Anadolu’da bahardır şimdi.
Tabiat canlanır, hayat yenilenir, umutlar tazelenir.
Ağaçlar çiçek açar, dallar meyveye durur, toprak yeniden neşv ü nema bulur.
Kuzular çimenlerde oynaşır, oğlaklar ağıllarda meleşir.
Bahar umuttur, hasrettir, vuslattır.
Anadolu yârdir, anadır, yurttur.
Çocukluğumda, Binboğa eteklerinde kurulmuş köyümdeki evin önünde bizim de küçük bir bahçemiz vardı. Bahar gelince beller, mütevazı bir bostan yapardık. Küçüktü ama bereketliydi. Yaz boyu karpuz hariç pazardan başka bir şeye ihtiyaç duymazdık. Domates, salata, marul, maydanoz, kabak, biber, patlıcan her şey yetişirdi azar azar. Bizim ihtiyacımızı karşıladığı gibi komşularla da paylaşırdık.
Doğal gübrelerle beslerdik toprağı. Etrafını çalı çırpıdan çitlerle çevrelerdik. En büyük düşmanı, evde beslediğimiz tavuklarımızdı. Hele de gurk yatıp civcivlerini kattığı zaman arkasına, vahşi bir orduya dönüşürlerdi. İbikli horoz başkumandan edasında gezerdi.
Bostanı oluştururken toprağı tımarlar, garıklar yapardık. Garık dediğim, yerden bir karış yüksek balıksırtı tümseklerdi. Sebze fideleri bu tepeciklere özenle dikilirdi. İki garık arası ufacık hendekler oluşurdu. Bunlar sulama zamanı, diğer garıklara su taşıyan arklar olur, başlarına bent vurup kesince, üzerindeki fideleri besleyen göletçiklere dönüşürlerdi.
Bostan yapmanın da teknik bazı incelikleri vardır tabi. Öncelikle taştan çakıldan arındırılması şarttı. Garıklar güneşin yönüne paralel olmalı, mezarlar gibi. Toprağın eğimine paralel değil, yatay olması lazım. Kendine ayrılan suyu tutması, üstündeki fideyi beslemesi için.
İşte böyle; az bir emekle, yerden bir karış yüksekliğe ekilen fideler, o hava, o özgüvenle öyle bir gelişir, gürleşir, öyle bir döl döker, sebze verir ki; ondaki koku, renk, lezzet başka hiçbir şeyde bulunmaz.
Büyükşehirlerde organik ürün diye pazar tezgâhlarında, market reyonlarında arayıp da bulamadığımız, sahtesine dahi bir avuç para saydığımız o turfanda sebzelerle bu lezzetler arasındaki en büyük sır, toprağına karışan alın teridir.
Hayatta her şey böyle.
O toprak, o fide az bir değer vermekle böyle lezzetler sunuyorsa, hayatın gayesi fidanlarımıza da biraz iltifat, biraz itibar, biraz kıymet versek kim bilir ne meyveler verecekler bize.
İçinde bulunduğumuz şu günlerde manevi bir iklimin ilkbaharıdır. Hicri ikinci yüzyılda yaşamış Mısırlı mütefekkir, mutasavvıf Zünnun-ı Mısri (rah); “Recep ekim ayı, Şaban bakım ayı ve Ramazan’da hasat ayıdır.” buyurmuştur.
"Allah biteviye bu dinîn toprağında, (dinine inananların içinde) kendisine itaatte kullanacağı fidanlar diker ve onları (korur) kullanır.” (Hadis, İbn Mace, A.bin Hanbel)
“Küllü men aleyha faan, ve yebka veçhi rebbike zül celalli vel ikraam,”(Rahman 55/26-27)
Ne dem baki ne gam baki, ya Hû!
İçinde bulunduğumuz bu zor bahar da inşallah yeryüzünden büyük mikropları, global virüsleri temizler ve yeni bir dünyaya, diriliş iklimine muştu getirir.
Damlardaki kar, saçaklardaki buz ,
Kanı kaynayan suya dar geliyor.
Haberin var mı? Oluklardan
Akan su sesinde bahar geliyor.
Duy güneyden estiğini rüzgarın ;
Göreceksin neler olacak yarın.
Yuvada çırpınan yavru kuşların
Uçmak hevesinde bahar geliyor.
Cahit Sıtkı
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Siyasal Olanın Dönüştürücü Gücü… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024