metrika yandex
  • $38.3
  • 41.73
  • GA25250

4. ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ TEOLOJİK SALDIRI YÖNTEMLERİ

AYTEN DURMUŞ
08.01.2025

(Bu genel başlık altında önceki yazımızda ‘1. Siyasal saldırılar. 2. Ekonomik saldırılar. 3. Silahlı saldırılar’ başlıklarına değinmiş, önemi nedeniyle ‘4. Teolojik saldırılar’ başlığımızı ayrı bir yazıda ele alacağımızı belirtmiştik.)

İslam dünyasına, çok yönlü Haçlı saldırılarının tarihi çok eskilere gitmektedir. Günümüz Haçlılarının, ellerindeki uydurulmuş Tevrat’ın yanına ekledikleri pagan Roma inançlarının yeni kabuğa bürünmüş ifadesi ve Pavlus’un mektupları çerçevesinde yeniden biçimlenen Hristiyanlıkla ulaşmak istedikleri temel bazı amaçları şunlardır: Misyonerlik çalışmalarıyla, 

  1. Başka toplumları mümkün olabildiği kadar Hristiyanlaştırmak.
  2. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki zenginlikleri çalmak ve gasp etmek
  3. Başka ülkelerin bu çalışmaları yapan ülkeye siyasal bağımlılığını/köleliğini sağlamak.
  4. Dünyadaki diğer kültür ve medeniyetleri yok ederek ‘Hristiyan’ kültürünü egemen kılmak.
  5. Yüzlerce yıldır Haçlı savaşları yaptıkları Müslümanları yenmek ve İslam’ı yok etmek. 

Bu yazımızda günümüzdeki Haçlı ülkelerin hiçbir zaman vazgeçmedikleri bu amaçlar doğrultusunda, Müslüman ülkelere karşı doğrudan ve dolaylı olarak sürdürmekte oldukları ‘Teolojik Haçlı saldırılarının günümüzdeki yöntemleri’ üzerinde durmaya çalışacağız. 

Oryantalizm/Şarkiyatçılık öncülüğündeki teolojik savaş: Oryantalizm adı altında yapılan ‘Haçlı’ saldırılarının tarihi çok eskilere gitmektedir. Oryantalistler uzun dönem Hz. Muhammed’i, Yahudi ve Hristiyanlardan öğrendiklerini yeniden kurgulayan bir kişi, Kur’an’ı da Hz. Muhammed’in oluşturduğu bir kitap olarak kabul etmiş ve kendi ülkelerinde öyle öğrenilip kabul edilmesine çalışmışlardır. Bu nedenle Müslümanların dini olan ‘İslam’ yerine, ‘Muhammedîlik’ demeyi ısrarla sürdürmüşlerdir. Oysa Müslümanlar, tüm elçilere vahyedilen, ‘Allah katında din ancak İslam’dır.’ (3/19) şeklinde açıklanan bir dine inanmaktaydılar. Müslümanlar, dinlerine hiçbir zaman ‘Muhammedîlik’, kendilerine ‘Muhammediler’ dememişlerdir çünkü İslam, ilk elçiden son elçiye kadar vahyedilen Allah katından gelen tek dinin adıydı. Kur’an zaten Hz. Muhammed’e vahyedilen din olan İslam’ın yeni bir din olmadığını sürekli ifade etmiş; ‘salat, oruç, hac, zekât’ dâhil olmak üzere tüm ilke ve ritüellerin de daha önceki elçiler gibi Hz. Muhammed’le gelen vahiyde de buyrulduğunu açıkça söylemekteydi.

Yabancı misyonerler öncülüğündeki teolojik savaş: Hristiyan misyonerler, dünyanın geri kalanına ‘sevgi dini’ Hristiyanlık diyerek yayılmaya çalışmaktadırlar. Kimi zaman okullar, hastaneler, kimsesiz çocuklar yurdu, yardım faaliyetleri de yapmaktadırlar. Sevgi dini diyerek girdikleri Kore’den, korkunç oranda sömürüp köleleştirdikleri Afrika’ya kadar teslisçi çarpık inançlarını yaygınlaştıran Hristiyan misyonerlerin temel amacı, bu insanların kurtuluşu ve ebedi mutluluğu değildir. Sudan, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkeler ‘gerçek amacı örtük’ misyoner mücadelesinin başarılı olduğu ülkelerdir. Misyonerlerin amaçlarını, ülkesinin İngiltere tarafından sömürgeleştirilmesine itiraz eden Kenyalı Jomo Kenyatta’nın (1953 yılında koloni yönetimindeki sözde Kenya Mahkemesi'nde gerçekleştirilen duruşmada yedi yıl hapis cezasına ve ayrıca üç yılda zorunlu hizmetle cezalandırıldı) mahkemedeki son sözü açıklar: ‘Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim, topraklarımız ise beyazların elindeydi.

Yerli misyonerler-eğitilmiş yerli gayrimüslimler öncülüğündeki teolojik savaş: Türkiye’deki (ve diğer Müslüman ülkelerdeki) Müslüman olmayan Türkler ve adı-dili, içinde yaşadıkları toplumla aynı olan, ‘benzeme-benzet’ kuralıyla kendilerini toplum içinde kamufle ederek gerçek kimliğini gizleyen farklı din ve ırktan kişilerin önce İslam konusunda eğitim almaları da sağlanmıştır. Daha sonra da sanki ‘bunlar önceden gerçekten Müslümanlarmış da sonra araştırınca görmüşler ki İslam inanılacak bir din değilmiş, gerçekten Allah’tan gelmiş bir değilmiş, bin dört yüz yıl önceki durumlarla ilgili konularda görüş belirten insan kurgusu bir Arap diniymiş’ de bu yüzden onlar da İslam’dan çıkmışlar, deist olmuşlar’ gibi bir kurguyla sıradan insanların bilmediği kadar dini kaynaklara vâkıf olan kişiler ağızından ‘eleştiri’ adı altında ‘tahkir ve tezyif yapılmakta, ‘derin kuşkuların’ tohumları ekilerek filizlenmeye bırakılmaktadır. Bu nitelikteki kişiler ülkemizde çok fazladır. Halk bunların gerçek dinlerini ve aidiyetlerini bilmediğinden bu yöntem toplum üzerinde misyoner amaçlarına hizmet için kullanılmaktadır.

Dinde reform ve modernizmin amaçları doğrultusundaki teolojik saldırılar: Dinde reform ve modernizm, dini içinde yaşanılan çağa uydurmaktır. Bu çaba vahyi değil zamanı esas aldığından yanlıştır. Dinde reform dini rayından çıkarmaktan çekinmeyen bir harekettir. Farklı Müslüman ülkelerde, yabancılar-misyonerler ve sömürgelerde koloni yönetimleri tarafından maddi-manevi desteklenen kimseler tarafından gündeme getirilmeye devam etmektedir. Kimileri de düştükleri kavram kargaşası nedeniyle ‘dinde reform’ hareketlerini, ‘ihya-tecdid-ıslah’ hareketleriyle karıştırmaktadırlar. Oysa içtihat yoluyla dinde yapılan ‘ıslah-tecdid-ihya’ hareketleri, kesinlikle ‘dinde reform ve modernizm’ çabalarından faklı işlerdir. İçtihat yoluyla tecdid, vahyin amaçlarına uygun olarak yaşanan zamanda gerekli olan yeni durum, konu ve oluşumlarda vahyin amacına nasıl ulaşılacağının tespitini yapmaktır. Çünkü Müslümanlar için ‘Ezmanın tagayyürüyle ahkamın tebeddülü’ elbette kaçınılmaz bir gerekliliktir. Yeni zaman için dini ilkelerin yorumlanması, sürekli içtihadı gerekli kılar. Bu durum dinin sürekliliğini sağlar. Bundan uzak durarak geçmişteki kimi zamanların uygulamasını ‘evrenselleştirmeye çalışmak’ dinin, o dönemde donup kalmasına, sonraki dönemlere uyum gösterememesine, böylece de yavaş yavaş güncelliğini yitirerek hayatın dışına itilmesine neden olur. Böyle bir din de ancak ölünce cenaze defin işlemleri için gerekli ritüeller sırasında hatırlanır. Böyle bir dini anlayış da misyonerler için kullanacakları ‘verimli arazi’ ortaya çıkmasına yardımcı olacağından desteklenir.

İslam adına yazılan kitapların beslediği teolojik saldırılar: Yüzyılların birikimi olan İslamî literatür içinde ‘Allah’ın göndermediği bir din’ oluşumuna neden olan çokça unsur bulunduğu bilinen bir durumdur. İslam’ın temel kaynakları olan tefsir, hadis, siyer, fıkıh kitapları yeniden ele alınmalıdır. Bu kitaplardaki bazı görüşleri ‘İslam bu mu?’ diyerek sorgulayanlar karşısında Müslümanlar, İslam’ı koruma içgüdüsüyle ‘bu yanlış birikimi savunmak’ gibi yanlış bir yola yönelmektedirler. Kur’an’a uymayan sayısız ‘görüş, karar, kural’ önemli kişilerin kaleminden çıkmış olması, tarih seyri içerisinde en temel kaynak olarak yüceltilmesi ve Kur’an’ın yanına oturtulması nedeniyle sorgulanamamaktadır. Sorgulanamayan bu ‘görüş, karar ve kurallar’ İslam’a saldırılarda mevzi olarak kullanılmaktadır. Yoldan çıkarmak ve yolu açmak isteyenlerin aynı yol üzerinde bulunması, kafa karışıklığına neden olmaktadır. Oysa binlerce yıllık birikim içinde yer alan çığırından çıkmış algıların temizlenmesi, vahyin tertemiz amacına giden yolların açılması eylemidir. Bu yapılmadığı takdirde şu iki yanlış ortaya çıkmaktadır: 1. İslam’ın bünyesine yerleşen tarihten kalmış parazitleri din sanarak, din adına savunmak ve yaşanmasına çalışmak. b. İslam’ın bünyesine yerleşen tarihten kalmış parazitleri din sanarak, din adına bunlara saldırmak ve İslam’ın reddine neden kılmak. Her iki yanlış da ‘hak-batıl’/ ‘İslam-küfür’ mücadelesinde, batılın ekmeğine yağ sürmekte, haresine su taşımaktadır.

Kadın konusundaki görüş-ilke-kuralları kullanan teolojik saldırılar: Allah katındaki tek din olan İslam’ın temel ilkeleri kuşkusuz ki evrenseldir. Bazı sorunların tespiti ve çözüm önerileri ise vahyin indirildiği zamana ve topluma göre yereldir. Allah katındaki dinin bu özelliğini doğru anlamak, inananları, çıkmaz sokaklara girmekten korur. Bu çıkmaz sokakların en kötüsü, bölge geleneğinden kaynaklanan ‘yerel sorun ve çözümleri’, ‘evrensel sorunlar ve çözümler’ sanmak ve dayatmaktır. Bu yanlış yöntem, Kur’an’ın vahyedildiği küçük birer kasaba olan Mekke-Medine’nin 1446 yıl önceki geleneklerinin-töresinin-sorunlarının bulunmadığı yerlerde, dini anlamsızlaştırır, önemsizleştirir. Özellikle kadınlarla ilgili durumlar, ev mimarisi ve beşerî münasebetler, giyim o dönemin koşullarıyla doğrudan ilgili olan durumlardır. Dinin temel ilke ve amaçları evrenseldir. Dinin bu yanı unutulduğunda, insanlar, kendilerine ve yaşadıkları koşullara söyleyecek sözü olmayan bir din karşısında, büyük bir hızla deizme yöneleceklerdir. Bu yöneliş de misyonerlerin işine çok yaradığından ‘kadın-aile’ konuları gündemden hiç düşürülmemektedir.

Din konusunda yöntemsiz-ilkesiz eğitimden beslenen teolojik saldırılar: Fırkaların ve grupların din adına başka grupları, kendilerinin daha doğru hatta tek doğru yolda olduklarını iddia bağlamında sert ve çoğu zaman tekfire varan eleştirileri Müslümanlar arasında sıkça görülmektedir. Bu yanlış, yetersiz bilgiden, bilgisiz samimiyetten ve dar takva anlayışından kaynaklanan bir yozluk-yobazlıktır. Yetersiz eğitim alan Müslümanlar ve din görevlileri eliyle ortaya çıkan bu durum, çok büyük bir soruna neden olmaktadır: Vahyin indiği dönemdeki Arap geleneklerine ek olarak İslam coğrafyalarındaki kadim geleneklerin, rivayetler yoluyla kitaplara girip dinleşmesine dayanan görüşlerin ‘Allah’ın dini’ olarak sunulması ve savunulması; bunların günümüz koşulları karşısında ‘anlamsız, değersiz, yetersiz, saçma’ olarak adlandırılması. Ortaya çıkan bu durum, yetersiz eğitim nedeniyledir. Geleneklerin din olarak sunulmasına itiraz olarak ortaya çıkan durum, dinden derin şüphe ve toplumsal ortam nedeniyle ‘gizli deizm’ olmaktadır. Bu da misyonerlik faaliyetleri için bereketli bir alan açılmasına neden olmaktadır.

İyi eğitim alanların sorumsuzluğu üzerinden yapılan teolojik saldırılar: İyi eğitim almış kişilerin sorumsuz davranması, toplumun din anlayışının ıslahıyla ilgilenmemeleri, dinin-vahyin ‘kariyer’ konusu ve malzemesi haline getirilmesi de bu konuda önemli bir sorundur. Oysa ‘İslam’ın-Allah katındaki evrensel dinin’ ne olduğunu ve ilkelerinin neler olduğunu anlamaya ömür vermiş pek çok âlim/bilgin, bu konuda konuşmanın bedelini ödemeye yanaşmamakta, böylece de bu alanda yeterli bilgiye sahip olmayanların sesi daha gür çıkmaktadır. İşte bilgisizliğin kuşattığı tüm ortamlar gibi ülkemizdeki böyle ortamlarda misyonerlerin çalışma alanı olmaktadır.

Medya öncülüğündeki teolojik savaş: Medya organları aracılığıyla gereksiz konular gündeme getirilmekte, ahlâksızlıklar yaygınlaştırılmakta, değersiz yorumlar din olarak sunulmakta, yetersiz veya itici kimseler din âlimi/önderi olarak sunulmaktadır. İslam’la ilintili kurumlar, yanlışları üzerinden veya buradan yaşanan bir sapkınlıkla sürekli gündeme getirilmekte, gündemden düşürülmemektedir. Bu yolla mümkün olan her durumda İslam’ı, Müslümanları, Müslümanların idaresindeki kurum ve kuruluşları töhmet altında bırakmak amaçlanmaktadır. Tüm suçlar elbette en ağır ve sert şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak burada üzerinde durmaya çalıştığımız durum, kendi gözlerindeki merteği görmeyenlerin iki yüzlülüğü ve yüzsüzlüğüdür. Çünkü Müslümanları karalamak amacıyla ortaya çıkan -Hristiyan dünyasındakinin binde biri kadar olan- yanlış eylemler karşısındaki titizlik Hristiyan kurumları ve kişileri için söz konusu olmamaktadır. Bu medya organları, İncillere eklenen Pavlus’un mektuplarının sonucu Hristiyanlığa eklenen ‘ruhbanlık’ nedeniyle sapkın papazlar ve rahipler ortaya çıkmasına ve bunlar tarafından kendi verdikleri rakamlara göre taciz ve tecavüze uğrayan on binlerce çocuk olmasına rağmen (kilise yöneticilerinin isteğiyle) bunları örtmektedirler. Dünyanın farklı ülkelerinde çekilen pek çok filmde, güzel giyinen insanların toplandığı temiz bir kilisede papaz tarafından kıyılan ‘dini nikâh’ görüntüleri, kilise fonundan yapımcıya ödenen para mukabili filme yerleştirilmektedir. Bu filmin herhangi bir kahramanının boynuna astığı haç veya başka bir sembol de bulunabilmektedir. Bir anda ‘anlamsız bir nedenle’ filmde araya sokulduğu anlaşılan bir kilise ziyaretinde, oradaki sıralara oturtulan filmin kahramanının ‘huzur!’ dolu mutlu yüzü ekranı kaplamaktadır. Buna karşılık, -ne hikmetse- uzun yıllar boyu ülkemizde çekilen filmlerde, cami ve imam görüntüleri eşliğinde temsil ettiği değerlere saldırı amacıyla en kötü durumlar ve görüntüler ekranlara getirilmiştir. Mahallenin genç kızlarına sulanan, çıkarı için her yanlışa doğru diyen mahalle imamı figürü, ne yazık ki eski filmlerin temel karakterlerinden birisiydi. Kadınlara ve önüne gelene kızan, çocukları camiden kovan imam tipi karşısında ise bir döneme damga vuran ‘Küçük Ev’ dizisinin nazik, yardımsever, hoşgörülü, çocukları çok seven, çocuk dostu papazı vardı. Medya yoluyla ülkemizde son dönemde ‘gay ve lezbiyen’ yönelişleri bulunan kişilerin televizyon programlarında ve neredeyse çekilen her filmde öne çıkarılması ya da böyle rollerin olması karşılığı para ödeyen yerlerin amaçları da üzerinde titizlikle durulması gerekli bir konudur. Medya gerçekten her amaç doğrultusunda kullanılabilecek iyi bir araçtır. Şu anda da misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde belirlenmiş amaçlar doğrultusunda çok iyi kullanılmakta, Müslümanların gönüllerindeki sağlam inancın temelleri çatırdatılmaya çalışılmaktadır.

Bilimsellik ve düşünce özgürlüğü adındaki teolojik saldırılar: Teslis şirkini hak görerek batıla teslim olmuş ve bizi düşman ilan etmiş Hristiyan misyonerlerin en yumuşak en planlı programlı saldırılarından birisi ise ‘bilimsellik ve düşünce özgürlüğü’ adı altında yapılmaktadır. Bu yolla İslam, bilinçli şekilde içi boşaltılarak, değiştirilerek, tırnakları sökülerek, narkozda tutularak, şüphe oluşturularak, Müslümanların gönüllerini ve bilinçlerini ayakta tutan temel kaynak ve ilkeler açısından tartışılır duruma getirilmektedir. Misyonerlerin, ülkemizde ve tüm İslam dünyasında bunu yapan ve yapabilme potansiyeline sahip kim varsa her yol ve yöntemle açık-gizli desteklemeleri, böyle kimseler sıkıştıkları anda kollarını-kucaklarını açmaları bundandır. Yoksa eğitimli-eğitimsiz kim olursa olsun ‘çağdaş köleler’ olarak hizmetinde kullanmanın dışında, Batılı ülkeler, Müslümanların kara kaşına, kara gözüne hayran değillerdir.

Deizm ve ateizm öncülüğündeki teolojik savaş: Dünyayı sömürgeleştirip soyarak zenginleşen Batı, kendi dışındaki toplumlara, iki ayrı yöntemle misyonerlik faaliyetlerini sürdürmektedir. 1. Misyonerler, dünyadaki Müslüman olmayan toplumlara demektedirler ki: ‘Hristiyanlık bir sevgi dinidir, İsa kurtuluştur.’ Oysa dünyanın her yerinde insanları katleden ve ülkeleri sömürgeleştirerek zenginliklerini çalıp o ülke halkını açlığa mahkûm eden Batılı emperyalist ülkelerin misyonerliği için bu doğru ve gerçek değildir; hiçbir zaman da doğru ve gerçek olmamıştır. 2. Müslümanlara demektedirler ki: ‘Batılılar, mevcut zenginliğe ve güce dini/tanrıyı reddederek deizm ve ateizmle ulaşmışlardır.’ Çünkü Batı, ‘Tanrı üçtür’ diyen teslisçi inancın Müslümanlar tarafından -başka ülkelerde olduğu gibi/ kabul edilmeyeceğini bilmektedir. İşte bu nedenle Müslüman toplumlarda, Hristiyanlığı yaymaktan çok, İslam’ı tartışılır kılarak deizmin güçlenmesi için gerekenleri yapmaya çalışmaktadırlar. Bu yöntemle Batı, karşısında varlık gösterecek, kendi ‘kültür ve medeniyeti’ ile var olmak isteyecek bir kitleyi ortadan kaldırmayı istemektedir. ‘Dünya vatandaşlığı’ gibi anlamı net olmayan sözlerle amaçlanan dünyanın tüm kültürlerini yok ederek yalnızca ‘Hristiyanlık’ medeniyetinin kaldığı bir ‘üçüncü bin yıl’ hayali kurmaktadırlar. Bu durum gerçekte dünyanın geri kalanının sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan Batı’ya bağımlı kölelikler oluşturulması amacıdır.

Batı emperyalizmi misyonerlik faaliyetleri öncülüğünde, İslam’la her yol ve yöntemle sürekli savaşmaktadır. Müslümanlar bu saldırıların şiddetinin elbette farkındadırlar. İslam’ın düşmanları, saydığımız ve sayamadığımız pek çok yol ve yöntemle düşmanlıklarını yaparken İslam’ın dostları da onların saldırıları karşısında ne yapabileceklerini planlamalıdırlar. İslam’ın dostları, bu ezeli ve ebedi ‘hak-batıl savaşında’ düşmanlarının kullandığı silahları ve bunların daha güzellerini, daha güzel şekilde kullanmanın yol ve yöntemlerini arayıp bulmalı; bu konuyu gündemden düşürmeden planlı programlı bir şekilde her şekilde uğraş içinde olmalıdırlar.

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Ahmed YAHYA | 11.01.2025 00:10
Hocam Allah gönlünün muradını lutfeylesin
Naciye kaya | 09.01.2025 09:37
Gavur gavurluğunu yapıyor . Biz müslümanlar dine sarılarak anlama yaşama örnek olma noktasında gayret etmeliyiz . Günümüz sorunlarını ortaya koyarak durumun özetini yapmışsınız . Allah gayretinizi artırsın. Saygılar .