metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

“Allah-u Ekber”

YUSUF YAVUZYILMAZ
18.02.2023

 

Deprem tartışmalarında " Allah-u Ekber " ifadesine karşı gösterilen tavır ve tepki, hangi gerekçenin arkasına gizlenirlerse gizlensinler, aslında dindar insanların inançları ile yaşadıkları hayat arasındaki ilişkiyi kesme teklifidir. Şöyle denmek isteniyor: dininizi yaşantınıza, davranışınıza ve tepkilerinize karıştırmayın. Çünkü yaşadığımız olayların dinle ilgisi yoktur. Bu insanlar pratik yaşamda "Selamın aleyküm", "Allah rahmet etsin", Allah'a ısmarladık " gibi inancı hayatın içine sokan dinsel kavramların kullanılmasına da mesafelidir. Bunun yerine "Günaydın, ışıklar içinde uyusun ve güle güle" kavramlarını kullanmayı tercih ederler. Hiç kuşku yok ki, kavramlar, insanların davranışlarına yön veren zihin haritasının göstergeleridir. İnsanın konuştuğu ve tercih ettiği kavramlar sistemi dünya görüşünü ele verir. Dini hayattan arındırmaya dönük bir ideolojinin amacı da seküler anlayış ve bu anlayışa uygun bir dil inşa etmektir. Tarihsel süreçte dil devrimi üzerinden yürütülen tartışmalara bu açıdan bakmak faydalı olacaktır.

  Hayatı dinden arındırarak açıklamaya çalışan materyalist, ateist, deist düşüncelerin temel iddiası olan bu tutum, bilimselliği ardına sığınılarak tezini meşrulaştırılmaya, inanan insanlar üzerine baskı kurmaya  çalışılıyor.

  Bilimsel gelişmeleri arkasına alarak dindarları baskı altına alma girişiminin nedenleri biliniyor. Bunu bilimselliği arkasına sığınarak yapmaya çalışan bir tavır yaygınlaştı. Bunun en açık örneği Celal Şengör'dür. Sahasındaki yetkinliğini sürekli bir biçimde dini olumsuzlamak üzerine kurgulamaktadır. Bilimsel bilgiler üzerine ustaca ideolojisini oturtmaya çalışmaktadır. Aslında düşüncelerinin temelinde pozitivizm ve onun ortaya koyduğu tez yatmaktadır. Pozitivizm, " hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" ilkesinden hareketle insanlığın mürşidinin din değil, bilim olduğunu iddia eder. Celal Şengör'ün söylemini arka planında, bilimsel bilginin arkasına ustaca gizlediği bir din karşıtlığı ve ateizm bulunmaktadır. Bizi ikna etmek istediği şu aslında: Müslüman biri bilimsel düşünemez. Bilim ve inanç arasına kalın bir duvar örme gayreti bundandır.

  Öte yandan, bazı Müslümanların bu tavra tepki olarak bilimsel bilgiyi dışlama tepkisi de doğru değildir kuşkusuz. Son tahlilde bilim de Allah'ın ayetlerini okuma faaliyetidir. Bu faaliyeti bir ateistin yürütmesi ve Tanrıya inanmıyor oluşu sonucu değiştirmez. Yani Celal Şengör'ün bilimle ilgili görüşlerinden faydalanılmalıdır. Karşı çıkılması gereken bunun üzerine oturtmaya çalıştığı ideolojisidir. Bundan dolayı dindar insanlar bilimsel birikimden yararlanmaları önüne engel konulamaz.

Bilim üzerinden gidilerek inananları eleştirme ve inançlarını yargılama ise asla kabul edilemez bir ideolojik tutumdur.

  Öte yandan dini kavramların içi boşaltılarak ideolojik bir söyleme dönüşmesi de diğer bir sorun alanıdır. Dinin araçsallaştırılması dediğimiz olgu budur. Dolayısıyla "Allah-u Ekber " diyerek insanları katleden bir Harici anlayışla, "Allah-u Ekber" diyerek enkaz altından bir canlı çıktığında sevincini gösteren bir kişinin tepkisi eşitlenemez.

  Bir insanın enkazdan çıkarıldığında "Allah-u Ekber" demesinin samimi bir ifade mi yoksa slogan mı olduğunu nereden bileceksiniz? Öte yandan her eylem araçsallaştırılabilir. Eylemi araçsallaştıranlar var diye samimi olanlar da onlarla eleştirilebilir mi? Şöyle soralım: Enkazdan çıkarılanların ardından " Allah-u Ekber " demek doğru değildir" diyen kişinin ifadesinin kendisi de başka bir siyasal düşünceye destek sağlamak için slogan, istismar ve araçsallaştırma olabilir mi?

Yani "enkazdan çıkarılanlar propaganda yapıyor" diyenin kendisi de bunun üzerinden propaganda yapıyor olamaz mı? İstismar eleştirinin istismar edilmesi gibi bir anlayışla karşı karşıya olabiliriz.

  Depremden kurtulanları değil de neden söylenen sözü tartışıyoruz. Çünkü iki grubun fanatizmi arasına sıkışmış din.

1- Dini olan her şeyden nefret eden ve onu hayatın dışına çıkarmaya çalışan seküler, sol, ateist fanatikler

2- Dini kendi siyasal amaçları ve çıkarları için kullanan istismarcılar.

Dini bu iki grubun istismar alanından çıkarmak gerekir. Din onu reddedenler ile onu istismar edenler arasına sıkışmış durumdadır. Olan depremde samimi olarak çabalayan insanlar ile depremden kurtulanın Allah'ı hatırlatan samimi sözlerine oluyor. Bu ifadeyi kullananlar yukarıdaki iki kesimden çok daha samimi insanlar.

Din sorumluluk ve samimiyet gerektirir. Dini kavramları bazıları istismar ediyor, hatta teröre alet ediyor diye, kullanmaktan vazgeçmek ise son derece yanlıştır. Aksine dindarlar kendilerine özgü kavramları daha çok kullanmalılar. Çünkü din bireysel olmaktan öte toplumsal bir olgudur. Din, insanlara hayatın hiçbir alanında ihmal etmemeleri gereken ölçütler sunar. Bunlar evrensel ahlaki ölçütlerdir. Çünkü "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Dolayısıyla Hz. Muhammed'in içinde bulunmadığı hiçbir ahlak anlayışı mükemmel değil, eksiktir.

 

Tartışma bir müddet sonra başta savunduğumuz noktaya geldi. "Kader cahil insanların inanacağı bir şeydir." dedi Fikri Sağlar ve bilimi savundu. Daha önce de Cemil Kılıç, " 'Allah-u Ekber' yasa dışı örgüt propagandasıdır" demişti. Cemil Kılıç, bu sözleriyle İŞİD militanlarının eylemlerinde bu sözü kullanmasıyla bağlantı kuruyor. Ancak yaptığı kıyas batıldır. IŞİD teröristleri namaz da kılıyorlar. Şimdi biz namaz kılan herkese terörist diyebilir miyiz?

Baştan beri söylüyorum. " Kader " ve " Allah-u Ekber " özelinde yürüyen tartışmanın depremle, kurtarma sırasındaki sessizlikle, bilimle hiçbir ilgisi yok. Tartışmanın arka planında din ve inançla ilgili her şeyi reddeden bir ateist/ seküler bir anlayış var. Doğrudan dini eleştiremediklerinden deprem üzerinden giderek gizli bir şekilde yapıyorlardı bunu. Fikri Sağlar ise açıkça dürüst bir şekilde ifade etti.

Bir kavramın yanlış anlaşıldığını ifade etmiyor, Fikri Sağlar, doğrudan kavramın kendisini reddediyor ve buna inananları cahil olmakla suçluyor. Daha açık söylersek Müslümanlara cahil diyor.

Peki, bu tür açıklamalar ne işe yarıyor. Muhafazakar dindarları ürkütüyor ve memnun olmasalar da yerlerinde kalmaya zorluyor. Asıl sorun muhalefette bunu anlayacak zihinsel kapasitenin olmaması. Oysa her platformda uyarılıyorlar, özellikle din konusunda yaptıkları konuşmalarda daha dikkatli olmaları konusunda. Öyle görülüyor ki, zihin altındaki düşmanlığı gizlemek zor. Demokrasilerde iktidarın sorunlu olmasının bir yolu var. Seçimle değiştirirsiniz. Ancak muhalefet sorunlu ise işimiz daha zor demektir.

Siyaset böyle bir açmazın içinde bulunuyor maalesef. Bize düşen siyaseti bu açmazın içinden kurtararak ülkenin sahici gündemine yöneltmektir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş