metrika yandex
  • $42.38
  • 49.15
  • GA40280
Yolcu

çünkü orasıdır imanî direnişin ilk cephesi

MUSTAFA AKMEŞE
01.08.2025

hayat dediğimiz, acının ve sevincin, hüznün ve tebessümün iç içe geçtiği bir nehir gibi... 
her gün akıp gider, döner durur; 
bir telaştır işte, koşuşturur dururuz...

evlerimiz var ya, o dört duvarla çevrili, kimi zaman sığınak, 
kimi zaman da sessiz bir korunaklı liman gibi duran... işte orasıdır asıl hayatın başladığı yer.
modern zamanların tozu dumanı içinde bazen bir pansiyona, bazen de arada sırada uğranan bir istasyona dönüşse de, 
hâlâ içinde huzur barındıran ocaklar vardır elbet.

bugünlerde çokça dillendirilen bir cümle var: "evde kal, evde hayat var."
doğru... ama nasıl bir hayat?
gösteri dünyasının reklamlarıyla inşa ettiği ve süslediği bir hayatı satın almak mı, 
yoksa takva ile inşa edilen bir duruş mu?

evlerimiz, müslümanca bir hayatın ilk nüvesidir. sözümüzün hâkim olduğu, 
mahremiyetin gözetildiği, hayânın nefes aldığı yerdir.

baştan söyleyeyim; benim sözüm, hayatı sadece yaşamak değil, 
imanla yaşanılır kılmak isteyenleredir.

çünkü bu telaş, derttir ki insanı insan eder, merhamete layık kılar.

evin dışında, sokakta taşkınlık eksik olmaz dost. o ara göz ve kulak, kalbin alıcılarıdır.
aziz peygamberin diliyle; “göz, harama bakışını atmasın; çünkü bakış, şeytanın zehirli oklarından biridir.”

görmek ve duymak, 
kalbe düşen bir kıvılcım gibidir. 
gözü yaralar, kalbi yorar; kulağa değen her ses bir iz bırakır.
işte bu yüzden evler, sadece bedenlerin değil, kalplerin de dinlendiği mekânlar olmalıdır.
ev dediğin, dışarıdan gelen rüzgârı süzen bir perde gibi, fırtınaya karşı bir set gibi durmalıdır.


ama gel gör ki ey dost... modern hayat cinsler arasındaki tüm sınırları zayıflatınca 
aynı mekânda saatlerce yan yana gelen iki cinsin mesai mesafesi; 
bir de mahremiyet bilincinden yoksunsa, ah!
zamanla birbirine dolanır da çözmesi zor düğümler oluşur. 
ne taşkın hikâyeler vardır, bilirsiniz işte... of ki of!

bu yeni ve yaygın yaşam biçimi ve dışarıdaki hoyrat temas, 
evlerin mahremiyetini de doğal olarak zayıflattı.
o duvarlar, utanmanın, hayânın, edeple perçinlenmiş sabrın duvarlarıydı.

ey dost, orada mısın?
evin dış kapısına kadın ve erkeğe özel tokmak yerleştiren bir medeniyetin çocuklarıyız biz. sesinden kim geldiğini anlayan bir nezaketin, bir zarafetin mirasçılarıyız.

bugün ne oldu peki?
misafirliğe gelen dostlar, arkadaşlar, komşular; kadın erkek bir arada oturuyor, gülüşüyor, laflaşıyor, 
“aynı işyerinde, dışarıda kadın erkek benzer ortamlarda zaten bulunuyoruz, çarşı pazarda da iç içeyiz. evde birlikte otursak ne olur ki?” diyorlar.
ve böylesi bir birlikte oturmaya eleştiri olabilecek cümlelere karşı
“çok ciddiyiz biz, estağfurullah” diyorlar.

ben de estağfurullah diyorum ey müslüman...
size toz kondurmak istediğimi nasıl düşünürsünüz?

ey müslüman, bunu haram-helal parantezinde söylemiyorum.
derdim bir uyarı, bir rikkat.
derdim şu yorgun kalpleri korumak.

evlerimiz, bizim son kalemizdir.
sözün kıymetli, bakışın merhamet, tavrın vakur olduğu yerlerdir…
bir tuğlası için bile savaş etmeye değer yerler. çünkü orasıdır imanî direnişin ilk cephesi.
orada öğrendiklerimizle çıkıyoruz sokağa, orada doğrulup yöneliyoruz rabbe.

“ey iman edenler! kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (tahrîm, 6) emrini evvela evimizde yaşarız.
ve unutmayalım ki; 
“temeli takva ve Allah rızası üzerine kurulan bina, temeli çürük bir zemin üzerine kurulan binadan daha hayırlıdır” (tevbe, 109).

ökkeş heyecanla sözü kaptı;
ancak temelleri takva üzere atılmış evler, zamanı ve insanı taşır

dedi ve sustu.

paylaşmaya değer gördüğünüz yazılarımın dilediği kısmı dahil dostlarınıza ikrama açıktır.
bir gönle daha temas etmek iyidir. valla!

 

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş