metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

AHLAK VE DİN

YUSUF YAVUZYILMAZ
26.12.2021

Yaşanan olaylar, din ve ahlak arasındaki tartışmaları yoğun olarak gündeme taşımıştır. Tartışmanın bu kadar yoğunlukla gündeme gelmesi,  kendini dindar olarak konumlandıran insanlarda görülen ahlak dışı davranışlardır. Özellikle kendilerini muhafazakar dindar olarak tanımlayan insanların siyasetten toplum hayatına kadar başarısız bir performans sergilemeleri, ahlak din ilişkisinin yoğun olarak tartışılmasına zemin hazırlamıştır. Dindar kimliği ile öne çıkanların yolsuzluk, zulüm, nepotizm, yalan, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet ile birlikte anılması hem dine olan güveni sarsmış, hem de din ile ahlak arasındaki ilişkinin tartışılmasına zemin hazırlamıştır.  Kabul etmek gerekir ki, sorunun asıl kaynağı “ahlaksız dindarların” yaygın ve görünür hale gelmesidir. Ancak ahlak dışılık sadece dindar kesimde görülen bir zaaf değildir. Toplumun tüm kesimlerinde ahlak alanında bir kayıtsızlığın olduğu açıktır. Öte yandan, dinin en önemli göstergesinin ahlak olduğu açıktır. Ancak, dinin önerdiği ahlak anlayışı ile dindarlar arasında görülen ahlak dışı davranışlar arasında ortaya çıkan çelişki, dinin etkileme gücünü de azaltmaktadır. Çünkü toplumsal hayatta insanlar teorik bilgilerden çok pratik davranışlara bakarak düşüncelerini oluştururlar. Temel amacı ahlaklı bireyler yetiştirmek olan bir dinin mensuplarında görülen ahlaki çelişkiler ve duyarsızlıkların etkisi büyük olmaktadır. Bu noktada inandığı değerleri hayata aktarmadaki duyarsızlığın nerelerden kaynaklandığı da önemli bir sorun alanı olarak karşımızda durmaktadır.

Ahlak din ilişkileri konusunda karşımıza cevaplanması gereken çok sayıda soru çıkmaktadır:

1-   Ahlakın kaynağı nedir?
2-   Din dışı ahlak var mıdır, varsa kaynağı nedir?
3-   Kur'an'da bildirilen ve insanın sorumlu olduğu ahlak kuralları, aynı zamanda iyi bir dindarlığı da işaret etmez mi? 
4-   Seküler ahlak teorilerinden hangisi doğrudur ( Hedonizm, pragmatizm, anarşizm, egoizm,  hümanizm, natüralizm, nihilist, Kant ahlakı)
5-   Ahlak ile ilgili davranışlarda doğruluğun ölçütü nedir? Akıl mı, vicdan mı, vahiy mi? 
6 -  Evrensel ahlak için insanüstü, aşkın ve yanılmaz bir kaynağa ihtiyaç var mı?
7-   Burada asıl tartışılması gereken dinde önce ahlak gelir yarısından çok din mensuplarının kabul ettikleri ahlak standartlarına uygun davranıp, davranmamalarıdır mı?
8-   Dinden önce ahlak gelir" yargısı su soruları doğurur: dindar olmak ahlaklı olmayı gerektirmez mi, ahlaklı olmak için dine ihtiyaç yok mu, eğer yoksa dinden önce edinmemiz gereken ahlak kurallarının kaynağı nedir?
9   - Ahlaksız bir dindar, dindar mıdır?
10 - Ahlaksız din ve dindar olabilir mi?
11-  Eleştirdiğimiz konu kendini dindar olarak tanımlayanların ahlakı kayıtsızlığı mı, yoksa dinle ahlak arasında bir ilişkinin olamayacağı mı?
12-  Seküler ahlak mümkün mü, seküler ahlak din ile karşı karşıya gelirse ne olacak?

Ahlak felsefesinin temel sorularından biri "iyi ve kötü nedir?" sorusudur. Bunun yanında " İyinin ölçütü nedir, iyinin kaynağı nedir, iyinin vicdan ve akılla ilişkisi nasıldır?" gibi soruların cevabı önemlidir.

Bazı görüşlere göre iyi insani temelde belirlendiğinde öznellikten kurtulamaz. Zira insan ontolojisi yanılgıya açıktır. Nitekim Sofistler, insan toplulukları arasındaki farklı ahlak kurallarından hareketle, evrensel ahlak kurallarının olabileceğini reddederler.  Kuşkusuz bu kabul, ahlak kurallarını toplumdan topluma değişen izafi bir noktaya çeker. Bu izafilikten kurtulmak için iyi, yanılmaz bir kaynaktan geldiğinin kabulü gerekmektedir. İslam düşüncesine göre bu kaynak, kendisinde yanılma ihtimali olmayan vahiydir. Vahyin insanların bir bölümü tarafından kabul edilmemesi, vahyi kabul eden dindarların iyilikle açıklanamayacak davranışları ve dindarların inandıklarıyla çelişik yaşamları, iyinin kaynağının vahiy olduğunu ve bunun insanı öznellikten kurtaracak anlayış olduğu gerçeğini değiştirmez.

Öte yandan, vahiy ve onun temsil ettiği ahlaki ilkeler, insanın hayatı boyunca uymakta sorumlu olduğu ilkelerdir. Bu imtihana aykırı davrananların veya kabul etmeyenlerin çokluğu, gerçek iyiliğin vahiyden kaynaklandığı gerçeğini değiştirmez. Eğer vahiy dışında insanı gerçeğe ve kurtuluşa ulaştıracak bir yol veya yollar var ise, dindarların bu kadar zahmete katlanmaları mantığa ve akla aykırıdır.

Zihin egzersizi bizi şu sorunun eşiğine getirdi: İnsanı gerçek kurtuluşa götürmeyecek davranış iyi olabilir mi? Ya da din dışı iyilik var ve ona insanın ulaşması mümkün ise din neden var? Ya da başka iyilik kaynakları var ise "Allah katında tek din İslam’dır ifadesinin anlamı nedir?

Ahlak ve din ilişkisine bakarken, Hz. Peygamberin Cahiliye değerlerine nasıl baktığı ve değerlendirdiği önemlidir. Hz. Peygamber Cahiliye değerlerini tümden reddetmemiş, İslam ahlakına uyan değerleri devam ettirmiştir. Burada belirleyici olan Kur'an'ın ahlaki normlarıdır. Yoksa insanlık tarihinde ortaya çıkmış çok sayıda ahlak kuramı vardır. İslam ahlakı pragmatist, hedonist, nihilist, varoluşçu, egoist ahlak kuramlarını reddeder.

Hz. Peygamber "din, güzel ahlaktır derken, dinin asli amacının güzel ahlaklı olması gerektiğini belirtir. Elbette ahlak, samimiyet ve irfanla ilgili olarak, formel ibadetlerden önce gelir. Ancak bu durum dinin ahlak ilkeleri içermediği anlamına gelmez. “Ahlak dinden önce gelir” söyleminin bir açmazı da sorunlu bir din anlayışına işaret etmesidir. Bu iddia, din sadece formel ibadetlerden ibaret görüp, ahlakı dışarıda bırakıyor. Oysa bu anlayış eksik ve yanlış bir din anlayışıdır. Çünkü ahlak ve irfana dayanmayan ibadetler içi boş formlara dönüşür. Ahlak dinden önce gelmez, çünkü ahlak dinin bir cüzüdür. İslam ahlakının temel kavramı takvadır. Takva sahipleri Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle hareket edenlerdir. Dinin önerdiği ahlakın ibadetlerden önce geldiği iddiası ise doğrudur. Çünkü ibadetlerin geçerliliği samimiyetle yapılmasından dolayıdır. Diğer yandan formel ibadetler ahlakı olgunlaştırmak için vardır.

Ahlakın temelinin vahiy olmadığı iddiası ise gerçeklikten yoksundur. Ahlakın kaynağı konusunda fıtrata yapılan vurgu vahyin ölçütlerine uygundur. Fıtrata yapılan vurgu, vahiy dışı ahlakın hakikat olduğunu göstermez.

 Hz. Peygamberin "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" ifadesi, diğer ahlak anlayışlarının bir yönüyle eksik ve hatalı olduğunu göstermez mi?  Din ile ahlakın arasını ayıran ve ahlakı dine önceleyerek dini dışına taşıyan yaklaşım doğru bir yaklaşım değildir.

Bazı modernist İlahiyatçılar ile bazı felsefeciler deist ahlak konusunda inanılmaz bir yakınlık içindeler. İslam ahlakı, ahlak teorilerinden her hangi biri ve eşiti değil, en üstünüdür. Modernitenin kabul ettiği ahlakın temelini akılla açıklayan seküler anlayış,  ancak deist bir din tasavvuru ile mümkündür.

Hz. Peygamber, " Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" ifadesi,  Hz. Peygamber'in temsil ettiği ahlak anlayışının ve pratiğinin ahlak teorilerinden ve felsefi ahlak anlayışlarından biri olduğunun reddidir. Aynı zamanda Hz. Peygamberin ahlakı ile karşılaştırıldığında diğer ahlaki anlayışlar ne kadar üst düzey olursa olsun, bir derece alttadır. Bundan dolayı gerçekten Hz. Peygamberi rehber olarak kabul edenlerin ahlaki en üst düzeydedir.

Öte yandan, kendini dindar olarak tanımlayan biri bu ahlak anlayışına sahip değilse o dindar olarak tanımlanamaz. Çünkü dindarlık ahlak ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Dindar olmakla ahlaklı olmanın arasını ayırmanın iki temel sakıncası var:

1- Din ile ahlakın arasını açmak,

2- Dindar olmadan da üstün ahlaklı olunabileceğinin kabulü.

 Kuşku yok ki, dini kabul etmeyen ateist insanlar da belirli düzeyde ahlaklı olabilirler. Ancak Aliya İzzetbegoviç’in dediği gibi ahlaklı ateizm olmaz. Dini kabul etmeyen insanların ahlaklı olması bizi insan fıtratına götürür ve aslında dinin önerdiği ahlak anlayışının fıtratın onayladığı evrensel ilkeler olduğunu gösterir. Kendini dindar olarak tanımlayan bir kişinin bir ateistten daha ahlaksız olması ise, dindarlığının son derece sorunlu olduğunu gösterir. Zira ahlaksız dindarlık mümkün değildir. Bir kişiyi ahlaklı yapan formel ibadetleri yapması değil, o ibadetleri yaparken Allah’a karşı olan samimiyet bilincidir. Allah için yapılmayan ibadet, başka amaçlar için yapılıyor demektir ki, bu tutum münafıklığın alametidir. Öyle görülüyor ki, ahlak ile din arasında zorunlu bir bağlantı vardır. Aliya İzzetbegoviç, “Doğu ve Batı arasında İslam” adlı eserinin ahlak- din ilişkisini incelediği bölümünü şu cümle ile noktalamaktadır: “Netice olarak, diyebiliriz ki; ahlak, dinin öbür halidir.”(1)

Ahlakın temel kavramlarından biri iyilik kavramındır. Aziz Kur’an iyileri şöyle tanımlamaktadır: "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır."(Aziz Kur'an/ Bakara, 177)

İşte bu ahlaki anlayış en üstün ahlak anlayışıdır.

Asıl sorun, “Tanrısız ahlak mümkün mü?”gibi teorik ve felsefi bir sorun yerine, kendilerini dindar olarak tanımlayanların ahlak konusunda sergiledikleri, inançlarıyla zıt tavırların dini, sosyal ve kültürel nedenleri üzerine yoğunlaşmaktır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş