Türk siyaset tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin üzerinden 24 yıl geçti.
Şüphesiz 28 Şubat bildirisine giden süreç, bildirinin yayınlanması ve sonrasında yaşananlar ülke tarihinin en önemli dönüm noktalarındandır.
Bu süreç, çağdaş devletle daha doğrusu devleti yöneten elit/seçkinci/batıcı sınıfla Müslüman ve doğulu değerlere önem veren halk arasındaki adı konulmamış kavganın gün yüzüne çıkmasıydı denilebilir.
Bu kavgayı devlete hakim batıcı seçkinci tabakanın değil de halkın kazandığını söylemek için sürecin sonuna bakmak yeterlidir.
Sürecin sonunda, devleti yöneten elit tabakanın bütün organlarıyla topyekün, nizami ve gayri nizami harp yöntemlerini devreye sokarak yürüttüğü “irtica ile mücadele” çabasına rağmen, halk “irticanın odağı” olarak görülen ve kapatılması için ne gerekiyorsa yapılan Refah Partisinin içinden çıkan Ak Partiyi yoğun bir destek vererek iktidara taşımıştır.
28 Şubat’ın siyasi kanadı olarak çalışan ve devletin bütün imkanlarıyla desteklediği Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçen 24 yıl içinde girdiği bütün seçimleri kaybetmesi, Cumhurbaşkanlığı için kendi içinden bir aday dahi çıkaramaması hatta gelinen noktada, Cumhurbaşkanı olmaması için kuruluş savaşına gider gibi “Cumhuriyet Mitingleri” tertip ettiği Ak Partinin kurucu başkanı ve bütün engellemelere rağmen önceki dönem Cumhurbaşkanlığı makamına oturan Abdullah Gül’ü Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına aday olarak çıkarmaya çalışması, 28 Şubatçıların halk nezdinde düştüğü durumu göstermektedir.
Ak Parti 28 Şubat sürecine bir tepki olarak 2002 yılında iktidara getirildi ve girdiği bütün seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başardı. 19 yıllık bir iktidar yıpranmışlığına rağmen, ülkede eğitim, adalet, gelir dağılımı adaletsizliği, israf, yolsuzluk iddiaları gibi bir çok alanda hemen her kesimin kabul ettiği hatta Ak Parti'nin de zaman zaman itiraf ettiği onca olumsuzluğa rağmen devlete hakim batıcı/seçkinci kesimin halkın önüne bir alternatifle çıkamıyor olması halkın bu yaklaşımdan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
28 Şubat süreci bir travma yaşattı. Bu Cumhuriyetin ilk yıllarından hemen sonra oluşan 1950’li yıllara kadar devam eden tek parti diktatöryasının yaşattığı travmayı hatırlatıyordu.
Halkın dini, kültürü, maneviyatı yani binlerce yıldır mücadelesini verdiği Müslümanlığı ötekileştiriliyor, çocukları kamusal alandan uzak tutulmaya çalışıyor, batılı gavurun değerlerine sahip olmayanlar devletten dışlanıp ikinci sınıf muamelesine tabi tutuluyordu. Bu travmayı yaşatanlar halkın vicdanında kapanması zor yaralar açmıştı.
Bunca olumsuzluğa rağmen milletin hala niye Recep Tayyip Erdoğan’dan vaz geçmediğinin en önemli sebebi bu ve benzeri tarvmaları yeniden yaşamak istememesidir kanımca.
Vesselam…
Vitalen Han Kahvaltı ve Cafe Açıldı
26.05.2023
Zafer Erdoğan'ın!
28.05.2023
Seçim ve Demokrasi | KÜRŞAD ATALAR
04.05.2023
Demokrasi’ye Mecbur muyuz? / Murat Kurtuldu
13.05.2023
SEÇİM VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ/SABİHA ÜNLÜ
13.05.2023
IRAK NOTLARI (VII) / Harun AYKAÇ
25.09.2020
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023
Hibrit Bir Sosyolojiye Doğru… ABDULAZİZ TANTİK 31.05.2023
Fetih Ruhuyla Yola Devam AHMET SEMİH TORUN 27.05.2023
Seçimin ardından VEDAT KAHYALAR 29.05.2023
“Sabahın bir sahibi var” BEKİR BERAT ÖZİPEK 18.05.2023
SEÇİM; SEÇME VE SEÇEMEME BECERİSİ MUSAB AYDIN 25.05.2023
Kifayetsiz Olan Kelimeler Mi? ZEYNEP YÜCEL 07.05.2023
Uçsuz Bucaksız Bir Cehalet ATASOY MÜFTÜOĞLU 08.05.2023
SİYASET İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 28.05.2023