Çayın dibini gördüğünü anlayınca usulca bardağı elinden bıraktı Emine. Gözyaşlarını da sildikten sonra nispeten durulmuştu. Mustafa Hoca ortamdaki sessizliğin de iyileştirici olduğunu bildiği için sırf ortam şenlensin diye sessizliği bozmadı. Sessizlik iyiydi. Hele ki Emine gibiler için yargılanmadan dinlenilmek gibisi olamazdı. Dinleyecekti onu Mustafa…
Emine ise başta bu sessizlikten biraz ürkmüştü. Hatta Mustafa Bey’in konuşmadığını görünce başka konulardan konuşacak oldu. Ama Mustafa ile göz göze gelince bu sessizliğin Mustafa’nın kontrolünde olduğunu anlamıştı. Normalde şuan tam olarak Mustafa’nın kendisine tavsiye vermesi gerekirdi ya da onu teselli etmesi lazımdı ama o da gelmiyordu Mustafa’dan. Emine biraz kasılmıştı. Ama bu “ilgili sessizlik” yavaştan kuşatmıştı benliğini ve yüreğinden zihnine doğru bir rahatlama, gevşeme başlamıştı. Evet, Mustafa’nın amacı öğüt vermek, teselli etmek, avutmak değildi. Mustafa, Emine’yi yargılamadan sadece ve sadece dinlemek istiyordu. Emine buna çok yabancıydı ama aradığı şeyin de tam da bu olduğunu anlamıştı.
Şaştı kendine Emine, bunu itiraf etmek yıllarını aldı. Ama ağzından çıktığı anda bağrındaki ateşin hafiflediğini hissetti. Dahası kendini daha güçlü de hissetmeye başlamıştı. Bugün Emine kendini tanıyamıyordu. Ya da ilk defa kendini tanımaya başlamıştı… Perişanlığını ve pişmanlığını başkası değil kendisi itiraf etti ve bunu kabul etti. Bu büyük bir adımdı onun için. Kabullenmek çözümün ilk safhasıydı çünkü. Meğer bugüne kadar Emine kabullenemiyordu ve tüm suçu Nevzat’a, çocuklarına, anne babasına atıyordu. Herkesin bir payı vardı elbet ama asıl çuvallayan kendisiydi kararı veren ve sonuçlarına da katlanacak olan kendisiydi. Mustafa ona bu gerçeği sessizlik, ilgi, yargılamama ve iki kelimeyle fark ettirmişti.
Mustafa hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. Anlamıştı Emine en çok ihmal ettiği kişi, kendisiydi. Kendisiyle yüzleşmesi gerektiği kadar dinlemesi de gerekiyordu. Halının altına çok şey süpürmüştü şimdiye kadar, kendine dönecekti anlamaya çalışacaktı.
Şöyle bir düşündü Emine hazırlıksız yakalanmıştı bu soruya. Bu çocuk hepten mi kötüydü hiç mi yaptığı iyi, doğru bir şeyi yoktu? Birden yüzü aydınlandı Emine’nin.
Yine yaşlar hücum etmişti gözüne.
Derin bir minnetle ve birkaç damla gözyaşıyla selamladı Mustafa Bey’i. Ayağa daha güçlü şekilde kalktı. Evet, her şey düzelmiş değildi. Nevzat hala kumar oynuyordu mesela. Can ise hala yaramazlık yapıyordu. Ama Emine değişmişti. Ve bu değişim birçok değişimin de habercisiydi. Emine yargılanmadan dinlenebileceği bir yer daha fark etmişti, “gecikmiş randevu” dediği yer orasıydı. Okulun önünden şehir mezarlığına giden minibüse bindi ve rahmetli anacığının mezarına doğru ilk kez yol almaya başladı…
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Ankara'da 525 torbacı yakalandı
17.04.2025
İmamoğlu gösterilerinde 172 kişi tutuklandı
26.03.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025
Bir Umreden Arda Kalan AHMET GÜRBÜZ 18.04.2025
Çağdaş Sorunlar ve Entelektüel… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2025
Şah Kalender Veli ORHAN GÖKTAŞ 19.04.2025