aziz olan peygamber arkadaşlarıyla otururken
mescide insan kılığında gelen ve peygambere sorular soran cebrail için
arkadaşlarının tarifi var ya!
“yolun izi üzerine düşmeyen bir kişi geldi” diyorlardı.
yola düşünce dost
yolcu olanın ruh dünyası üzerine yapışır kalır
simasına diyorum, haline, yürüyüşüne sözlerine vurur.
hemen ayırt edersiniz yolcuyla, mukim, yerleşik olanı...
hayatı bu dünyadan ibaret sayan adamdan
yolda olduğuna inanın farklılığı
bakışları ele verir işte, tedirginliği, yalnızlığı, sırıtır kalır ortalık yerde...
buraların adamı olmadığını, kalmayacağını bilirsiniz
meşgalesi farklıdır.
bir yerlere gidecek, hemen gidecek gibi bir duruşu vardır ve
yapması gerekenler neyse
kısıtlı zaman aralığında bitirmek için telaşı siner üzerine.
aziz kitab ve peygamber yaşanan hayatı yol ve yolcu üzerinden tarif eder.
doğumla ölüm arasına sıkışmış bir ömrün demosu yolcu olmaktır.
benzer sayısız örneğiyle yolculuk
ölümlü hayatın adeta bir fragmanıdır.
yolcu olunca kendinizi tanırken aynı zamanda sizin gibi yolcu olanı da fark edersiniz.
yol adamın üzerindeki yaldızları söker, yalanı dolanı olmaz be dost
onun için tanımak isterseniz insanı yolculuğuna bakın derler.
telaşları, korkuları, sevdaları, hesapları yani hayata dair ne varsa
insanın üzerine taşar ortaya saçılır.
görürsün işte, görülmez mi hiç... görülmez mi!
yolun yorgunluğu vardır bedenlerde,
uykusuz gecelerin gözlerdeki yansıması mesela…
iyi bakarsanız eğer bir “ayrılış” hüznünü görürsünüz.
mesela yorgun düşen bedenin taşıdığı yükü fark edersiniz
adamın belini büken
“dava” gibi işte…
bir kıyıda sırtını verip durması, ne bileyim bir sandalyeye oturuşu farklıdır.
yolu bilirim, yolcuyu da.
diyorum ki:
ben tayyip beyi çok severim.
bilir misiniz?
bilin o zaman!
ne yaptığı, ne yapıyor olduğu, ne kadarını yaptığı ayrı bi konu.
bana göre bazı İslamcıların hayallerinde bile olmayan
büyük değişikliklere imza attı bu ülkede.
şu kadarını söyleyeyim;
hakkari'nin dağlarında gece arabamı kontrol için durduran
alnında secde izi olan genç subaya selam verdim, misliyle aldı, delikanlı dedim,
“efendim abi” dedi
sen eski türkiye'yi bilmen dedim
“bilmem abi” dedi
senin simanın güzelliği kadar fark var eski türkiye ile yeni türkiye arasında
diye sözü bağladım
başını kaldırdı, tebessüm etti anlamadı belki
“hayırlı yolculuklar, selametle” diyerek yol verdi
o ayrı bir bahis
başka bir şey diyeceğim derdim başka;
balkanlarda arabayla yol alırken kosova'da yine bir ramazan günü
camii avlusunda ağaç altında oturan ihtiyar,
türk olduğumu öğrenince yavaşça yanıma geldi, selam verdi,
o ara türkiye'de seçim olmuş ve ak parti hükümet kurulacak çoğunluk elde edememiş
ülke daha sonra tekrar seçime gitmişti.
o günlerdi işte
elimi tuttu, titriyordu elleri, “hoşgeldiniz” dedi
sonra
gözümün içine baktı “tayyip” dedi, o kadar
“nasıl iyi mi kendi”
sanki oğlundan bahsediyor gibiydi.
sonra hüzünlendi,
niye doldu ki gözleri öyle!
“Allah ona ömrümden ömür katsın” diye mırıldandı...
filistine yani adeta açık hava hapishanesi olan gazze’ye 10 yıl önce
mısır’dan tüneller vasıtasıyla girdim
tünelin gazze ucundan çıkmak için elimden tutup asılan genç adam İslami cihat mücahidiydi ve hoş geldiniz dedi sarıldı,
gözlerinin içi gülüyordu sanki. kısa bir sohbet sonrası yürürken
arapça bir şeyler söylüyordu, anladığım sadece
türkiye diyordu tayyip diyordu,
bir gün sonra İslami cihadın lideri ve kadrosu ile kendi evinde eşinin hazırladığı yer sofrasındaki akşam yemeğinde
bizden türkiyeli müslümanlardan ne istiyorsunuz?
sizler için ne yapabiliriz? soruma karşılık
dediği hala kulaklarımda çınlar;
“biz sizden yabancı savaşçı istemiyoruz. silah istemiyoruz
bizim savaşacak ve mescidi aksa uğrunda ölüme yürüyecek gençlerimiz çok,
türkiyeli müslümanlar olarak siz çok çalışın,
en iyi mühendisler, kimyacı, fizikçi, tıpçılarınız olsun.
güçlü türkiye kalkınmış türkiye
filistin davası ve mustazaf dünya halkları için çok önemli diyen
tayyip bey ve hükümetini işaret eden
bir güzel adam vardı karşımda.
balkanlara, mısır, suriye, tunus, lübnan,
suudi arabistan'a, iran'a karayoluyla bazılarına
defalarca arabayla gittim. kendi halinde bir adamdım ama
müslüman coğrafyada araba plakamın itibar görmesinin tek sebebi vardı
tayyip bey'in gönül dünyasıydı...
bu gönül ilişkisini ancak yola düşen
yolcu olan anlar
anladınız değil mi?
Allah dilemedikçe kimse bir şey dileyemez
Allah bir kulu severse kul da o zaman Allah'ı çok sever
diğer kullar da onu sever
davutoğlu'nun 90 yaşındaki öz halası
“ben bizim ahmete oy vermem, tayyibe veririm”
demiş.
bir de düşmanlarına,
sevmediklerine bakın yeter
öyle işte…
hayır hayır! seçim önü oy isteme yazısı değil bu sözler.
çok basit kalır.
bizimkilere işte
yar, çoluk çocuk bir de neslime.
hiç rast gelmemiş olsam da yolda kendine
aynı istikamete ki yolun arkadaşlığını yaptığıma en kalbi duygularımla inandığım
kişiye
hayatının son dönemecinde
seçim için çıktığı tvdeki konuşmasında
uzun yürüyüşün yorgunluğundan
oturduğu yerde yığılıp kalan
bir güzel adama
sevgi ve hürmetlerimi
belirtmek ve kayda düşmektir derdim…
meczup
iç geçirdi
sonra
bir şeyler diyecek gibi oldu
elinin tersiyle gözlerini sildi ve
sustu...
Vitalen Han Kahvaltı ve Cafe Açıldı
26.05.2023
Zafer Erdoğan'ın!
28.05.2023
Seçim ve Demokrasi | KÜRŞAD ATALAR
04.05.2023
Demokrasi’ye Mecbur muyuz? / Murat Kurtuldu
13.05.2023
SEÇİM VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ/SABİHA ÜNLÜ
13.05.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
Hibrit Bir Sosyolojiye Doğru… ABDULAZİZ TANTİK 31.05.2023
Fetih Ruhuyla Yola Devam AHMET SEMİH TORUN 27.05.2023
Seçimin ardından VEDAT KAHYALAR 29.05.2023
“Sabahın bir sahibi var” BEKİR BERAT ÖZİPEK 18.05.2023
SEÇİM; SEÇME VE SEÇEMEME BECERİSİ MUSAB AYDIN 25.05.2023
Kifayetsiz Olan Kelimeler Mi? ZEYNEP YÜCEL 07.05.2023
Uçsuz Bucaksız Bir Cehalet ATASOY MÜFTÜOĞLU 08.05.2023
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
ANNE ORHAN DOĞANGÜNEŞ 24.05.2023