiva eder her daim. Öyleyse din bağımlısı olarak işaret ettiği son yetmiş yılın hükümet profillerine bakarak kast edilen manayı daha net anlayabiliriz.

“70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükümetler yönetiyor.” derken takribi olarak 1950 den itibaren başlayan çok partili dönemdeki Adnan Menderes dönemini milat kabul ediyor Cihat Bey. Yani ona göre Menderes’ten günümüze kadar bütün hükümetler din bağımlısıydı. Bugüne kadarki bütün hükümetleri düşündüğümüzde sağ veya İslamcı yönelimli partileri/liderleri ayırdığımızda başbakanlık yapan isimlerden İsmet İnönü ve Bülent Ecevit gibi siyasiler de “din bağımlısı” tanısı almış oluyorlar. Laiklik adına yıllarca en katı politikaları sergilemekle meşhur bu iki ismi dahi “din bağımlısı” olarak niteleyen Cihat Bey’in idealindeki din bağımlısı olmayan hükümetin nasıl bir şey olacağını tahmin dahi edemiyorum.

Cihat Bey, 70 senedir bu ülkeyi yöneten hükümetlere “din bağımlılığı” suçlaması yöneltirken aynı zamanda bir sitemde de bulunuyor. Zira inatla davalarını sürdürdükleri halde demokratik seçimlerin başladığı yıldan itibaren bu halk, sürekli başına “din bağımlısı” hükümetler getirmiş. Bu Cihat Bey’in iç dünyasında büyük bir yara anlaşılan. Demokrasinin en önemli parçası olarak gösterilen sandığın getirdiği sonuçlardan asla memnun olmadığı ve bu sonuçlarda payı olan herkese çok kızgın olduğu anlaşılıyor. Türkiye tarihinde tek parti dönemi hariç tüm tarihe savurduğu bağımlılık ithamı aslında çözüm için sunacağı sistem hakkında ipucu da vermekte.

Cihat Bey, kendisini din bağımlısı olarak görmüyor. Kendine göre bir din yorumuyla hayatını yaşıyor. Anlaşılan o ki tiyatroyu da hayatının ve dininin en önemli davalarından biri olarak görüyor. Konuşmasındaki ses tonu, jest, mimikler ve cümleler cenaze töreni konuşmasından çok bir propaganda konuşması niteliğindeydi. Zaten “70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz. Ferhan da inadına tiyatro yaptı.” derken bir meydan okumanın olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber aynı davada olduğunu düşündüğü yoldaşını da anıyor.

Ve geldik en dikkat çeken kısma “Hep birlikte orada bir meyhanede kafayı çekiyorlardır.” Diyerek daha evvel ölmüş tiyatrocular ile Ferhan Şensoy’un buluştuğunu ve şuan beraber meyhanede içtiklerini iddia etti. Bunu söylerken aslında çok ciddiydi. Yani bu bir temenni değil; kesin hükümdü. Müslüman dindar kesim buna çok büyük tepki gösterdi. Ama galiba gözden kaçan bir nokta var. Cihat Bey’in konuşmasında baştan sona kadar farklı bir din anlayışının işaretleri var. Yani onun bahsettiği din kavramı, iki milyara yakın müslümanın anladığı din değil ki! Mesela isimlerini zikrettiği arkadaşlarının gittikleri yerde mutlu olduklarından zerrece şüphesi yok. Ayrıca buluşarak dünyada yaptıkları gibi yine içki içerek muhabbet ettiklerinden emin. Dostlarla buluşmak bir ödül olduğu için çok doğru bir hayat yaşayarak bu ödülü hak ettiklerini düşünüyor. Bahsini ettiğimiz tiyatrocuların hayatlarına bir göz attığımızda aslında Cihat Bey’e göre cennete götürecek yaşam tarzının ne olduğu da apaçık çıkıyor ortaya.

Son olarak Cihat Bey’in konuşmasından çıkarttığım bir analiz de şudur ki: Öyle ya da böyle insan hangi din ve yaşam tarzı üzerinde olursa olsun sevdiklerinin öldükten sonra yok olmasına asla razı değil. Elbette kendisinin de. Bundan dolayı çarpık da olsa, hakikate mugayir dahi olsa bir ahiretin var olmasını bütün benliğiyle ister insan. Mesela ateistlerin cenaze törenlerinden aşina olduğumuz “falanca ölümsüzdür!” sloganı aslında az evvel vurguladığım ahiretin, dolayısıyla yaşamın devam etmesine olan fıtri arzunun slogan halinden başka bir şey değildir. Aynı kaygı ve isteği Cihat Tamer’in “unutulmayacaksın Ferhan!” cümlesinde de görüyoruz.

Evet, fıtrat ahiret diye bağırıyor. İnsan, dünya hayatı boyunca bu fıtri çığlığı ne kadar bastırırsa bastırsın fıtrat bir şekilde -farklı ya da çarpık bir kılıkla da olsa- karşımıza çıkıyor. En doğrusu ise fıtratımızı dinlemek, kabul etmek ve fıtri olana göre yaşamaktır. Aksi takdirde çarpık bir algının ahirette istenmeyen sonuçlara götüreceğini tahmin etmek zor değil.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş